preloader

Bir Psikoterapistin Bakış Açısıyla Bütüncül Sağlık ve İyi Olma Hali

Bir Psikoterapistin Bakış Açısıyla Bütüncül Sağlık ve İyi Olma Hali

Yazı Boyutu:

Psikoterapist Başak Gürtekin, huzurlu ilişkiler kurmaktan endişeleri bırakmaya, bütüncül sağlık üzerine bilinmesi gerekenleri kendi perspektifinden anlatıyor.

Bir Psikoterapistin Bakış Açısıyla Bütüncül Sağlık ve İyi Olma Hali
Başak Gürtekin Toprak

Bir klinik psikolog olarak gününüz nasıl geçiyor? Siz “iyi olma” halini gün içerisinde nasıl deneyimliyorsunuz? Sizin “well-being” kültürünü psikoterapi ile entegre eden bütüncül sağlık hizmetleriyle ilgilendiğinizi biliyoruz. Bu alanı iyi oluş hali çerçevesinde biraz daha duymak, sizi yakından tanımak isteriz.

Uzun yıllardır hastane ve kendi kliniğim arasında geçen çok yoğun bir çalışma rutini içerisindeyim. New York’ta başlayan ve kendimi adadığım bir hastanecilik serüvenim var, sonrasında bunu Türkiye’de çeşitli sağlık kuruluşlarında sürdürdüm. 2016 yılında İstanbul’da bir özel hastanenin psikoloji bölümünün kuruculuğu ve yürütücülüğünü üstlendim, bu deneyim hâlâ kopamadığım çok özel bir bağ benim için. Şimdilerde tüm bu deneyimleri harmanlayan bir doktora süreci üzerine çalışıyorum. University of Rochester’da bütüncül sağlık ve iyi oluş halini medikal psikoterapiler çatısında harmanlayan bir uzmanlık eğitiminden geçtim.

Mesleki pratiğimde de beden, ruh ve zihin dengesine önem veren, bütüncül bir perspektiften sağlıklı yaşam kültürüne teşvik eden bir işleyiş benimsiyorum. Hastaneler her anlamda zorlandığımız mekânlar, uzun süreli yatışlar, belirsiz bekleyişler, ruhsal ve bedensel sorunlar, ölüm yaşam arasında geçen tüm o yokuşlara ev sahipliği yapan bir yer. O nedenle benim de yoğunlaştığım alan uzmanlık tezlerimde de bugünlerde üzerine çalıştığım doktora araştırmalarımda da bu bağlamda şekillendi. Hastane hem bir iş yeri hem de destekleyici bir yaşam merkezi, bütüncül well-being stratejilerinden, sağlık politikalarına, hasta hakları yararlarını gözeterek savunuculuk faaliyetleri geliştirmek sadece bireysel ruh sağlığı çalışmaları için değil, koruyucu ruh sağlığı ve toplumsal ruh sağlığı alanları için de çok önemli. Aslında bu tanım, çalışma ve araştırma alanlarıma dair çok sınırlı bir genel çerçeve. Pratikte işler çok daha detaylı ve yorucu…

Ben kendi rutinimi günün belli saatlerini katlarda klinik çalışma, belli bir bölümünü de odamda aktif psikoterapi uygulamalarına ayırmayı seçerek dizayn ettim. Hastane kültürünün çok yorucu, zorlayıcı yanları olsa da duyarlı bir ekip ve başarılı bir iş birliği ile mesleki tatmini çok yüksek bir alan yaratır. Bizim hastanemizde günler öğrencilerle, stajyerler yetiştirerek, bölümlerle etkileşim halinde akar. Bu yoğunluğun içinde kendine bakmak ve alan açmak bazen çok zorlaşıyor. Özellikle kronik hastalıklarla yoğun çalışırken, uzun yıllar aldığım sanat psikoterapi eğitimlerini kendi üzerimde de ruhsal bir denge yaratabilme ve kendime bakım verme aracı olarak kullanıyorum.

Çalıştığım yerlerde her zaman küçük bir sanat köşem olmuştur. Bazen de meditasyonuma eşlik eden küçük bir hareket alanı açarak ruhsal ve bedensel iyi oluş halini dengelemeye çalışıyorum. Kendine bakım verebilme sanatı için hâlâ öğrenmeye çalıştığım bir beceri diyebilirim. Özellikle son zamanlarda psikoloji alanındaki bilgi ve birikimimi travma duyarlı yoga ve meditasyon uzmanlıklarıyla harmanlıyorum. Hem kendim hem de danışanlarım için bütüncül yaklaşım içeren uygulamalar hazırlıyorum, beslenme psikolojisi, gerektiğinde psiko-diyet polikliniği destek görüşmeleri ve medikal taramaları içeren bütüncül bir yol haritası çiziyorum. Bazen de yoga terapi ilkelerini seansların ve yürüttüğüm grupların içine dahil ediyorum. Özellikle iş dünyası ve sağlık çalışanları bu çalışmalara çok olumlu yanıt veriyor. Bir yaşam rutini, baş etme becerisi, bazen de sadece kısa süreli ve çözüm odaklı bir yaklaşım olarak hayatlarına entegre ediyorlar.

Bir Psikoterapistin Bakış Açısıyla Bütüncül Sağlık ve İyi Olma Hali

Bana gelirsek benim için günün en meditatif anları Pera’da gerçekleşiyor. Şehir merkezinde çalışmalarımı sürdürdüğüm ofis ortamım açısından çok şanslıyım, Pera’da tarihin ve sanatın içinde yaşayan bir kliniğim var. Burada seans aralarında küçük bir yürüyüş yapmayı, İstiklal Caddesi’nde en az bir kitapçı ziyaret edip, sevdiğim bir yerde kahve molası vermeye özen gösteriyorum. İyi oluş halinin, kendini ve ihtiyaçlarını tanıyabilme, sana iyi geleni ayırt edebilecek kadar kendinle kalabilme hatta çoğu zaman yavaşlamayı öğrenebilme, kendine bedensel ve ruhsal olarak içten bir kulak verme deneyimlerinden doğduğuna inanıyorum. Kısacası kendine bakım verme sanatını icra edebilmenin ve kendinle ilişki kurmayı öğrenebilmenin arasında çok yakın bir bağ olduğuna inanıyorum.

Hangi duyguyu nerede, nasıl ve hangi anılara referans vererek deneyimlediğimizi kavrayabilmek kendimizle ilgili özenli bir çalışma gerektirir.

Yapılan araştırmalarda bütüncül sağlık ve iyi oluş halinde huzurlu ilişkilerin önemli bir yeri olduğu söyleniyor. Peki sizin için huzurlu bir birey olmanın ve sağlıklı ilişkiler kurmanın olmazsa olmazı nedir?

Bu sorunun benim için öncelikli yanıtı sağlıklı sınırları koruyabildiğimiz ilişkiler geliştirebilmek ve onları sürdürebilmek olur. Çünkü sınır koyabilme becerisi bazen çoğumuzun yanlış anladığı bir eylem olabiliyor. İçinde nezaketle mesafe alabilmek, yavaşlamak, bazen durmak ve beklemek, olan bir eyleme sınır koyabilmek. Ama bu öyle bir mesafelenmek ki küsmek, agresif bir tutum göstermek ya da kırıcı bir tavır edinmekle ilgili değil. Benim için zarif bir tutum sınır koyabilmek, bize iyi gelmeyen ve kaygılı hissettiren bir ilişkide ya da durumda, kişinin veya olayın seni incitemeyeceği mesafede kalabilmeyi öğrenmek ve bu durumu sürdürülebilir bir yaşam ilkesi haline getirebilmek. Elbette kolay değil, bazen ilişkisel dünyanızı anlamaya çalışmak en zor meziyet. Hangi duyguyu nerede, nasıl ve aslında tarihçesinde hangi anılara referans vererek deneyimlediğimizi kavrayabilmek kendimizle ilgili özenli bir çalışma gerektirir. Bu kavrayış yıllar süren derinlikli bir psikoterapi süreci ile belki biraz daha mümkün olabiliyor.

Bir psikoterapistin en önemli yolculuğu kendi terapisine gitmesidir. Benim de yaklaşık 9 yıllık bir psikanalitik psikoterapi yolculuğum oldu. Hem yaşam yolculuğumda hem de kariyerimde çok önemli bir gelişim alanıydı. Ruh sağlığı alanına nereden baktığınıza göre çok farklı yanıtlar verilebilecek bir soru aslında huzurlu yaşam, huzurlu birey, huzurlu ilişki tanımları ama şunu söylemem gerekiyor ki 10 maddede huzurlu ilişkinin sırları diye bir reçete yok. Bazen çok değerli çalışmalarla harmanlanmış yazılarda buna benzer içeriklere rastlamak mümkün olsa da hepimizin ihtiyacı biricik ve çok kişisel. Benim bu cevapları bulma arayışında olan herkese en temel önerim kendilerini daha iyi tanıyabilecekleri yolculuklara çıkmaları olur. Psikoterapi, kısa süreli danışmanlıklar, grup çalışmaları, beden ve hareket temelli terapötik çalışmalar ve sanatla bütünleşen pek çok alan bize kendimize dair çok kıymetli kapılar aralayabilir. İşte o zaman kendine daha çok yaklaşan birey, ihtiyacını tanımlamaya; huzura, sınıra, ilişkilere ve çok daha fazlasına dair kendi reçetesini yazmaya başlar. Bence bir insanın kendi sınırlarını, gerçeğini ve ihtiyaçlarını keşfedebilmesinden daha kıymetli bir yolculuk olamaz, sanırım benim huzur arayışımda olmazsa olmazım bu yolculuklar…

Yönetebildiğin, üstesinden gelebilecek kadar tanışık olduğun bir endişe hali sanılanın aksine verimli bir sürecin habercisi de olabilir.

Günümüz dünyasında endişe çoğu insanın hayatında büyük yer tutuyor. Doğal afetler, beklenmeyen yaşam olayları yaşamlarımızı çok derinden sarsabiliyor. Endişelenmeyi bırakmak, biraz daha rahatlamak için neler yapabiliriz?

“Endişe etmeyi tamamen bırakmak mümkün mü?” ya da “Hayatımız bütünüyle endişeden arındığında nasıl bir tablonun parçası oluruz?” sorularıyla yanıt vermek geldi içimden… Sanırım bu soruların cevabı biraz da endişeyi nereden anlamlandırdığımızla ilgili. Bazı araştırmalar stres içeren anların kişide yarattığı olumlu etkilerden de bahseder. Örneğin, önemli bir sınav anında kaygı ve stres yükünü tamamen bırakmış bir öğrenciyle, bir miktar endişenin getirdiği dikkatle sınava odaklanan bir öğrencinin gösterdiği performans arasında farklılıklar gözlemlenir.

Bir Psikoterapistin Bakış Açısıyla Bütüncül Sağlık ve İyi Olma Hali

Yönetebildiğin, üstesinden gelebilecek kadar tanışık olduğun bir endişe hali sanılanın aksine verimli bir sürecin habercisi de olabilir. Aslında bu konuya daha ilişkisel bir çerçeveden yaklaşırsak, endişenin günlük hayatımıza yansıyan ve bizi işlevsel kılan, hatta bazen “Bu semptomun kişinin hayatındaki işlevi ne olabilir?” sorusunu akla düşüren, kurduğumuz ilişkilere ve bize hissettirdiklerine dair bir araştırmaya yönelmekte fayda var diyebiliriz.

Kendimize dair araştırmaları zarif bir tutumla ele alan mindfulness temelli psikoterapi yöntemlerini klinik pratiğimde sıklıkla kullanıyorum. Bu pratiğe, kronik hastalık vakalarında, ani ölüm haberlerinde, doğal afetlerde ve son aylarda ülkemizde yaşanan deprem süreci sonrasında yürüttüğüm tüm projelerde mutlaka yer veriyorum. Böyle zamanlarda kendimize dair daha şefkatli bir tutuma, yaralanan parçalarımızı yatıştırabilecek, iç dünyamızı daha derin daha samimi bir şekilde tanımamıza köprü kurabilecek bir yönteme ihtiyaç duyarız. Çok sevdiğim bir hocamın zorlayıcı anlar ve endişenin çok yüksek olduğu zamanlarla ilgili çalışırken söylediği şu cümleyi hiç unutmuyorum; “Tekrar iyi hissetmenin mümkünlüğünü ve herkesin geçmişten bağımsız bir gelecek oluşturabilme kapasitesi ve hakkı olduğunu hatırlayın.”

Bu hatırlamayı hem kendimiz için hem de çalıştığımız danışanlarımız için her zaman aklımızda ve kalbimizde tutmakta fayda olduğuna inanıyorum. Zor zamanlarda, endişenin en yüksek olduğu koşullarda, sahada çalışırken, şefkatli bir terapist olmanın çok önemli bir fark yarattığını düşünüyorum. Başkalarına yardım edebilme arzusuna sahip bir insanın, acıyla etkileşime girerek iyileşme için fırsat yaratabilme cesareti iyi bir terapist olmaktan önce duyarlı bir insan olabilme kapasitesi ve içgörü sahibi olabilmekten geçiyor. Tam da bu nedenle öz-şefkat çok öncelikli bir koruyucu alan, kendinle daha yakın ve samimi bir ilişki kurabilme kapasitesi bizi her türlü zorlayıcı, endişe uyandıran, korkmamızı ve kaygılanmamızı sağlayan deneyimlerin içinden zarif bir tutumla uzaklaştırır. Öz-şefkat bu noktada olayla, kişiyle ya da durumla aşırı özdeşleşmeye karşı bir mesafe alınmasını önerir. Alınan bu mesafe ile birlikte kaynaklarımızı, güçlü yanlarımızı hatırlayabilmeye dair bir alan açılır. İnsan, kendisine olayla mesafe almayı öğretebilir hale geldiğinde, doğası gereği sınırlarını koruyabilen güvenli bir alan açabilmiş olur. Bu alanda artık dayanıklılığı keşfetmek daha mümkündür, bu keşifte bize en çok yine kendi deneyimlerimiz rehberlik eder. Yeter ki kendimize nezaketle yaklaşmaya, geçmişin izlerini sürmek yerine; mevcut andaki deneyime yüzümüzü dönebilmeye bir şans tanıyalım. Tüm bunlarla birlikte çok temel ve sade bir yol haritası oluşturabilir, iyi hissetmek için bir adım atabilir, ruhsal olarak kendi koruyucu sınırlarımızı çizebiliriz.

Başkalarına yardım edebilme arzusuna sahip bir insanın, acıyla etkileşime girerek iyileşme için fırsat yaratabilme cesareti iyi bir terapist olmaktan önce duyarlı bir insan olabilmekten geçiyor.

Peki siz Pera Counseling’de hangi alanda çalışmalar yapıyorsunuz? Kimler sizden destek alabilir?

Bir Psikoterapistin Bakış Açısıyla Bütüncül Sağlık ve İyi Olma Hali

Pera Counseling psikoterapi, danışmanlık ve eğitim veren bir oluşum. Burada iki boyutlu bir hizmet ağımız var, Counseling birimimizde; çift ve aile terapisi, bireysel psikoterapiler, yetişkinler için psikiyatrik muayene ve danışmanlık hizmetleri veriyoruz. Bu yıl bahar döneminde iyi oluş halini destekleyen bütüncül programlar açacağız. Özellikle yin yoga ve meditasyon çalışmalarının olduğu, açık ve kapalı sanat terapi grupları, medikal aile terapisi eğitimleri ve hastane iş birliği içeren staj programlarımız mevcut.

Önümüzdeki yaz için iyi oluş halini destekleyen kısa ve uzun süreli farklı şehirlerde ve yurt dışında da grup çalışmaları yapmayı planlıyoruz. Genç ve çok başarılı yeni ekip arkadaşlarımız katıldı bu yaz aramıza. Yetenekli ve çalıştıkları alanlarda oldukça iyi isimler, Pera Counseling kimliği ile şahane bir bütün oldular. Hepimiz yeni sezon için çok heyecanlıyız.

Consultancy birimimiz ise tamamen yenilikçi bir girişim olan özel bir inisiyatif. Aslında kuruluşu Pera Counseling’den çok daha eski ve son yılarda benim zamanımın büyük bir kısmını bu birim alıyor diyebilirim. Pera Consulting girişiminin amacı sistemik aile terapisinin temel ilkeleri ile şirket ideolojilerini bütünleştirerek; bir sistem olarak ailenin ve şirket kavramının incelenmesine odaklanmak üzerine dizayn edildi. Ülkemizde “Aile Şirketleri Danışmanlığı” hâlâ çok yeni bir alan, özellikle deneyimin içinden gelen uzmanlara çok ihtiyaç var…

Aile Şirketleri Danışmanlığı ile ilgili detaylı bilgi almak bu söyleşiye tıklayın.

Cemre Bosnalı Zeydanlı
Cemre Bosnalı Zeydanlı Tüm Yazıları