preloader

Sanatçı Sohbetleri: Ebru Uygun

25.01.2023
Sanatçı Sohbetleri: Ebru Uygun

Yazı Boyutu:

Topografik unsurları tuvale yansıtmasıyla izleyiciye kendi manzarasını yaratma imkânı verdiği resimlerinden oluşturduğu Islak Işık sergisini sanatçı Ebru Uygun ile konuştuk.

Sanatçı Ebru Uygun, Islak Işık adlı kişisel sergisini Dirimart’ta izleyicilerle buluşturdu. Resminin konusunu yine resmin kendi bileşenlerini sorgulayarak oluşturan Ebru Uygun, bu kez üretim pratiğinin odağını tuval yüzeyinin ötesine taşıdığı son dönem işleriyle izleyici karşısına çıkıyor. İlk dönem çalışmalarında tuvalin parçalanarak tuvali örttüğü, içe doğru kapanan jestler, yerini yeni çalışmalarında içten dışa doğru bir hareketle oluşturduğu bağlamı kavramsal bir düzlemden koparıp gözle görünür kılıyor.

Islak Işık sergisinde kuşbakışı görme beklentimize çelme takan bir hareketle mekân algımızı yeniden kurgulayan Ebru Uygun, ışığın resmi gösteren değil resme ait olan bir eleman olarak var olduğu eserleri bir araya getiriyor.

Sanatçı Ebru Uygun ile Dirimart’ta gerçekleştirdiği Islak Işık sergisinin detaylarını konuştuk.

Ebru Uygun’un kariyeri açısından Islak Işık sergisi size hissettirdikleri ve yarattığı olası dönüşümler açısından nasıl bir kilometre taşı?

Bir önceki Bir Gökyüzü ki Gümüş sergisinde olduğu gibi bu sergi de aynı zamanda devamında yapacağım işlerden ipucu veriyor. Benim pratiğimde her iş bir sonraki işin referanslarını oluşturuyor aslına bakarsanız. O yüzden bu sergiyle birlikte üreteceğim işlerin temelini de oluşturmuş oluyorum. Sanatçı olarak yeninin peşinde koşma motivasyonumu canlı tutması açısından önemli bir sergi oldu benim için.

Bu seferki çalışmanızda alışılmışın dışında topografik unsurlar göze çarpıyor. Karşıdan bakıldığı zaman neredeyse kuş bakışı bir doğa manzarası izlenimi veriyor. Coğrafik unsurların tuvalle küçük bir buluşması diyebilir miyiz, siz nasıl tanımlarsınız?

Formlar üzerindense mekân üzerine yepyeni bir zaman dilimi oluşturdum. Geçmişin izlerini, doğal dönüşümlerini yerel bir zeminde buluşturuyorum. İki boyutlu tuval alanının dışında bir topografya meydana geliyor her zaman. Bu zeminde buluşan bir çalışmam, sergide bir arada kurguladığım işlerden önce yaptığım Halfeti’nin Gülleri. Güneydoğu Anadolu’da bulunan Halfeti yöresinde yetişen ve sadece o bölgeye ait olan siyah güllerden esinlenerek yaptım. Halfeti’nin siyah güllerinin tohumlarını bir başka bölgede çoğaltmak mümkün değil. Başka yerde yetişmiyor, deneseniz de olmuyor. Başka yerde barınmaları imkansız siyah güller için. Beni bu barınamama hali çok etkilemişti. Buradan yola çıkarak yaptığım porselen gülleri bu işin içine ektim ve zamanın etkisinde kendi içindeki kırılmaların, bozulmaların kalıntısını ortaya çıkararak etkisini sürdürmek istedim. Halfeti manzarasının topografyasını, kuşbakışı haritasını oluşturdum kendi izlerimle. Üzerinde pigmentler serperek yarattığım bakışta, resme her yaklaştığınızda farklı bir detay ile karşılaşıyoruz ve bu heyecanı tetikliyor, merak uyandırıyor. Yaşanmışlığın izlerini, aidiyet duygusunu, çözülmeleri, kırılmaları hatta deformasyonun topografyasını gözlerimizin önüne getiriyor.

Sanatçı Sohbetleri: Ebru Uygun

Eserlerinizdeki bir diğer izlenim ise parçalanma, bozulma, kırılma duygusu veren işler olması, tam olarak hangi duygulara temas etmek istediniz?

Her bir bozulmanın ve yok olmanın ardında bir geri dönüş, bir yeniden oluşum söz konusu. Aslında her bir bozulma, kırılma, yıkım ve parçalanma yeniden oluşumun umudunu vaat ettiğini düşünüyorum.

Kullandığınız malzemeleri de düşünürsek inşaat malzemelerinden tuvalin dışına taşan üç boyutlu bir atmosfer yaratıyor. Herkesin kendi manzarasını çıkarmasını mı hayal ettiniz?

Bu sergide, diğer sergilerde kullandığım malzemelerin dışında bir malzeme kullandım. Diğer sergilerde kullandığım fırça ve boya gibi aşina olduğumuz resim malzemelerinin dışına çıktım. Tamamıyla sıva, alçı, tutkal gibi inşaata ait malzemeler kullandım. Fırça yerine ellerimle boyayı dağıttım. Resmin üzerinde kendi dokunuşlarımı yaparak, izlerimi bırakarak yaptığım yürüyüşlerle boyaları kendi içinde harmanladım. Sıvayı boya kıvamında kullanmaya çalıştım, boyanın serbestliğinde… Ayrıca toz boyalar kullandım. Toz boyalar daha uçuşkan, daha hareketli bir hale bürünüyor. Dolayısıyla pigmentleri serperek, zemin üzerinde bırakarak, üstüne sıvayı atarak, akıtarak bir tavır takındım. Daha önceki sergilerde tuvalin iki boyutlu kumaşını bozarak, yırtarak yaptığım şeritlerin dışında, aynı iki boyutlu zeminin üzerine sıva malzemesini kuruduktan sonra kırarak, formunu çekiçle bozarak, dağılan parçaları içine gömdüm. Bazı doğal taşları kalıntılar bulma amacıyla ufak arkeolojik dokunuşlarla kazıyarak çıkarmaya çalıştım.

Sanatçı Sohbetleri: Ebru Uygun

Sergide bulunan çalışmaların büyük bir çoğunluğunu aynı anda yaptım. Bir resim bitmeden öbürüne geçmek yerine hepsini bir arada kurguladım. Hepsi için gazbeton, doğal taşlar, hazır taşlar kullandım. Çevremdeki açık alanlarda bulunan seramik parçaları, fayansları kullandım. Bu malzemeleri kırarak, içine gömerek buluşturdum. Bir mekan üzerinden yeni bir bakış açısı, yeni bir alan oluştu. Kendi zaman dilimini yarattı. Sanki savaştan çıkmış gibi kırılmalar, parçalanmalar geçmişten bulunduğumuz ana dair bir diyalog üretir hale geldi. Geçmişten bir parçayı bulup, doğal haliyle dönüşüp, bu ana, bu alana getirdi.

Ayrıca sergi iki bölümden oluştuğu izlenimi veriyor; toprak ve beden gibi. Özellikle beden üzerine işlerinizde serbest tuval üzerine bir çalışma görüyoruz, bu ikiliği nasıl özetlersiniz.

Sergiyi dediğiniz gibi iki bölüme ayırabiliriz; birincisi, toprağa, yere ait olan işler ve ikincisi bedene ait işler. Beden burada tamamen içsel, daha kendine ait… Zaten işleri yaparken göstermiş olduğum tavır da öyle. Onları katlayarak, kendi içinde koruyarak, daha sonra kendi içindeki oluşumlara izin vererek, oradaki kırılmalar, dökülmeler, kendini bırakmaya çalışan parçalar var. Hapsolmuş, geride kalmış, geçmişte kalmış durumlar da var.

Her bir noktaya değindiğimizde, işlerle diyaloğa girince düşünce çoğalıyor, kendi kendini yazıyor. Bir ritüel var ve ben farkında değilim bazen. O hissi seviyorum. Kendimi saklamayı, daha sonra o zaman dilimi üstünden kendi oluşuna izin veriyorum. O yırtıklar, kendi içimizdeki parçalanmalar, ben onları bu şekilde tamir ettim. Tam olarak bırakmadığın da zorladım. Bir araya getirme ve sonra ayırma aşamalarından geçirdim. Bu aşamaların görülmesi için her müdahale tüm açıklığıyla belli oluyor.

Uğur Ugan
Uğur Ugan Tüm Yazıları