preloader

Yeni bir yüzleşme sergisi:"Senin de Yaran, Rosa"

07.09.2022
Yeni bir yüzleşme sergisi:"Senin de Yaran, Rosa"

Yazı Boyutu:

İstanbul Bienali kapsamında Kurtuluş Rum İlkokulu’nda seyircilerle buluşacak “Senin de Yaran, Rosa’ sergisinin değindiği başlıkları serginin küratörü Pelin Uran ile konuştuk.

Kurtuluş Rum İlköğretim Okulu’nda 15 Eylül-24 Ekim 2022 tarihleri arasında izleyiciye açık olacak “Senin de Yaran Rosa” sergisi, yaralanabilir ve kırılgan hallerden doğan yeni olasılıkları hem keşfetmek hem de irdelemek için bu soruları ele alan sanatçıların işlerinden oluşan iki aşamalı bir sergi. Görsel sanatların görünürü algılama ve ifade etme biçimlerini değiştirme potansiyeli üzerine sorular soran, hassaslık, açıklık ve dolayısıyla farklı duyarlılıklar uyandırabilen yaralanabilir hal ve öznelerle ilgili keşifleri merkeze alan sergiyi Pelin Uran‘la konuştuk.

“Senin de Yaran, Rosa’nın” doğuş hikâyesini bizimle paylaşır mısınız, proje nasıl evrildi ve bugüne geldi?

2018 yılında Galeri Nev’de ölüm üzerine bir sergi yapmamla başladı diyebilirim. O sergiyi kavramsal olarak planlarken de bir sonraki adım zihinsel dünyamda mevcuttu. Sadece, o tarihlerde iki sergi arasında bu kadar uzun bir süre olmasını beklemiyordum. Pandemi süreci, ertelen sergi tarihleri nedeniyle bugüne kadar geldik.

İstanbul’da yapmak istediğimi de biliyordum. Özellikle Amerika’da yaralanabilirlik temasının farklı açılardan uzun yıllardır ön planda olması ve pek çok sergiye konu olmuş olmasına rağmen ülkemizde yaralanabilirlik ile ilgili sergilerin azlığı ve özellikle pandemi döneminin etkileri sürerken insanlar için anlamının ne demek olduğunun, yaralardan konuşan bir serginin aciliyetini hissetmemim de etkisi oldu.

Serginin temel noktası “yaralanabilirlik” kavramı üzerine çağrışımları merkeze alıyor. Tabiri caizse hangi yaralara temas ediyor bu sergi?

Yaralanabilirliği tanımlayan ifadelerin arasında; yaralanma ve acı çekme kapasitesi, fiziksel veya duygusal zarar ve saldırılara açıklık, risk deneyimi, özgüven sahibi kimliğin çöküşü var. Kavramın değişken ve çelişik çağrışımları mevcut, bir zayıflık veya güç, değer ya da yük, evrensel ya da ilişkisel, genel ya da cinsiyet temelli olabiliyor.

Yaralanma kavramı, bu sergide feminist teorinin bu kavramı olumsuzdan olumluya dönüştürdüğü bir yerden yola çıkıyor. Tarihsel olarak daha çok kadınlara atfedilmiş yaralanabilir hali yapı sökümüne uğratarak, buradan farklı bir okuma çıkartıyor. Ben bu okuma üzerine gittim.

Elbette yaralanabilirlik sadece bu bağlamda okunabilecek bir kavram değil. Benim seçimim; feminist okumanın psikanalitik, fenomenolojik ve politik yönlerine bakmak ile sınırlı.

Yeni bir yüzleşme sergisi:

Bunun yanı sıra yaralanabilirlik ihtimali üzerine kuşanılan zırhlara vurgu yapıyorsunuz. Acı çekmekten kaçmanın günümüzde bir refleks halini aldığı varsayılırsa serginiz için görsel sanatlar aracılığıyla yaralanabilir hallerle bir yüzleşme ve bu keşiflerin toplamı denilebilir mi? Siz nasıl tanımlarsınız?

Ben bu sergide yaralarla yüzleşemezsek, hiçbir şeyle yüzleşmeyeceğimiz düsturundan yola çıkıyorum. O yüzden de aslında bu sergiyi hem kendi yaralarımla yüzleşmek hem de izleyici bu konuda bir nebze olsun düşündürtmek için yapmayı seçtim. Kendi korkularımızın, kişinin neden ve ne şekilde yaralanabilir olduğunun, başka insanlarda ne şekilde korku ve yaralanabilirlik hâsıl ettiğimizin farkında olmak anlamıyla kendimizi incelemek hayati bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum.

Bu duyguya denk gelen bir sanatçı var: Gregory Whitehead sergiye bir ses işi ile katılıyor, yaralarla yüzleşmek ve yüzleşemediğimiz zaman nelere sebep olduğu üzerine bence çok güçlü bir iş. İşin metninden bir alıntı yapmam da yerinde olur: “Hiçbir yara kendi adına konuşmaz asla. Bir yaradan kendiliğinden çıktığını göreceğiniz tek şey kandır. Daha derindeki anlamla ilgileniyorsanız, yaraların okunması gerekir. Yorumlanmaları ve deşifre edilmeleri gerekir.”

Sergide yer alan sanatçıları ortak bir noktada buluşturan hangi kriterler oldu? Katılan sanatçıları bir araya getiren hangi yaklaşımlardan söz edebiliriz?

Sergideki sanatçıların yararlanabilirliğe farklı bakışları olmasına rağmen, onları birleştiren söylediğim bu üç metodoloji: Yaralara, yaralanabilirliğe fenomenolojik, psikanalitik ve politik olarak yaklaşmaları.

Çalışmanızı sergilemek için neden özellikle Kurtuluş Rum İlkokulu’nu seçtiniz, özel bir nedeni var mı bu mekânın?

Sergiye hazırlık sürecinin başında, bu sergi için kullanmam gereken binanın bölümlenmiş bir mekân olması gerektiğini anladım. Mimari bir ihtiyaçtan söz edebiliriz. Bunun için en doğrusunun okul binası olacağına ikna oldum. Pek çok semtte pek çok okul gezdikten sonra Kurtuluş Rum Okulu’nu tercih etmemin temel sebebi; eğitimin 2003 yılında bitmiş olması ve iyi bir restorasyon sürecinden geçmiş olması idi. Zaten Okulda son birkaç senedir sergiler düzenleniyor ve bu amaç için kullanılıyordu.

Yeni bir yüzleşme sergisi:

Sergi bienal kapsamında yer alıyor, yerli-yabancı izleyicilerin serginizden hangi duyguyla ayrılmasını isterdiniz.

Bu sergiye yaklaşımım teorikse de sanatçıların işleri tamamen duygulanım üzerinde çalışıyor. Ve sergideki işlerin tabiatı, insanların duygulanımlarını harekete geçireceklerini ümit ediyorum. Benim için de en önemli olan o.

Senin de yaran, Rosa sergisi yaralanabilir ve kırılgan hallerden doğan yeni olasılıkları hem keşfetmek hem de irdelemek için bu soruları ele alan sanatçıların işlerinden oluşuyor.

Serginize gelenleri neler bekliyor… Serginin bir amacın da ‘yaraya merhem olma’ mecazıyla bir iddia taşıdığını söyleyebilir miyiz?

Bu serginin tek odağı yaralarımızla yüzleşmeyi ve yaralanamazlık (invulneravility) zırhının yalnızca ara sıra bile olsa çatladığı ve/veya kırıldığı durumları sorguluyor.

Uğur Ugan
Uğur Ugan Tüm Yazıları