preloader

Siz Hiç İlham Perisi Gördünüz Mü?

03.06.2024
Siz Hiç İlham Perisi Gördünüz Mü?

Yazı Boyutu:

İlhamın gizemli dünyasına bir yolculuğa çıkarken, Prof. Dr. İlham Ebveroğlu’nun büyüleyici resimleri eşliğinde yaratıcı düşüncenin kaynağını keşfedin.

İlham nasıl ve nereden gelir? Bu basit soruyu soracağız ve buna cevap arayacağız. Bize bu yazıda önemli ressam Prof.Dr. İlham Ebveroğlu’nun resimleri eşlik edecek. Yazıya geçelim…

Neden bazı insanlar neredeyse çabasız bir biçimde yaratıcı fikirler ve hissiyatlar ile doluyken, bazıları bu yeteneklerden yoksundur. Acaba ilham sadece sanatçılara, bilim insanlarına, reklamcılara, tasarımcılara ve onlar gibilere özgü bir hediye midir?

İngilizce ilham demek olan “inspiration” kelimesi, aynı zamanda nefes almak demek. Bu kadar seyyal, bu kadar havadar bir şey aslında ilham diye bahsettiğimiz mesele. İlham aynı zamanda değişmekle ilgilidir. Deneyim kazandıkça, öğrendikçe, yaşadıkça, hatta sadece düşündükçe bile değişiyoruz.[1] Duyduğumuz her söz, okuduğumuz her cümle, işittiğimiz her melodi, gördüğümüz her yüz, aklımıza günde on binlercesi üşüşen düşüncelerimizden her birisi, beynimizi ve beynimizin hücreleri arasındaki bağlantıları değiştiriyor. Beynimizin değişmesi demek, her an her birimizin aslında hafif farklarla da olsa başka bir zihne doğru evrilmemiz, dönüşmemiz demek. Tüm deneyimlerimiz bizi hafifçe de olsa hem bedenen hem zihnen farklılaştırıyor, farklı insanlara dönüşmemizi sağlıyor.

Siz Hiç İlham Perisi Gördünüz Mü?

Zaman hızlı akıyor. Bunu hep söylüyor, çoğu zaman bundan şikâyet ederken buluyoruz kendimizi. Beynimiz ve zihnimiz, zamanın akışını algılarken yine “bilgi işleme” sistemini kullanıyor. Belli bir zaman süresinin uzunluğunu, o zaman içinde aklımıza yerleşen anı ve tecrübelerin bir sonucu olarak, “uzun yahut kısa” şeklinde algılayabiliyoruz. Hiçbir şey yapmadan oturduğumuz bir on dakika bize oldukça uzun ve sıkıcı gelirken, sürükleyici bir roman okur yahut film izlerken saatlerin nasıl aktığını bile anlayamayabiliyoruz.

İlham Enveroğlu, “Blue Velvet”; 2024

Fakat bunun psikolojik olarak ilginç bir yönü de var. İçinde yaşayıp maruz kalırken bize çok uzun gelen o “sıkılma” zamanları, daha sonraları hatırlandığında, belleğimizde çok ufak bir zaman dilimi olarak geçiyor. Anı biriktirmediğimiz süreçler, zihnimiz tarafından sanki yaşanmamış; sadece içinde bulunulmuş ve geçilmiş minik dilimler gibi hatırlanıyor. Halbuki roman gibi, film gibi, yeni insanlarla tanışmalar gibi tecrübe edinimi açısından yoğun zaman dilimleri, daha sonraları “olduğundan bile daha uzunmuş gibi” hatırlanıyor. Psikolojik araştırmaların gösterdiği bu gerçek, tecrübenin, bire bir yaşamanın, ömür dediğimiz bu sürecin zihinsel kayıtlarının miktarını ve derinliğini ne düzeyde etkilediği üzerinde düşünmeye zorluyor bizleri.

Neden hızla akıyor zaman? Etrafımızdan bilgiler, haberler, dedikodular, -miş’ler, -mış’lar akıp duruyor. Şehirli insanın etrafı da kafası da istîap haddinin üzerinde kalabalık. Neredeyse günlük zihinsel faaliyetlerimizin hiçbirinin üzerinde birkaç saniyeden fazla durup düşünecek zamanımız kalmıyor. İçselleştiremediğimiz, tadına varamadığımız, künhüne vâkıf olamadığımız milyonlarca an dizisini hızla yaşayıp geçmek zorundayız. Daha sonra dönüp geriye baktığımızda ise zihnimizdeki kayıtların ekserisinin, hatırı sayılır pek bir iz bırakmamış saatler, günler, aylar ve yıllardan ibaret olduğunu fark ediyoruz. Neticede zamanın ne kadar hızlı geçip gittiğine hayıflanırken yakalıyoruz kendimizi.

Dönüşmeden İz Bırakamayız

Siz Hiç İlham Perisi Gördünüz Mü?

Ömür süremiz, bize verilmiş en kıymetli emanet. Süresi belirsiz o süreç içerisindeki aslî görevimiz olabildiğince dönüşmek, olgunlaşmak ve bize verilen benzersiz fırsatlarla imtihanlardan azamî tecrübeyi devşirmek. Buna kemâlat yolculuğu da diyebiliriz. Yaşamımızın en iyi koşullarda neredeyse üçte birini “eğitim” denen süreçlerle geçiriyoruz. Aslında her birisi “benzersiz” ve “yegâne” olan biz insancıklar bu süreçler esnasında, yığınlar halinde sınıflara bölünüp, birkaç meslek grubuna sığalım diye tüm yeteneklerimizden, müşahhas özelliklerimizden, çocukluk arzularımızdan ve heveslerimizden itinayla “budanıyoruz”.

İlham Enveroğlu, “Büyülü Kadın”; 2022

Eğitiliyoruz!

Tepkilerimiz, zevklerimiz, arzularımız, korkularımız, hedeflerimiz otomatikleştiriliyor, aynılaştırılıyor. Bize verilen kutunun dışındaki ihtimalleri düşünme yeteneğimizi tamamen kaybedene kadar “eğitiliyoruz”. Sistemin kaza ve kaçaklarını bir kenara koyarsak bizlere bahşedilmiş sanat icra edebilme, yaratıcı düşünceler üretebilme ve yeni ufuklara açılabilme gibi tabiî yeteneklerimiz, olabildiğince halının altına süpürülüyor, unutturuluyor. Komplo teorilerindeki gibi “muktedir ve gizli örgütler” değil bunu yapan; biz bunu bizzat kendi kendimize yapıyoruz. Zira insanız, konforu da severiz ve “bildiğimiz rahat yoldan saparak” daha iyi bir yola girme riskini almayı çoğumuz pek tercih etmeyiz. İşe yaramadığını bile bile, böyle eğitilmeye ve eğitmeye, böyle çalışmaya, böyle telaşlarla ömür geçirmeye ve böyle ölüp gitmeye nasıl oluyorsa (!) pek sesimizi çıkartmayız…

İlham

Size ilham geldiği anları düşündüğünüzde, büyük ihtimalle haftalar süren bir fikir toparlamasından ziyade saniyelik bir “Aha!” ânını hatırlayacaksınız. Bilgi, plan ya da fikir parça parçadır, belirli bir dizi sonrasında gelir ama ilham bir bütün olarak doğar.[2] İlhamın neden insana birden geldiği tam olarak bilinmese bile ortaya birkaç hipotez atılmış.

Siz Hiç İlham Perisi Gördünüz Mü?

İlhamın gelmesini, muhallebi yapmaya benzetebiliriz. Belirli bir doygunluğa eriştiğinizde bir anda bir kıvam artışı, bir ortaya çıkış, bir zuhur ediş, bir emergence oluyor. İlham sadece tek bir şekilde gelmiyor, her sanatçı ilhamın farklı biçimleri ile karşılaşıyor. Bazı insanlar bunları rüyalarında geçişken imgeler olarak, bazıları enteresan ya da uçuk kaçık fikirler olarak deneyimliyor.

İlham Enveroğlu, “Kırmızı Anıt”; 2023

Bazısı da kendi zihinsel derinliğine önem verip, oraya konsantre olup, onu ifade edebilecek herhangi bir dili öğrenmeyi seçiyor. Aslına bakarsanız etrafımızda bulunan şeylerin çoğu, ilhamın meyveleri. Zira “zeytin kırmanın” hiç kimsenin aklına haftalarca süren efkâr kargaşası sonucunda geldiğini zannetmiyoruz. Evet, kendimize öyle hepten “analitik varlık” muamelesi yapmasak iyi olacak. Çünkü hayatımızın çok küçük bir kısmını akılcı ya da analitik bağıntılarla yaşıyoruz, geri kalan kısmını bayağı “doğuştan ve ilhama dayalı” etkenlerin cilvesinde geçiriyoruz.[3]

İnsanı insan eğitir. Evde aile, okulda öğretmen, üniversitede profesör, marangoz atölyesinde usta, ila ahir, yenilerini yetiştirir. İşleri aslında “boynuza kulak geçirtmek”tir. Sadece bidiğini göstermek veya öğretmek değil; bilinmeyeni keşfetmesi için talebesine, çırağına, yamağına ufuk açmaktır. Ama hepsinden esası “ilham” vermektir. Çocukluktan başlayarak aslında bir “öğrenme canavarı” olan insanın öğrenme sürecinin motoru, merak ve ilhamdır. Sebebi ve motivasyonu verebilirseniz sizin bir şey öğretmenize bile hacet kalmaz. Her koşulda, her imkânsızlıkta öğrenebilir insanoğlu. Yeter ki kâfi itiş gücümüz, kâfi adanmışlığımız oluşsun.

Eğitimin hangi safhasında, hangi devresinde verebiliyoruz acaba böyle bir itme gücünü? Ufak tefek “kazalar” dışında, maalesef bu tabiî yeteneğimizi kaybetmiş gibi görünüyoruz.[4]

Geleceğin İlham Mimarları Kimler?

Siz Hiç İlham Perisi Gördünüz Mü?

John Keats der ki; “Tatlıdır kulağa çalınan melodiler. Fakat hiç duyulmayanlar daha tatlı.” Gerçekten hepimiz kendi ilhamımızı taşıyoruz.[5] Ve böylece geleceği kuruyoruz. Müzikle kuruyoruz; sanatla, resimle, heyekelle… Hep kuruyoruz. Sonra ilhamın o ekstaz halini bu araçlarla görselleştiriyoruz. Eş zamanda da hep geleceği düşünüyoruz ya da geleceğimizi çok düşünür gibi görünüyoruz.

İlham Enveroğlu, “Kırmızı Derviş”; 2023

Aslına bakarsanız insan aklı şu andan ziyade, geçmişin muhasebesi ve geleceğin endişesi arasında uçup duran telaşlı bir güvercin gibi… Şu âna odaklanamamızın en temel nedenlerinden birisi de bu aslında. Şurada, şu anda kalamayız. Âna odaklanmayınca ise ânın getirdiklerinden bihaber, hayatımızın her saniyesine saçılmış “fırsat” tohumlarının üzerine bilinçsizce basıp geçerek, ne olacağı meçhul bir geleceğe doğru, toplu bir akışla yuvarlanmaktan başka çaremiz kalmaz. Durup düşünecek, lezzetine varacak, ilham devşirecek zamanımız yoktur artık. İlhamsız, iz bırakmayan, ezbere çekilip zihnin derinliklerindeki dosya dolaplarına istiflenen sası, tatsız tuzsuz deneyimlerle dolu bir yaşam, gelecek için bize nasıl ilham verir?

Siz Hiç İlham Perisi Gördünüz Mü?

Geleceğimiz için gerçekten endişeleniyor, bir şeyler yapmak istiyorsak ne yapıyor olursak olalım, biraz durup elimizdeki âna, şu âna, şu ânda elimizde olanlara dikkat kesilmemiz ilk büyük gerekliliğimiz. Geçen zamanı unutulmaz deneyimlere, dolu dolu yaşanmış bir ömrün paha biçilmez anılarına dönüştürmenin tek yolu; kafamızı toplayıp, elimizdeki tecrübelerin keyfine varmaktan geçiyor. Bir başka görevimiz daha var: Bu alışkanlığı yeni nesillerimize hızla aktarmalıyız. Daha doğrusu, onların elinden bu paha biçilmez ve fıtrî yeteneği almaktan vazgeçsek de olur.

İlham Enveroğlu, “Kırmızı Kadınlar”; 2023

Oyun oynarken gelecek endişesi yahut geçmiş pişmanlığı ile ânını zehir eden kaç çocukla tanıştınız? Bulamazsınız zira onlar, henüz yeterince “eğitim” almamışlardır ve içinde yaşadıkları ânın sonsuzluğu içinde, zihinlerinin evi olan beyinlerini değiştirmenin, dönüştürmenin keyfini, alabildiğine yaşamaya programlılardır.

Fıtrata bakmak, en büyük öğretmendir. Artık kendi zanlarımızdan ve modellerimizden kafamızı kaldırıp, en sade haliyle fıtratımıza göz atmak zamanıdır. Ayrıca bu görev, bu zamana has ve geçici bir görev değildir. Ânın bilincinde olmak, bizzat insan olmanın iktizası ve kemâlatın belki de yegâne giriş kapısıdır…

Bu makalede resimleriyle bize ilham olan Prof. İlham Enveroğlu kimdir?

1970 yılında Azerbaycan’da doğan sanatçı, 1989-Azerbaycan Devlet Ressamlık Mektebi’ni bitirerek ardından Azerbaycan Mimarlık ve İnşaat Mühendisleri Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden mezun oldu.

1995 yılından itibaren eğitim ve sanat hayatını Türkiye’de sürdüren sanatçı, İç Asya’nın derinliklerinden Anadolu’ya uzanan köklü Türk kültürün DNA şifrelerini çözmeğe çalışırcasına, mitolojik sembollerle renk, biçim ve dokuların ahengini çağdaş soyutlamalarla sunuyor.

Enveroğlu, üzerinde yaşadığımız toprakların kültür birikiminden esinlenen yaratıcılık arayışlarında, çağdaş Türk resminde olması gereken değerleri sorguluyor.

Yurtiçi ve yurtdışında otuza yakın kişisel sergi açan ve yüze yakın uluslararası karma sergiye katılan, uluslararası ödülleri de bulunan Prof. Dr. İlham Enveroğlu, Konya Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.

Notlar:

[1] Aslında bakarsanız beynin değişmediği bir düşünce ve algı eylemi söz konusu değil. Dolayısıyla beynin harcadığı enerji düzeyinde ölçülebilir bir değişiklik yapmayacak kadar zahmetsiz bir iş olan düşünme mesaisinden tasarruf etmek, çok akıllıca olmasa gerek. Zira bütün kanıtlar gösteriyor ki “Düşünce, düşüneni değiştiriyor…”

[2] Paris-Sud Üniversitesi’nde Nöroradyoloji Profesörü Dr. Denis Ducreux, “Beynin yapısının evrenin düzenini yansıtıyor olması bende büyük bir hayranlık uyandırıyor. Beyin tüm bilgilerin, duyguların, hatıraların, davranışların ve oluşumların merkezidir” açıklamasını yapıp, limbik öbeklerin beynin hatıra, davranış ve duygularla ilgili “bilinç dışı” veya “içgüdüsel” otoyolları olduğunu belirtiyor. İlham da oralarda bir yerlerde ancak tam olarak nereden geldiğini ya da bazılarında niçin hiç gelmediğini çözmek o kadar zor ki! Bunu anlamak için insan beynini işlev ve güç bakımından taklit edebilecek yapay sistemler inşa etmemiz, yüz milyarlaca hatta belki de trilyonlarca yapay sinaps kullanmamız gerekir. Bunların pek çoğu da çeşitli karmaşıklık derecelerindeki öğrenme kurallarını yerine getirmek zorundadır. Hayli zor bir mücadele olsa gerek… (https://geturkiyeblog.com/sanat-bu-sefer-de-beyinden-ilham-aldi)

[3] Quartz raporunda yer alan araştırmada, insanların yaratıcılıklarını aynı esnada başka şeylerle meşgul olurken önemli ölçüde artırdıkları belirtildi. ABD Ulusal Biyoteknoloji Bilgi Merkezi tarafından 2014’ün Nisan ayında yapılan bir diğer araştırma, bu sonucu doğrulamıştı ve kuluçka sürecindeki fikrin duş almak gibi başka bir şeyle meşgul olduğumuz anda aniden belirebildiği ifade edilmişti. Araştırmalar, insan beyninin aklımızda yer eden birçok konu hakkında biz farkında olmasak bile düşünmeye devam ettiğine işaret etmişti. Beyin taramalarına dayanan analizler, örneğin bir araba alıp almamak konusunda kararsız kalsanız ve konuya fazla eğilmeseniz bile, beynin bu konuda çalışmaya devam ettiğini göstermişti. Bilim insanları, rutin bir işlem olan duş alma sırasında insanların yaptıkları şeye çok az dikkat ettiğini, bu sayede duşun kuluçkadaki fikirlerin yumurtadan fırlaması için en ideal yer olduğunu belirtti. (http://www.aljazeera.com.tr/haber/dusun-ilham-veren-gucu)

[4] Tuğba Aydın Öztürk, “ilham” konulu makalesinde ilhamla ilgili şu faktörleri kaleme alıyor: (https://www.acikbeyin.com/ilham-neredesin)

Genetik ve Ailesel Faktörler: Güzel sesinizi ve şarkı söyleme tutkunuzu annenizden mi aldınız? Belki ses rengi benzerliği size biyolojik bir aktarım olarak geçmiştir. Ya da çocukluğunuz boyunca, mutfakta yemek yapan annenizi mutlu bir biçimde şarkı söylerken dinlediniz ve kafanızdaki bu pozitif tablo size şarkı söylemeyi sevdirdi. Yani kültürel bir aktarım ile hayatınıza farkında olmadan bir sanat dalını katmış oldunuz.

Sosyal ve Kültürel Faktörler: Türkiye’de doğup büyüyüp de şu sözleri duymayan var mıdır? “Başıma icat çıkarma!”, “Sürüden ayrılanı kurt kapar!” Maalesef ki sistem ve ekonomik kaygılar bizleri ve ailelerimizi bildik yoldan gitmeye, sigortalı bir işte çalışmaya yani “bir baltaya sap olabilmeye” yönlendirir.

Yaşanan Olayları Yorumlama Becerisi: Hepimiz doğduğumuz andan itibaren sayısız konuda olumlu ya da olumsuz tecrübeler ediniriz. Mesela sanatçılar zaman zaman yaşadıkları olumsuz travmalardan süzdükleri anıları eserlerine yansıtırlar. Geçtiğimiz yüzyılın dâhî ressamı Picasso, Guernica adlı eserinde İspanya iç savaşını tasvir eder. Sanatçının en politik tablosu olarak kabul edilen bu başyapıt savaşın yıkıcılığını, ölümü ve dehşeti cesurca gözlerimizin önüne serer.

[5] İrlanda asıllı Amerikalı yazar Henry James’in ya da müziğin şehri Viyana’da yaşayan Freud’un çalışmalarında müziğe hiç değinmemelerini, çocukken müziksiz bir evde yetişmiş olabilecekleri tahminiyle yorumlarken, diğer yandan analitik düşünce biçimlerine halel gelmemesi için bir sırt çevirme hali, müziğin güçlü duyguları karşısında korunma tavrı olarak izah etmeye çalışır. Sacks bu vesile ile çocukluk mevzusunun da içine girerek, bir parça Mozart dinlemenin matematikle boğuşan çocuğun sorununu çözemese de onun müzikselliğinde ve düşünce biçiminde yaratacağı zenginliğin altını çizer. (http://www.sabitfikir.com/elestiri/hayat-schubert-ten-ve-yalnizca-schubertten-ibaretti)

Uğur Batı
Uğur Batı Tüm Yazıları