preloader

Sanatçı Sohbetleri: "Forgetmat" Mathieu Forget

02.02.2023
Sanatçı Sohbetleri: "Forgetmat" Mathieu Forget

Yazı Boyutu:

Çektiği videolarla dünya çapında milyonlarca insan tarafından takip edilen Mathieu Forget ile Ortaköy Kethüda Hamamı’nda gerçekleştireceği sergi öncesi sanat hayatından, deneyimlerine kadar birçok konuda konuştuk.

Çok yönlü Fransız sanatçı Mathieu Forget dans, performans, fotoğraf, kamera ve dijital estetik alanlarında gerçekleştirdiği çalışmalarla biliniyor. Forgetmat adıyla da bilinen sanatçı Institut français Türkiye’nin daveti, Beşiktaş Belediyesi ve Habertürk’ün desteğiyle “Yolculuğa davet #4” adlı sergisi ile İstanbul’a geliyor. 3-27 Şubat arasında Ortaköy’deki Kethüda Hamamı’nda sanatseverlerle buluşacak sergi merak uyandırıyor.

Milyonlarca insan tarafından izlenen video ve fotoğraflarıyla, ‘Uçan Fransız’ olarak anılan sanatçı, yeteneğini tüm dünyada uçuruyor, zamandan ve benzersiz anlardan çalarak modern ve eşsiz bir görsel şiir yaratıyor. Bedenini, sadece bir mimariyi, bir manzarayı, bir ufku izletmek, hayran bırakmak için harekete geçiriyor.

‘Yolculuğa davet #4’ sergisi alışılmadık bir performans ile açılıyor. Uğurhan Akdeniz tarafından tasarlanan açılış etkinliği için özel olarak hazırladığı performansında Forgetmat’e sema performansı ile Alper Akçay katılırken, Neyzen Burak Malçok ilk defa bu sergide dinlenecek yeni single’ı Ebabil ile bu yolculuğun sesi oluyor. Sergide sanatseverler, artırılmış gerçeklik uygulamasıyla, seçili resimlerde dans videolarını izleyebilecek. Ayrıca, bu sergi kapsamında ilk kez, Forgetmat’ın bazı eserleri izleyicinin birlikte fotoğraf çekilebileceği şekilde farklı bir teknikle basıldı.

Dünyaca ünlü sanatçı Mathieu Forget ile İstanbul’daki gerçekleştireceği sergi öncesi kariyerinden, çalışmalarına, kişisel hayatından, gelecek planlarına kadar birçok konuyu konuştuk.

Daha önceki yaptığınız işlerde çok başarılı bir dansçı ve fotoğrafçı olduğunuzu biliyoruz. Kendinizden bahsetmek ister misiniz?

Arka planımın ardındaki hikâyede aslında çocukluğum yatıyor. Çocukken televizyonda insanları izlemeye bayılırdım. Michael Jackson ve Usher gibi isimleri ve ayrıca da sirki çok severdim. İnsanların vücutlarıyla yapabilecekleri tüm fiziksel, etkileyici şeyleri seviyorum. Fakat ben tenisçi bir aileden geliyorum, bu yüzden çocukluğumda tenis oynadım. Bu benim sporumdu ve çok üst düzeyde tenis oynadığım yıllar oldu. Neredeyse profesyonel olacaktım ama sonra yapmamaya karar verdim. Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmek için burs aldım ve Californiya’da üniversiteye gittim. Oradayken; oyunculuk, dans ve hareket hakkında birçok ders aldım. Böylece 16 yaşında, hip hop dünyasını keşfettim, TV’lerde müzik videoları, Usher ve Michael Jackson’ı izledim. Sonra yapmak istediğim şeyin bu olduğuna karar verdim. Hayatımın geri kalanında yapmak istediğim şey de bu. Genç yaşlardan itibaren seçmelere gidiyordum, oyunculuk yapıyordum, modellik yapıyordum, dans ediyordum. Görülmek, rol almak ve sanatsal projeler için pek çok farklı şey deniyordum. Böylece on yıl Amerika’da yaşadım ve Amerika’dayken bağımsız bir dünya kurdum.

Sanatçı Sohbetleri:
Sanatçı Sohbetleri:

Bir sanatçı için oldukça yenilikçi yaklaşım sayılabilir mi bu saydıklarınız?

Ben başta tenisçi sonra dansçı, oyuncu oldum ve sonra sosyal medya sayesinde fotoğraf ve video paylaşmaya başladım ve en sonunda fotoğrafçılığı keşfettim. Yani teknik olarak bugün bir atlet, dansçı ve fotoğrafçıyım.

Birçok markayla iş birliği halindesiniz değil mi?

Evet, birçok marka ile iş birliğim var. Sanatçı olduğunuzda, özellikle dans etmeye veya oyunculuk yapmaya başladığınızda, sanki bir işverene bağımlısınız gibi görünüyor. Yani bir dansçı olarak, bir sanatçı tarafından; örneğin Madonna, Usher veya Taylor Sleep tarafından işe alınırsın, onlar adına dans etmen için sana para ödemelerini sağlamaya çalışırsın. Yoksa koreograf olursun ve kendi şirketini kurarsın. Bu da farklı bir yol. Sosyal medyanın nasıl çalıştığını gerçekten keşfettiğim andan itibaren kendi küçük markamı yaratmaya çalışmalıyım diye düşünmeye başladım. Fark edilmeye ve takipçilerim olmaya başladığında markalar gelmeye başladı çünkü kendi dünyamı bir şekilde inşa ettim. Markaların hepsi insanlara bir hikâye anlatmak ve kendi hikâyelerine ikna etmek zorunda. Bu arada, hikâyemi oluşturmak neredeyse on yılımı aldı. Ve şimdi son dört, beş yıldır kendi dünyamı, yaratıcılığımı ve bunun gibi şeyleri insanlarla buluşturuyorum.

“Her zaman yaratıcı olmanın, ilham almanın ve hissetmenin yollarını buluyorum.”

Sanatçı Sohbetleri:

Siz hem fotoğrafçı hem dansçı hem de kreatif direktörsünüz. Hayatınızı kolaylaştırıyor mu yoksa zorlaştırıyor mu bu durum? Çünkü bir sanatçı olarak bir fikir üretiyorsunuz, onu uyguluyorsunuz ve ayrıca onun fotoğrafını çekiyorsunuz? Bu üçü arasındaki ilişki nasıl?

Kolay olduğunu söyleyemem ama sürecimin bir parçası haline geldi. Kendimi sadece bir fotoğrafçıyla karşılaştırırsam, belki de sadece bir fotoğrafçı kadar iyi değilim. Kendimi sadece bir dansçıyla karşılaştırırsam, benim için kesinlikle daha iyi dansçılar ve tüm stilleri karıştıran bu tür melez karakterler var. Yani bu benim sürecimin bir parçası. Bazen keşke fotoğrafçılıkla ilgili tüm rötuşları ve bazı şeyleri başka insanlar halletse de sadece dans etsem diyorum. Yani değişiyor. Bazen ise sadece fotoğraflardan daha fazla ilham alabiliyorum. Diğer zamanlarda ise başka bir şeyden daha çok ilham alabilirim. Böylece dengemi buluyorum ve her zaman yaratıcı olmanın, ilham almanın ve hissetmenin yollarını buluyorum. Çünkü her zaman farklı bir yerden ilham alabilirim ve bu çok eğlenceli bir şey.

Biraz da Türkiye maceranızdan bahsedelim. İstanbul’da ilk kez sergi açıyorsunuz sanırım?

Bu benim İstanbul’daki ilk gerçek büyük projem çünkü bu proje Türkiye Fransız Enstitüsü ile başladı. Tüm bu yolculuğa benimle başlayan insanlar vardı. Sonra proje büyüdü, güzelleşti ve insanların ilgisini çekmeye başladı. Orada ürettiğim işin kalitesinin benim için o kadar yeni ve güzel olduğunu düşündük. Bu yüzden enstitü, çalışmaları sponsorlara ve farklı yerlere göstermek konusunda çok büyük işler yaptı. Bu harika gelişme enstitünün içindeymiş gibi başladı ve Ankara’da bir müzeye kadar gitti, şimdi de İstanbul’da bilinen büyük bir yerde sergilenecek hale geldi. Nasıl geliştiğini görmek gerçekten heyecan verici.

İstanbul’da sergileyeceğiniz fotoğraflar sadece Türkiye fotoğrafları mı?

Evet çünkü Türkiye projesi üzerine çok düşündüm. İki haftalık bir projeydi aslında, o yüzden iki haftalığına oraya gittim ve Kapadokya’da iki haftada beş şehri ziyaret ettim. Kapadokya önemli bir keşif oldu çünkü daha önce Türkiye’de hiç bulunmamıştım. Bu yüzden orayı ilk kez gidip keşfettim. Gerçekten çok iyi bir yerdi. Güzel olan tarafı çekim yapmak istediğim yerlerin neler olduğunu anlamak için daha önce çok fazla prodüksiyon işim vardı. Gerçek bir macera ve gerçek bir yolculuktu benim için çünkü bir planım vardı ve aynı zamanda bana çok şey sunan bu güzel ülkeyi keşfetme fırsatım oldu.

“Türkiye’ye gelen bir Fransız’ın prizmasından ve bakış açısından bir yaklaşım bu.”

Sanatçı Sohbetleri:

Bir bakıma çekim kısmı belki de en kolay kısım olabilir çünkü keşfiniz çekimin kendisinden daha fazla zaman alabilir?

Evet tabii ki. Çalışma şeklim her zaman çok farklı. Demek istediğim, bu proje daha önce sadece lojistik bir yolculuğu anlamak için çok fazla prodüksiyon çalışması yaptığım ilk projeydi. Çünkü her şehirde yaklaşık en az üç gün sürdü ve her gün kesintisiz çekim yapılıyordu. Her gün aynı şeyi tekrar tekrar ve doğaçlama yapıyorsunuz. Yani Kapadokya’da balonları çekeceğimizi ve yumuşak bir ışığı kullanacağımızı biliyorduk. Örneğin en sevdiğim fotoğraflardan biri, Kapadokya’dayken, balon şirketinin sahibiyle tanıştığım fotoğraf. Balonunu sadece benim için kullanıma açtı ve bu benim içeri girip mekânın içinde yoğunlaşabilmem için yeterli oldu. Bu en başta planlamadığım bir şeydi. Bu benim için muhtemelen en önemli noktalardan biri oldu çünkü balonun içine girebileceğimizi bilmiyordum. Görsel çok güzeldi. Bu aynı zamanda sanatsal sürecin bir parçası, insanlarla tanışıyorsunuz size bir fikir veriyorlar ve sizi karşılıyorlar. Belki de Türkiye ile ilgili en büyük duygum şu oldu; insanlar çok misafirperver. Ne zaman onlara hikâyemi anlatsam; “Lütfen gel yemeğimi ye” , “Gel balonumda ol” diye tepkiler aldım. Bu süreci çok kolaylaştırdı. Diğer ülkelerde bunun yerine insanlar; “Hayır, izinleriniz yok, hayır bunu yapamazsınız” derler genellikle. Yani çoğu zaman bununla mücadele ediyorsun. Türkiye ise tam tersiydi, bu yüzden gerçekten sevindirici ve heyecan vericiydi.

https://www.instagram.com/p/Cn2PvCJIV0Q/

Ayrıca bu proje ile çalışmalarınızın Türk turizminin ve destinasyonunun bir nevi elçisi olabileceğine inanıyorum. Türkiye destinasyon yöneticisi olarak çalışıyorsunuz diyebilir miyiz aslında?

Evet, Türkiye Turizm Ofisi Kurulu’yla da konuştum ve çalışmalarımdan bazılarını kendi sosyal medyalarında yayınlayıp yayınlamayacaklarını sormaya başladım. Bu yüzden onlarla bir işbirliği yaptım ve dürüst olmak gerekirse, onlarla daha fazla şey yapmak istiyordum çünkü bence bu çok iyi bir deneyim. Bu projeyi biraz daha ileri götürmeyi çok isterim. Fakat bana geri döneceklerini söylemelerine rağmen ne yazık ki geri dönmediler. Umarım bu fotoğraflar daha sonra da dolaşımda kalmaya devam eder ve belki farklı şekillerde kullanılır. Bence şu an olduğu yerdeler ve bu ülkeyi tanıtmanın harika bir yolu.

Bu harika bir fırsat denebilir mi?

Evet, tabii ki Türkiye’ye gelen bir Fransız’ın prizmasından ve bakış açısından bir yaklaşım bu. Çünkü ben gerçekten buyum. Hatta dansım, hareketim ve giyim tarzımla, öğrenmek ve oynamak istedim. Ayrıca, benim için kim olduğumu keşfetmenin ve bir sanatçı olarak ne yapmaya çalıştığımı unutmamanın bir yoluydu. Çünkü Türkiye’de her şeyi bir Türk gibi yapmaya çalışırsam, bu özgün olmayacak ve yürümeyecek. Bu nedenle, benim fikrim, bir bakış açısı ve moda anlayışı olan Fransız erkeği ve dansçısı olarak bu ülkeyi keşfedecek ve çağrışımlarını ön plana taşıyacak şeyler düşünmem gerektiğiydi. Benim aslında yaptığım buydu. Bu proje o kadar nefes kesici, sanatsal ve o kadar tatmin ediciydi ki şimdi aynısını Asya’da ve İzlanda’da yapmak istiyorum. Bu yüzden bu projeyi şimdi yeni ülkelere götürmek istiyorum çünkü sanatsal ve kişisel olarak beni çok fazla geliştiriyor.

Sanatçı Sohbetleri:

Türkiye gibi belirli bir ülkeyi temel alan ilk projeniz miydi? İlk seferiniz miydi?

Bir bakıma evet. Geçmişte zaten çok seyahat etmiştim.

Bu proje Türkiye merkezli. Bu büyük bir projenin başlangıç noktası gibi düşünülebilir mi?

Evet kesinlikle. Türkiye’ye gelmeyi çok istiyordum ve muhtemelen bir ara gelecektim ama bir enstitü ile çalışmak ve biraz daha kurumsal bir şeyler yapmak bana kendi başıma biraz daha geniş şeyler düşünme fırsatı verdi. Normalde tüm bu yerlere erişimim olmayabilirdi. Bu kadar büyük bir projeyi hayal bile edemezdim. Belki dört günlüğüne Kapadokya’ya giderdim, Instagram fotoğrafları çekerdim, o kadar. Kapadokya’daki insanları tanıyorum. Biraz daha büyütmeye çalışalım ve sonra fotoğrafları bir yerde sergileyelim fikri ile birlikte gerçekten enstitünün güçlü bir şekilde devreye girdiği yer oldu. Çünkü ilk başta, sadece Instagram’da olurdum çünkü onu bu kadar büyütmek için bağlantılarım veya desteğim yoktu. Fakat şimdi dediğim gibi yapmak istiyorum. Artık bu projeyi başka ülkelere, başka markalara da gösterebileceğim. Ben böyle bir şey ortaya çıkardım ve sonuç bu diye. Şimdi başka bir yerde de yapabiliriz. Bence bu benim için gerçekten harika bir proje.

Hiç şüphe yok ki, böylesine güzel bir yerde gerçekleştireceğiniz İstanbul serginizden sonra, Türk turizm yetkilileri size geri dönecektir diye düşünüyorum.

Hiç şüphe yok, evet, muhtemelen bu olacak. Mesele şu ki, bu proje bir bakıma gerçekten bir tutku projesi olarak başladı. Para ve şöhret için yapmadım. Türkiye’yi gerçekten keşfetmek istediğim için yaptım ve orada çok arkadaşım oldu. Instagram’da fotoğraflarını gördüm ve çok havalı bir yere benzediğini düşündüm. Pandemiden hemen sonra gitmek isteyen birçok insan vardı. Ben pandemi esnasında seyahat edecek kadar şanslıydım, diğer birçok insan kadar evde izole kalmadım. Neyse ki, bu tuhaf yıllardan kurtulduk. Şimdi güzel bir zaman geçiriyoruz; herkese yeni bir nefes ve yeni bir sanatsal fırsat veriyor. Umarım bu sergi ve insanlara ilham vermeye çalıştığım bu fotoğraflar karşılığını bulur. Belki de Türkiye’yi bundan daha geniş bir şekilde gezmek istiyorum. Dışarı çıkıp yaratmaya gidin ve yeni bir şey keşfetmekten ve maceraya atılmaktan korkmayın gibi.

Açılış gecesi iki Türk sanatçının katılımıyla gerçek bir performans gerçekleştirilecek diye bir duyum aldım, doğru mu?

Evet. Üstüne üstlük, artık hikâyemden biraz haberdarsınız. Dansçı olarak başladım ve en çok sevdiğim şey performans sergilemek. Gerçekten, bütün gün yapabilseydim, hayatım boyunca sahnede performans sergilemek isterdim. Mesele şu ki, bir gösteri yaratmak ve sahnede olmak başka bir iş. Ayrıca benim için fotoğrafçılık fırsatı temelde bir şekilde kendi sahnemi yaratmam için bir yol açtı. Artık sergiler sayesinde kendi sahnemi yaratabiliyorum ama özünde ben bir oyuncuyum. Yani bu, ne zaman bir açılış yapsam veya ne zaman bir şov gerçekleştirsem performans sergileme ve insanlarla bağlantı kurma tutkumu gerçekten paylaşma fırsatını kullandığımdan her zaman emin oluyorum ama en çok sevdiğim şey orada olmak ve insanlarla bağ kurmak. Yani orada bir sergi yaparak sahip olduğumuz fırsat, açılış gecesinde fiilen performans sergilemek. Projede iki Türk sanatçıyla çalışmamın yanı sıra bir de müzisyen getirdik. Yani bu projenin fikri de benim için yerel ile kültür arasında bağlantı kurmaktı. Belki de hikâyemi insanlarda yankı uyandıracak çok özgün bir şekilde anlatabileceğim iş birliği doğdu tüm bu şeyler sayesinde.

“Lüks markalarla çalışma şeklimin hedefi her zaman hem bizim markamızla hem de onların markasıyla işe yarayan bir hikâye anlatmak.”

Sanatçı Sohbetleri:

Umarız videosunu çekerler. Performansınız serginin bir parçası olacak mı? Çünkü açılış gecesinde performansınızı görme şansımız olacak. Peki ya geri kalanı?

Evet, şimdi Edgy ile konuşuyorum. Ben de denemek ve film çekecek birini bulmak istiyorum. Muhtemelen sosyal medyada tekrar paylaşacağım. Tam performansın bir yerde bulunup bulunmadığını bilmiyorum. Daha çok Beyonce’un Dubai’deki bir otelde yaptığı performans gibi. Şu anda şovlarıma da gelmek istemenizin bir parçası gibi, çünkü beni performans sergilerken izleyeceğiniz şey, benzersiz bir şey ve bu onu daha da özel kılıyor. Yani, umarım bir gün, her gece gelip beni dans ederken izlediğiniz gerçek bir şovum olur. Bir sonraki hedef bu. Eğer şanslıysam ve her şey yolunda giderse, farklı yerlere ulaşabilecek bir şov olmasını çok isterim.

Çekimlerinizi gerçekleştirmek için hayalinizdeki yer neresi?

Birçok yer var ama dünyanın bir sonraki görmek istediğim kısmının Asya olduğunu söyleyebilirim. Avrupa’da büyüdüğüm için ABD’nin neredeyse tamamını keşfettim. Tamamını değil ama on yıl orada yaşadım ve kuzeye, doğuya, güneye, ve neredeyse her yerine gittim. Dünyanın diğer bölgelerinin yani; Asya’nın, Japonya’nın, Güney Kore’nin ve Çin’in benim için tarihi ve kültürü alıştığımdan çok farklı. . Şu anda bir sonraki hayalimdeki yer orası ve bu yüzden umarım bir sonraki projem orada olacak. Umarım o zaman Namibya çölü çok güzel olur. Demek istediğim, dünyada o kadar çok harika yer var ki umarım ölmeden önce deneyimleyebilirim. Ama her şeyden önce Asya ve Japonya veya Güney Kore olduğunu söyleyebilirim.

İş birlikleriniz için markayı nasıl seçiyorsunuz? Pek çok markanın, marka reklam kampanyalarında birlikte çalışmanız için size yaklaştığına inanıyorum. Belirli kurallar veya öncelikleriniz var mı? Onları nasıl seçersiniz?

Yaptıkları işte en iyisi olmayı vadeden markaları her zaman sevmişimdir. Genel olarak güzelliğe karşı bir tutkum var. Bence güzelliği bir sporcunun performansında da buluyorsunuz. Güzelliği bir giysinin dokusunda da bulursunuz ve güzellik sanatla da bağlantılıdır. Bu her zaman inandığım bir şey. Kendi işimde, kendi sanatımda ve hayat görüşümde yapmaya çalışıyorum. Elbette birinci sınıf lüks markalara ilgi duyuyorum. Bu yüzden amacım her zaman arkadaşlarımın harika moda evleriyle çalışmak olmuştur çünkü ben Fransızım. ABD’de yaşarken de, bir yerden başlamak zorundasın. Bu yüzden, gerçekten deneyimimden biraz yararlanmaya başlamak için yapabileceğim her şeye evet dedim. Biraz takipçi falan edinmeye başladığım an uçan adam tarzını geliştirdim ve fotoğraf çekmeye başladım ve daha fazla farkındalık çekmeye başladı. O andan itibaren markalarım olmaya başladı. Bana oldukça iyi kazandıran bir işim olduğu için şanslı olduğum bir noktaya geldim. Bunun nedeni sadece havalı bir marka olmanız ve sadece biraz para teklif etmeniz değil. Diğer markalar bana çok para teklif etse bile, eğer yapmak istediğim ve inandığım şeyin bir parçası değillerse kesinlikle hayır derdim. Şimdi o şanslı pozisyondayım çünkü markam üzerinde çalıştım ve kendimi gerçekten özgün kıldım. Yükselişten, bir sonraki adımdan bahseden bir dünya geliştirmeyi başardım. Ayrıca şu anda dünyada bir milyondan fazla kişi tarafından takip ediliyorum. Dolayısıyla, 30 milyon kez kullanılan videolar bir anda görünür hale geldiğinde, bu videoları kimin gördüğü ve kime ulaştığı hakkında hiçbir fikriniz olmuyor. Daha önce de söyledim, şu anda ağırlıklı olarak lüks markalarla çalışma şeklimin hedefi her zaman özgün ve hem bizim markamızla hem de onların markasıyla bir şekilde işe yarayan bir hikâye anlatmak.

OGGUSTO
OGGUSTO Tüm Yazıları