preloader

Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine

16.01.2023
Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine

Yazı Boyutu:

Uluslararası festivallerde birçok ödül alan yönetmen Emir Mavitan ile sinema dünyası üzerine sohbet ettik.

“Ruins” filmi ile Amerika’da düzenlenen Seattle Fashion Film Festivali’nde En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Saç – Makyaj olmak üzere üç ayrı dalda ödül alan film yönetmeni Emir Mavitan ile filmi ve sinema dünyası üzerine sohbet ettik.

Öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?

11 senedir reklam ve sinema sektöründeyim, 19 yaşındayken çalışma hayatıma başladım. Hayalim okulda sinema bölümüne girip oyunculuk yapmaktı. Bunun için üç seneye yakın oyunculuk eğitim alırken bir yandan da setlerde çalışmaya başlamıştım. İlk kısa filmimi esasen oyunculuğumu geliştirmek üzere çekmiştim. Kamera arkasının benim için daha doğru bir yer olduğunu da bu vesileyle keşfetmiştim. Çok geçmeden 2012 yılında MUG Production’ı kurdum ve kendi projelerimi hayata geçirmeye başladım. Re-Era adlı kısa metraj bilim kurgu temalı filmimi çektim. Onun peşinden TRT ile birlikte hayata geçireceğimiz “Göçebe” adlı sinema filminin senaryosunu yazdım ve projenin yapımcılığını ile yönetmenliğini üstlendim. 23 yaşında büyük bir sorumluluğun altına girmiştim. “Göçebe” filmi distopik dünyası, gerilim gizem temasıyla ülkemizde türünün nadir örneklerindendir. Tabi ki yaşımın verdiği tecrübesizliklerin de olmasına rağmen halen gurur duyduğum bir proje olarak geçmişimde yer alıyor.

Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine

Projeyi teslim ettikten sonra Oflaz Medya bünyesine drama ekibi ve prodüksiyon departmanı kurmak için katıldım. Orada yaklaşık bir sene görev aldım. Aynı grup çatısı altında OTT platformlarının bir süre yönetiminde yer aldım ve dağıtım firmalarında kısa bir süre film alım satım ve dağıtım hususunda projeleri yürüttüm. Bu deneyim benim için çok önemliydi çünkü kısa sürede medya sektörünün arka ve en büyük kapısındaki sistemin nasıl çalıştığını tecrübe ettim. Bu süre zarfında birçok dizi ve filminde projesini geliştirdim.

Bir sene sonunda MUG’ı reklam sektörüne yöneltme kararı aldım. Filmlerimde yaratmayı sevdiğim atmosfer ve dünyaları reklama uyarlamak istediğimde bunu ülkemizde en iyi şekilde moda sektöründe yapabileceğimi gördüm ve firma olarak bu doğrultuda birçok moda markası ile reklam filmleri yaptık. Sinematografik yaklaşımımızı buraya uyarladığımızda sonuçlar herkesi oldukça tatmin etti.

2018 yılında ise MUG Agency’i hayata geçirdim. Toplamda elliden fazla marka ile bu zamana kadar iş birliği yapmış bir yapı haline geldi orası da. Bu yapı bünyesinde dijital mecralardaki reklamları ön plana koyduk ve markalarımıza hem kreatif içerikler sağlarken hem de prodüksiyonlarını aynı çatı altında daha az eforla hayata geçirmelerine vesile olduk.

2022 yılının sonunda ise bu iki yapıyı birleştirip sektörde çok da fazla örneği olmayan, yeni nesil bir Kolektif ve Kreatif Prodüksiyon oluşumu olarak MUG Creative Production House adı altında hizmet vermeye başladık. Reklam sektöründe, global ajanslarda, 15 yılı aşkın deneyimi olan İrem Alkan’ın kreatif direktörlük görevini üstlendiği bu yapıda, hem sektördeki büyük ajanslarla interaktif bir çalışma süreci yönetirken hem de geliştirdiğimiz yeni çalışma modelleri ile markalara strateji, kampanya süreçleri ve yine bu kampanyaların prodüksiyonel olarak üretimlerini tek çatı altında topluyoruz.

Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine

MUG tarafını ilerletirken yönetmenlik kariyerimi bırakmamak ve onu da ileriye taşımak için epey bir efor harcadığımı söyleyebilirim. İş akışında kaybolmamak ve bu dünyanın ritminde yapmak istediğiniz projelere odaklanmak oldukça zor. Gündüz mesaisinin arkasına gece mesaisi eklemeden o hedefe ulaşmak ise neredeyse imkansız.

2019 yılında “Strange Story of a Shining Pearl” moda kısa filmini çektim. Dünya çapında iyi festivallerden toplamda 28 adaylık ve “en iyi film”, “en iyi yönetmen” dahil sekiz ödülü ülkemize getirdik.

2021 yılında “RUINS” projesini hayata geçirdik, bu proje halen festivallerde boy gösteriyor. Şimdiden 10 ödül, 30 adaylığı geçmiş olmanın gururunu yaşıyoruz.

“Göçebe”den sonra benim için çok büyük anlamı olan, üç sene boyunca neredeyse her gün üstüne çalıştığım ve nihayetinde de aralık ayında raflara çıkan son projem ve ilk romanım ise “Ait Olmadığım Dünya” oldu. Bir kadının geçmişindeki travmalardan, yaşadıklarından uzaklaşmak için tüm hayatını bırakıp, kaçarak güney yakasına yerleşmesi ve yine aynı bu nedenlerden dolayı anını, geleceğini gizem, gerilim, fantastik ve polisiye temasıyla anlatan film tadında bir roman oldu. Şimdilik aldığım yorumlar gurur verici, umarım okuyan herkes kendinden bir parça bulacak ve hikayenin gizemi içinde keyifle kaybolacaktır.

Hedefim her zaman hikaye anlatıcı olmaktı. Benim için mecra önemli değil, hikaye ve karakterler önemlidir. Edebiyat alanında henüz çok yeniyim, kaldı ki medya sektöründe de öyle. Saygı duyduğum birçok büyüğümün yolunda ilerlemeye çalışıyorum. 11 senedir yoldayım ama henüz çok başındayım. Romanımın bitiş cümlesi ile bu soruyu da kapatmak isterim; “Hayat çok uzun ama kısa”. Ne kadar çalışırsak çalışalım, hep yolun başında olacağız. Bununla barıştım, sabırla ve disiplinle önümdeki heyecan dolu senelerimi bekliyorum.

Filme hazırlık süreciniz nasıl oluyor?

Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine

Filmin temasından tutun da mecrasına kadar bu soru farklılık gösterebiliyor. Şimdilik moda filmine odaklanalım. Moda filmleri son 5-10 senede dünya çapında büyük bir ilgi görüyor ve her geçen sene takipçi kitlesi artıyor, filmlerin kalitesi çok yükseliyor. Benim en büyük keyif aldığım kısmı ise yenilikçi yaklaşımların çokluğu. Bunun en büyük nedeni ise bu tarzın birçok unsurda aslında size serbestlik tanımasıdır. Devamlılık endişesi olmadan, sahneleri birbirine bağlama zorunluluğu olmadan her türlü görsel farklılığı, karakterlerdeki ilginçlikleri ortaya çıkartabileceğiniz ve toplumun sosyolojik dertlerinden, coğrafyanın problemlerinden esinlenerek ortaya şahane anlatımlar, karışımları çıkartabileceğiniz vizyonlu bir mecra.

Benim için de önemli olanlar aslında yukarıda bahsettiklerim. Hikâye kadar hikâyenin geçtiği coğrafya, karakterlerin yapısı, filmin içinde görünecek en ufak renkten tutun da, makyajın saçın detayı bu aşamada benim için çok önemli. Bunları kafanızda netleştirdikten sonra mekanları bulmak ve oyuncu seçimlerine sıra geliyor. Filmin atmosferi ve tutarlılığı için en kritik iki kısımdır burası benim için. İyi bir mekân ile sinematografik mekân arasında çok fark vardır. Her göze iyi gelen mekân bu iş doğru mekân değildir. Aynı şekilde her iyi oyuncu her proje için çok iyi bir tercih olmayabilir. Bu tamamen yaratmak istediğiniz atmosfere göre alınması gereken kararlardır ve inanın milyonluk projelerde bu kararları almak hiç de kolay değildir. Bir doğru, bir yanlışı götürmez. Her yanlış gözler önüne sergilediğiniz büyük açıklardır.

Çekeceğiniz filmlerde oyuncu seçimini nasıl yapıyorsunuz? Oyuncu seçimini yaparken nelere dikkat ediyorsunuz?

Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine

Yönetmende de dahil olmak üzere filmin her bir ögesi bir bütüne hizmet etmelidir. Küçük parçalar bir araya gelir ve yeterince doğru çalıştıysanız şahane bir harmoni oluşturur veya da tam tersi. Tabi ki iyi bir oyunculuk önemlidir, iyi bir oyunculuğunda bir dolu katmanı vardır. Her oyuncu tabi ki her türlü temalı filmde oynayabilmelidir ancak bazen fiziksel özellikler bunun önüne geçebilir. Dolayısıyla her projede yakışıklı/güzel oyuncularla bir stereotipin içine girmek gerçekten hatadır. Görünüşü iyi olan oyuncular kötü oyuncular asla demiyorum ama gerçek bir hikayede, inandırıcılığı yüksek olan bir hikayede bazen bu tipolojik artılar, eksiye dönüşebilir. Yine filmin ihtiyacına bağlanıyor aslında bu durum.

En az bunun kadar önemli bir unsur ise oyuncunun enerjisi, projeye yaklaşımı, isteği ve özverisidir. Şahane bir prodüksiyon enerjisi o proje için doğru olmayan bir oyuncu ile yokuş aşağı gidebileceği gibi tam tersi enerjisi iyi bir oyuncu vasat bir prodüksiyonu şahane gösterebilir. Biraz abartarak konuşuyorum ama ana fikri anlayabilirsiniz. O yüzden oyuncumuzun benimle diyaloğu kadar ekibimle kurduğu diyalog da benim için çok önemlidir. Duygu geçişlerini verebilmek bir oyuncu için bence en zorlu sınavlardır. Eğlendiği bir anda aldığı kötü bir haberi mimikleri, hareketleri, gözleriyle nasıl vereceği tam bir etkendir duygunun seyirciye geçebilmesi için.

Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine

Bir dolu unsur daha sayabilirim ama benim için en önemli son unsur, partner olan rollerdeki ve hatta aynı sahnede bulunacak oyuncuların birbirleriyle olan enerjisidir. Birbirlerine nasıl davrandıkları ne kadar destek oldukları ve ne derece tahammül edecekleridir burada dikkat edilmesi gereken. Uzun süren saatler, zorlu çekim şartları, gerginliklerin yükselmesi için yeter ve artar, gerginlik ise prodüksiyonda barınması gereken son duygudur. Rahat olmalıdır herkes, destek olmalıdır, sorumluluk almalıdır ve paylaşmalıdır.

“Ruins” projesi özelinde konuşacak olursak; Hepsinin birleşimine ihtiyacımın olduğu, hem görsel olarak seyirciyi heyecanlandıracak hem oyunculuğu ile bir karakteri kısacak sürede şekillendirecek hem de enerjileri ile bu projeyi yukarıya taşıyacak oyunculara ihtiyacım vardı. Kadroya bakar mısınız; Birand Tunca, Müjde Uzman, Aslı Mavitan, Gülcan Arslan. Tam olarak bu anlattıklarımı temsil edebilen, kendi yarattıkları karakterler ile filmi yukarıya taşıyan şahane bir ekip. Eski Türkiye güzellerinden, mankenlikte bir devrin temsili olmuş annemi Yıldız Arhan’ı da bu filmde oynatmasaydım olmazdı. Kardeşim Aslı’nın sahnesi çok kısa sürse de şampanya dökülen kadehi ile yarattığı konsept en çok konuşulanlar arasında yerini aldı.

Birand’ı ise ayrıca tebrik etmek istiyorum. Uluslararası festivallerden üç adet “en iyi erkek oyuncu” almak kolay bir şey değil. Enerjisi, yeteneği, güler yüzü ile bunu başarmaması mümkün değildi!

“Ruins” filminin ortaya çıkma süreci nasıl oldu?

Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine

Bu projede, sevgili iş ortağım Nurçe Erben’in aslında bizleri soktuğu bir yoldur. Bir gün cep telefonum çaldı, kendisinin ekibinden Rabia Hanım telefondaydı ve benimle görüşmek istediğini iletti. Ben de kendisine konuştuğunun ben olduğumu söylediğimde bir müddet güldük. Sonradan anladım ki ofisimiz yeni taşınmıştı, internet sitesinden de adres onayı almak için benim numaram oraya yazılmıştı. Tabii hemen kaldırdık numarayı. Kısaca projelerinden bahsetti ve Bodrum’da açmak üzere oldukları Ruins Restorant & Beach Club için festival filmi tadında bir tanıtım yapmak istediklerini anlattı. Bu vizyonu duyar duymaz hemen toplantı ayarladık. Bir mekânı tanıtacaktık ve o mekanı o kadar da fazla göstermek zorunda değildik, konsepti ve hikayesi daha önemliydi. Şahane bir proje!

Hızlıca toplantıya girdik ve Nurçe ile tanıştım. Halen bazı sohbetlerde bahsederiz, elimdeki kağıtları heyecandan fırlatıp haydi ne olursa olsun yapıyoruz bu proje demiştim ve onlar içinde bu enerjim karar vermelerini kolaylaştırmıştı. Daha sonra ekibimizle beraber atlayıp Bodrum’daki otellerine gitmemiz yanlış hatırlamıyorsam birkaç kısa gün içerisinde olmuştu. Akabinde senaryo sürecine girdik. Nurçe; “Ne istiyorsan yazabilirsin” demiş ve heyecanımı katlamıştı. Senaryoyu yazdık, herkesin içine sindi ve yolumuza koyulduk.

“Ruins” filminiz hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine

Yaşam, hayat, zaman kavramı her daim varlığımızın bir parçasıdır. Çoğu zaman zihnimiz bunları düşünmek, idrak etmek istemez. Nedeni de oldukça kuvvetlidir. Düşünmeye başladığımızda da ilk aklımıza gelen şeydir; ölümsüzlük, daha fazla yaşayabilmek, bir şekilde başa dönmek. Bu konular epey kurcalar aklımı. “Ait Olmadığım Dünya” romanında da “İnsan neden doğar, nedir bu “mucizevi” olayın amacı? Soru varsa yaşam vardır. Merak bitti mi ne yaşam kalır ne de amaç ve hepsinin de zaman denilen amansız bir düşmanı vardır” diye başlar. Re-Era zamanla ilgilidir. Göçebe zamansızlıkla ilgilidir. Seviyorum bu konuları anlayacağınız.

Ruins’in çıkışı ise adından anlayacağınız üzere, harabelerden geliyor. Harabeler de zamansız parçalardır. Zaman kavramını kırmış ve günümüze ulaşmış aslında ölümsüz ögelerdir. Hayat işte tesadüfler zincirinin başlattı mı soluksuz bir şekilde ilerliyor ve benim de karşıma böyle projeler denk geliyor. Tabi bunu öğrenir öğrenmez, hikayenin nereye yol alacağı benim için belliydi.

Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine

Pierre (Birand Tunca), Perla (Gülcan Arslan) hazine avcılarıdır. Hayatları boyunca tehlikeli ortamlarda, tehlikeli insanlarla bir arada bulunmuş, dünyanın her yanında hazineler bulmuşlardır. Bırakmadan evvel son bir iş yapacaklardır. 400 senelik hazine söylentisi nesillerdir kulaktan kulağa gezmektedir. Bu hazine Mari’nin (Müjde Uzman) hazinesidir ve söylentiye göre külçe külçe altın dolu bir sandıktır. Hazine avcılarımız için mükemmel bir bitiriş şovudur bu. Mari’nin devasa malikanesinde (Ruins) parti olacağını duyarlar ve Mari’nin sağ kolunu bir şekilde ayarlarlar ve onu da bu oyuna alet ederler. Hazineden pay verecekler ve üçü beraber ortadan kaybolacaktır.

Mekâna gelirler ve kendilerini en marjinal olabilecek bir partinin içinde bulurlar. Mari ile akşam yemeğine otururlar. Herkes çok eğleniyordur. Bizim üçlümüz hariç. Mari’nin sağ kolu tüm içkilere uyku ilacı karıştırmıştır. Herkes dans ederken teker teker oldukları yere bayılırlar, en sonunda da Mari düşer. Pierre, sağ kolun onlara yük olacağını düşündüğü için onu da vurarak öldürür. Kasanın haritası ve anahtarı Mari’nin kolyesidir. Onu ele geçirirler ve Mari’nin güçlü bir kadın olduğunu bildikleri için başlarına dert almamak için ona da ateş ederek, ölümünü garantilerler.

Hazine bir adadır, motorbot ile hızla adaya çıkar, hazineyi bulurlar. Kasayı kolye yardımı ile açarlar. Gördükleri karşısında şoka uğrarlar. Kasanın içinde Mari’nin en büyük hazinesi vardır ancak bu altın değildir.

Sonunu merak ederseniz, filmi izlemeniz gerekecek…

“Ruins” filmi, Amerika’da düzenlenen Seattle Fashion Film Festivali’nde Best Picture, Best Actor ve Best Hair & Makeup olmak üzere üç ayrı dalda ödül aldı. Filminizin bu kadar büyük ilgi ve beğeni almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şahane bir duygu. Gerçekten bir filmi hayata geçirmek kolay değil. Birçok sorun yaşıyorsunuz, birçok sıkıntı ile mücadele ediyorsunuz. Çalıştığınız insanlar kadar, çalışmadığınız insanlar da bu anlamda önemli. Benim en büyük şansım ise iş ortaklarımın açık görüşlülükleri oldu ve kötü giden anlarda bir gün biz, bir gün onlar projeyi yükseltmek için ortaklaşa çözümler oluşturduk. Amerika sorgusuz bir şekilde film endüstrisindeki en dominant oyuncu, Türkiye’de bu dominantlığa oynamaya devam ediyor. İçeriklerimizi evrenselleştirmeliyiz fakat bunu yaparken kültürümüzden, karakterlerimizden doğru şekilde beslenmeliyiz. Evrensel işler yapacağız diye bize oturmayan, bizim kültür olarak altyapımızda bulunmayan ögeleri hikayelerin içine yerleştirmemeliyiz. Çok ince ve hassas çizgide doğru unsurları birleştirirsek ligdeki ikinciliğimizi (yurt dışı satışı, ciro) uzun seneler koruyabiliriz.

Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine

Seattle sonrası Bosna’da da “En iyi film” ve “En iyi erkek oyuncu” ödüllerini aldık. Pandemi sürecinde festivallerin çoğu internet üzerinden etkinliklerini yapmıştı. Bu sefer Bosna’ya gidip saygın jüri üyelerinin ve çok sevgili festival direktörü Zeljko Ivankovic’in eşliğinde ödülü almak gurur vericiydi. Bosna ve Türkiye arasında eskiden kalma inanılmaz bir bağ var. Halen birçok kelimeleri Türkçe ve halen aynı kültürü paylaştığımızı görebiliyorsunuz. Festivallerin en büyük ödülleri sanırım benim için bunlar. Yeni insanlar tanımak, kültürleri analiz etmek ve oradaki insanların hayat hikayelerine şahit olmak. Bosna’nın da içinde bulunduğu bir film projesi oluşturmak artık hedeflerim arasında.

Önümüzdeki dönemde çekmeyi planladığınız yeni film ya da projeleriniz var mı? Kısaca bilgi verebilir misiniz?

3 senedir heyecanla kaleme aldığım romanım “Ait Olmadığım Dünya” ile 2023 senesinde bu serüvene bir kere daha atılacağım. Bir dijital platform ile bunu hayata geçirme hayalim var. Evrensel bir hikaye olacağını düşünüyorum. Ben 90’lar jenerasyonuyum ve biliyorum ki benden önceki 1-2 jenerasyon ile 1-2 sonrası da aynı kaybolmuşluğun, sıkışmışlığın içinde. Bu sıkışmışlık aslında hayatın içinde bir yer bulamamaktan, kendini bir yere konumlayamamaktan yani ait olamadığı bir dünyadan geçiyor. Her birey git gide yalnızlaşırken, bir şeyleri başarmak için sabrını yitiriyor. Bir yerlere gelmenin zorluğu, başarmanın acımasızlığını sosyal medya ve farklı mecralar sinsi bir şekilde saklıyor ve birçok şeyi illüzyon ile kolaymış gibi gösteriyor. Güney sahillerinde geçen bu hikaye, dijital platformların yayın gücüyle birlikte hem ülkemizin farklı coğrafyalarını anlatacak hem de evrensel bir kaybolmuşluk psikolojisini çok samimi ve sert bir dille anlatacak. Heyecanlıyım!

Dünya ile kıyaslandığında Türk sinema sektörünü nerede görüyorsunuz?

Sanırım artık bu kıyaslamayı doğru bulmuyorum. Her coğrafyanın kendi şartları ve kendi sektörü ile bunu değerlendirmek lazım. Evet, Hollywood bizden 20 sene önde… Olur tabi, ülke sınırlarında 800 milyon dolar hasılat, dünyada da 2.5 milyar dolar hasılat yapabilecek potansiyelin olursa önde olursun. Daha evvel de açıkladığım gibi evrensel sinema dilini, yerel karakterler ve cümleler ile işlemeyi başarmamız bu yoldaki en kritik aksiyon planımız olmalı. Sinema yerelde kalmalı bakış açıları da muhakkak ki vardır, evrensel dile değil, yerel dile odaklanmakta bir düşünce biçimidir ve bunum çok iyi örneklerini ülkemizde başarmış çok iyi yönetmenlerimiz var. Benim naçizane düşüncem eğer; Türkiye sinemasını dünyada genel bir kitleye ulaştıracaksak geçerlidir ve sorunuzla bağlantılıdır. Zaten sanat dünyası için bu aritmetik geçerli değil. 200 bin dolara dünyaları sarsacak bir hikaye yaratabilirsiniz ve kulaktan kulağa yayılır, reklam yapmanıza da gerek kalmaz. İyi her nerede olursa olsun, iyidir.

KISA KISA

İzledikten sonra hayat bakış açınızı değiştiren film ya da filmler nedir?

Son dönemde iki film çok aklımda kaldı; Persian Lessons ve Capernaum. Muhakkak öneriyorum.

Filmlerini hayranlıkla takip ettiğiniz yönetmenler kimler?

Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine
Christopher Nolan
Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine
Darren Aronofsky
Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine
David Fincher

Her zaman Christopher Nolan, Darren Aronofsky ve David Fincher’dır.

Şansım olsaydı bir filmimde oynamasını isterdim dediğiniz oyuncu ya da oyuncular kimler?

Ödüllü Yönetmen Emir Mavitan ile Sinema Üzerine
Haluk Bilginer

10 senedir hayalim Haluk Bilginer ile çalışmak. Matthew Mcconaughey ve Christian Bale, bir noktada buluşacağız.

Yönetmenlik tarzınızı üç kelime ile tanımlayabilir misiniz?

Farklı atmosferler, sıradan insanlar, beklenmedik durumlar.

Sınırsız bir bütçe olsaydı çekmek istediğiniz film projesi nasıl olurdu?

Hemen “Ait Olmadığım Dünya.” Hemen, hızlıca, yarın…

Sinem Genç
Sinem Genç Tüm Yazıları