preloader

Sonuna Kadar Gidenlerin Öyküsü: En İyi Spor Filmleri

19.12.2022
Sonuna Kadar Gidenlerin Öyküsü: En İyi Spor Filmleri

Yazı Boyutu:

Sınırları zorlarlar, çizgi dışında dururlar, hepimizden daha erken yol alırlar; sporcular ve onların etkileyici hikâyeleri… Sinema tarihinin en başarılı spor filmlerini izleme listenize ekleyin!

Türümüzün kendini ehlileştirmek için kullandığı iki şey; sanat ve spor. Her ikisinde de deliliğin, tutkunun, bedenin ve egonun sınırlarını zorlarız. O yüzdendir ki en aykırı kişilikler, en uçarı hayaller, sanatçılar ve sporcular arasından çıkar. Peki spor neden bu kadar insan tarafından takip ediliyor veya icra ediliyor? Onun fiziki ve mental sağlığa yararlarının ötesinde nasıl bir anlamı var?

Cevap kimlik. Spor, hepimizin içindeki rekabet ve başarı hırsının giderilmesinde etken. Takdir görülmek, beğenilmek, onaylanmak, kimliğimizi kabul ettirmek için güçlü bir araç. Tarihteki büyük sporcuların başarı dolu öykülerinin arkasındaki sancılı süreçleri izlemeyi bu yüzden severiz. Spor filmleri, belki de bu yüzden güncelliğini hep koruyor. Bu yazımızda sinema tarihinin en etkileyici spor filmlerini sıraladık. Bu filmler aslında nelere odaklanıyor? Başarı ve motivasyonun ötesinde neler gizli? Hep birlikte görelim.

Başlangıç ve bitiş çizgisine ihtiyacımız yok: The Loneliness of the Long Distance Runner – Uzun Mesafe Koşucusunun Yalnızlığı (1962)

“Koşmak ailemizde her zaman büyük bir olay olmuştur, özellikle de polisten kaçmak.”

Bir fırında hırsızlık yaptığı için ıslahevine gönderilen Colin Smith (Tom Courtenay), burada uzun mesafe koşucusu olarak gösterdiği başarıyla hiç beklemediği kadar dikkat çeker. The Loneliness of the Long Distance Runner, katı toplumsal normların karşısında sporun ne denli büyük bir güç olabileceğinin altını çizer.

1963 BAFTA: Umut Veren Oyuncu Ödülü – Tom Courtenay

‘Başarı’ başkalarının istedikleridir: Nacionalna klasa (1979)

Hayatın tüm ‘sorumluluk’ çağrılarını reddeden kaygısız genç Brana ‘Floyd’ bir ralli şampiyonasına katılmak için büyük hazırlık yapar. Balkan sinemasının komedi başyapıtlarından biri olan bu filmde, yarış kapsamında izlediğimiz tüm sahnelerde toplumdaki ‘başarı’ duygusunun insanları nasıl köleleştirdiği gösterilir.

Topluma olan öfkenin yansıması: Raging Bull – Kızgın Boğa (1980)

“Ben bir hayvan değilim! Ben bir hayvan değilim. Bana neden böyle davranıyorlar? Ben kötü değilim. O kadar da kötü değilim! Ben o adam değilim. Ben o adam değilim. Ben o adam değilim…”

Ringdeki ve evdeki yaşamıyla tepeden tırnağa Jake LaMotta… Robert De Niro’nun canlandırdığı ünlü boksörün spordaki başarısına zıt olarak sosyal hayattaki silikliğini izlediğimiz Raging Bull; boksun bir haykırış alanı olarak nasıl kullanılabileceğini de gösteriyordu. Jake LaMotta, her yumrukta çevresine olan öfkesini vuruyordu.

1981 Oscar Ödülleri: En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kurgu

{772879}

Rekabetin iyi yönü: Chariots of Fire – Ateş Arabaları (1981)

“Bu, dünyaya bir şeyler kanıtlamak için koşan iki adamın hikâyesi. Hedeflerine ulaşmak için her şeyi feda edecekler…Onurları dışında.”

Paris’te düzenlenen 1924 Yaz Olimpiyatları’nda Birleşik Krallık’ı temsil edecek olan iki atletin gerçek öyküsü. Bir tarafta, Yahudi olarak karşılaştığı tüm engellerin üstesinden gelmek için koşmayı tercih eden Harold (Ben Cross); diğer tarafta koşmayı ve hızlı olmayı Tanrı’nın sözlerini yaymak için kullanan Eric (Ian Charleson). Başarı ne demektir? Neyi kanıtlar? Rekabet iyi yönde de kullanılabilir mi? Vangelis’in eşsiz müziğiyle tüm cevapları aldığımız bu yapım, en iyi spor filmleri arasında.

1982 Oscar Ödülleri: En İyi Film, En İyi Oriinal Senaryo, En İyi Kostüm Tasarımı

Başka yöne giden yumruklar: The Boxer – Boksör (1997)

IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) ile bağlantısı olduğu fark edilince mahkûm olan boksör Danny Flynn (Daniel Day Lewis), 14 sene sonra hapishaneden çıkınca, eski mahallesine dönerek yeni bir boks kulübü açar. Bu kulüp, mahallenin ve içinde yaşadığı toplumsal yapının alıştığı tüm ayrımcılıklardan arınmıştır; hem Protestanlara hem Katoliklere açıktır. Kulüp, zamanla IRA destekçilerini rahatsız eder ve Danny onlarla boks üzerinden yeni bir mücadeleye girer. Yine Daniel Day Lewis’in başrolünde olduğu In The Name of the Father – Babam İçin filminin yönetmeni Jim Sheridan tarafından yönetilen film, iyi bir tarihi-spor draması.

1998 Goya Ödülleri: En İyi Avrupa Filmi

Manastırda kırmızı kartlar: Phörpa – Kupa (1999)

“Deri sandalet giymek, dünyayı deri ile kaplamak gibidir.”

1998 yılında Fransa’da Dünya Kupası oynandığı sırada, iki Tibetli genç Hindistan’daki bir manastıra gelir. Manastırın dingin atmosferini futbol tutkularıyla bozan bu gençler, yakınlardaki bir köyde Dünya Kupası finalini izlemek isterler ancak köy halkı tarafından engellenirler. Bunun üzerine manastır için bir televizyon kiralamaya karar verirler. Böylece, futbolun aşıladığı dayanışma ve arkadaşlık, Buda’nın öğretilerinin karşısında direnmeye başlar. Phörpa, din ve sporun ortak noktalarını irdeleyen müthiş bir komedi.

Statüye karşı koymak: The Greatest Game Ever Played – Hayatımın Maçı (2005)

Bir açık golf turnuvasında, bu sporun hiç aşina olmadığı bir sınıfa mensup 20 yaşındaki Francis Oumet (Shia LaBeouf), 6 kez turnava şampiyonu olan Harry Vardon (Stephen Dillane) ile kıyasıya mücadele ediyor. Mark Frost’un kitabından uyarlanan film, bir sınıf simgesi haline gelen golf sporunun içerisindeki totaliter yapıyı anlatıyor.

{773792}

Stadyum ışıklarından uzakta: Lords of Dogtown – Dogtown’un Lordları (2005)

“Her şeyi değiştirmek için hiçlikten geldiler.”

70’li yıllarda banliyö kaldırımlarına yankılanan yeni ve isyankâr bir spor ünlenmişti: Kaykay. Diğer sporlardan belki de en büyük farkı, direkt olarak gündelik hayatın içerisinde yer alması, büyük stadyumlara, spot ışıklarına ihtiyaç duymamasıydı. Kendilerini bir yere ait hissetmeyen gençlerin, kaykayı bir yaşam tarzı olalarak benimseyerek oluşturdukları ünlü topluluk ​​Z-Boys’un öyküsünü izlediğimiz filmin başrollerinde Emile Hirsch (Jay), Heath Ledger (Skip) ve Victor Rasuk (Tony) yer alıyor.

Gerektiğinde tüm gelenekler alaşığı: Moneyball – Kazanma Sanatı (2011)

“Sezonun son maçını kaybedersen kimsenin umurunda olmaz.”

Pek de parlak kariyerleri olmayan beyzbol oyuncularından, kısıtlı bir bütçe ile başarılı bir takım kurmak mümkün mü? Oakland A’ takımının yöneticisi Billy Beane (Brad Pitt) bir yöntemini bulmuştu. Hangi oyuncu, hangi konuda iyi; istatistiklere bakalım, birinin eksikliğini diğeri tamamlasın! Michael Lewis’in aynı adlı kitabından uyarlanan film, spora dair tüm basmakalıp fikirlerin ötesine geçiriyor.

Bazen bir tahakküm yöntemi: Foxcatcher – Foxcatcher Takımı (2014)

“Koç bir akıl hocasıdır. Antrenörün sporcunun hayatı üzerinde büyük bir gücü vardır.”

John du Pont (Steve Carell), annesiyle yoğun bir ilişkisi olan, kendini kanıtlamaya ihtiyaç duyan bir milyoner. Başarılı sporcu Mark Schultz’u 1988 Seul Olimpiyatları için bir güreş takımı oluşturmaya evine davet eder. Ancak bu sıradışı takımda, Mark’ın özgüvenini zedeleyen bir konu vardır. Foxcatcher, 2014 yılında Cannes Film Festivali’nde yarıştı, 5 dalda Oscar’a aday gösterildi. Anlayacağınız, karşınızda sıradan bir spor filmi yok; izleyeceğiniz bu öykü, sporun içindeki ‘baskıcı rejimi’ anlatan etkileyici bir drama.

2014 Cannes Film Festivali: En İyi Yönetmen Ödülü – Bennett Miller

{773793}

Race – Rüzgârın Oğlu (2016)

“O 10 saniyede, siyah ya da beyaz yoktur, sadece hızlı ya da yavaş vardır.”

1936 Olimpiyatları’nda rekor kırarak dört altın madalya kazanan Afrikalı-Amerikalı atlet Jesse Owens’ın biyografisi olan Race, sporcunun, o yıllara egemen olan “Aryan Üstünlüğü” propagandasına karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor.

Hiyerarşinin buzları: I, Tonya – Ben, Tonya (2017)

“Gerçek diye bir şey yok. Bu saçmalık. Herkesin kendi gerçeği vardır ve hayat, canı ne istiyorsa onu yapar.”

Tonya Harding’in buz kadar kaygan ve kırılgan kariyerinin öyküsü. Ailevi geçmişi, giyimi, ve kaba konuşma tarzıyla diğer buz patencilerinden daha farklı bir duruşu olan Tonya’nın kariyerini izlediğimiz film, sporda temsilin ve hiyerarişinin, performansın önüne geçtiğini anlatıyor. Bunu en iyi, ‘başkalarının vitrininde’ yer almak için kendini değiştirmeyen Tonya Harding’den dinleyebiliriz.

2018 Oscar Ödülleri: En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü – Allison Janney

Tayfun Bodur
Tayfun Bodur Tüm Yazıları