preloader

Edebiyatın İyileştirici Gücü: Bibliyoterapi

30.11.2020
Edebiyatın İyileştirici Gücü: Bibliyoterapi

Yazı Boyutu:

Bilgi kaynaklarıyla ruha yardım etmek, doğru zamanda doğru bireyle doğru kitabı buluşturmak olarak açıklanan Bibliyoterapi’yi; editör ve Kerim Vakfı’nın kurucu kurul üyesi Zeynep Aslan’dan öğrenin.

Edebiyatın İyileştirici Gücü: Bibliyoterapi
Zeynep Aslan

“Yaşamak için okuyun.” – Flaubert

Yarım düzine kitabı iyi bilsek âlim olacağımızı söyler Flaubert. Sanat, felsefe ve yazıyla keşfediyoruz var olanı en baştan beri. İnsanı ‘ruhen ve zihnen zenginleştiren keşifler’ yolculuğunda tutunduğumuz bir ip, bir ip ucu edebiyat. Yazmanın saiki dünyayı tasvir iken edebiyat, zihinleri dil ile hemhâl eden, kelimeleri sanata dönüştüren bir başka edâyla önümüzde daima. Var olana anlam katarak iyileştiriyor. “Edebiyatın İyileştirici Gücü” bu yazının konusu.

Her şeyin vardan var olması gibi yazar da yoktan var etmez. Hayâl gücü, soyut ve somut arasında bir geçit ve hakikat, bu hayâlin suretinin parçalarını oluşturur. Bilimsel çalışmaların aksine edebî eser, bir gerçeği birdenbire apaçık hâle getirir. Bizi, o gerçeğin kendisiyle yüz yüze getirerek bize gösteren bir ayna oluverir. Karakterleri kahramanlara dönüştüren de budur belki kim bilir?

Edebiyatın İyileştirici Gücü: Bibliyoterapi

“Bir kitap her şeyden öte, kayıtsız evreni dolduran, başka ciltler arasında okuruyla, yani kaderinde o semboller olan kişiyle tanışana kadar kayıp olan bir ciltten ibarettir.” – Jorge Luis Borges

‘Okuma eylemi’nde bir zihinden/tecrübeden çıkmış her fikir/anlatı ötekinin zihnine, hayatına, tecrübelerine katılır. Var olanın yıkılması ve tekrar inşa edilmesiyle gelen bir doğuşla kendini ve okuyanı yeniden ve yeniden yaratır. Hayâl âleminde işitir, koklar, duyar ve tadarız. Bunun bir adı var: Bibliyoterapi. İki Yunanca sözcüğün birleşmesinden meydana gelmiş bir kelime. ‘Biblion’ kitap anlamı taşırken; ‘therapeia’ sağaltma, iyileştirme, bakım anlamına gelmekte. Bibliyoterapi, bilgi kaynaklarıyla ruha yardım etmek, doğru zamanda doğru bireyle doğru kitabı buluşturmak olarak açıklanıyor.

Psikoterapide, ‘insan karakteri ve davranışında öğretici medya bilgisi, hayâl gücünün estetik ve sosyal değerleri, psikolojik asimilasyona dayalı bir etkinlik programı’ olarak kullanılmakta. Bireyin yanlış tutumlarını değiştirmek ve cesaretlendirmek için verilen okuma ödevleriyle ilerleyen bir terapi süreci. Yeni bir metot değil. Okumanın bir terapi olarak benimsenmesi, her ne kadar Eski Yunan’dan bugüne var olsa da 1800ler başında Benjamin Rush’ın tavsiyesi ve 1949’da Caroline Shrodes’un, bibliyoterapin psikolojik temellerini ortaya koymasıyla başlıyor. Bugün artık sadece tıp ve psikoloji alanında değil kütüphanecilik, edebiyat, rehberlik ve danışmanlık disiplinlerinde de kullanılan bir yöntem.

{77874}

“Yaşamadım ben, okudum.” – Borges

Emerson, iyi kitapların iyileştirici, bağlayıcı, devrimci ve otoriter oluşlarını ebeveynler, âşıklar ve tutkulu deneyimler seviyesinde görür. Psikoloji, bugün bize bir insanın, insan öyküleri okuyarak, insanlık durumlarına kulak kesilerek kendini varoluşsal bir şekilde olgunlaştırabileceğini söylüyor. Bibliyoterapi ise bu aşamaları özdeşim kurma, yansıtma, katarsis ve iç görü kazanma olarak açıklar. Bu terapi modelinde danışan verilen okumalarla iç görü geliştirir, olumsuz duyguları hakkında farkındalık sağlar, çözüm yolları bulur ve bunları günlük hayatında kullanacak cesareti kazanır. Kendini başkalarında görerek, olayları kendi başına geliyormuş gibi düşünerek bu duygulardan arınır ve rahatlar (katharsis). Yaratılan bu aitlik hissi ve duygusal farkındalıkla iç görü gerçekleşir.

Edebiyatın İyileştirici Gücü: Bibliyoterapi

Edebiyatın iki şeyi ayırırken birleştiren bir ‘üçüncü’ olması tıpkı baharın kış ile yaz arasındaki yeri ve durumuna benzer. Kendinden öncekinin ve sonrakinin özelliklerini haiz olmakla bilineni bilinmeyenle, yok olanı var olanla, ölümsüzü fâniyle birlikte kabulü sağlayan bir durum, bir berzahtır. İki zıttın birbirine geçişini mümkün kılan bir ara yüz. Görünme iddiası olmaksızın ikiyi bir eden, insanın içini dışına çeviren bir büyü(cü) adeta. Edebiyat, ortak derinlikleri, kusurları, ihtirasları, mutlulukları, acziyetleri ifşa eden bir ayna. “Bir kitap okudum, hayatım değişti” diyenleri hatırlıyorum ve şunu düşünüyorum: Kitaplar diriler, diriltiyorlar, kalbediyorlar. Daha da önemlisi kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığı çürümeye karşı direnç sağlıyorlar.

“Edebiyat, bize sahip olmadığımız şeylere sahip olabilme, kendimizi pagan tanrıları gibi aynı anda hem ölümlü hem de ölümsüz hissettiğimiz o olanaksız varoluşa erişebilme umudunu sunduğunda, ruhlarımıza uzlaşmazlık ve isyan kattığında insan ilişkilerindeki şiddetin azalmasına katkıda bulunan tüm kahramanca eylemlerin ardında yatan bütün bu şeyleri kattığında, bir büyü gerçekleşir.” – Mario Vargas Llosa, Carlos Fuentes “Edebiyata Övgü”

Proust’a göre her insan kendini okur. Yazarın elinden çıkan eser, okurun, kendi başına belki de hiç kavrayamayacağı şeyi fark etmesini sağlayan eşsiz bir araçtır. Okumayı bilgiye ulaşma arzusundan çok fazlası olarak görür. ‘Okuma Üzerine’ adlı eserinde okuma eylemini kişinin benliği aşma süreci olarak anlatır. Cemil Meriç için okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülâkattır. Derin bir düşünceyi anlamayı, o düşünceyi kavradığımız anda derin bir düşünceye sahip olmakla, kendi içine, kalbine inebilmekle açıklar. Rita Felski, kendi okuma tecrübesini hayranlıkla anlatıyor: “Aynı anda hem düpedüz sıradan hem de gene eşsiz gizemde bir deneyim gibidir. Okuduğum sayfalarda kendi izlerimi bulmaktan alamam kendimi. Bir şeylerin değiştiği su götürmez; perspektifim başka bir yöne kaymıştır, daha önce görmediğim bir şeyi görüyorumdur.” Rasim Özdenören, edebiyatın ne işe yarayacağını tartışanları, okul çağındaki çocukların aritmetiğin hayatta ne işe yarayacağını sormalarına benzetir. Her şeyden önce bilinci değiştirdiğini, bilincin değişmesinin de hayata müdahale yeteneğini kazandırdığını ve bunun insanın hayatına yeter de artar bir fayda sağladığını söyler. Hayattan kaçmak için değil, hayata müdahale için okumak gerektiğini vurgular.

Edebiyatın İyileştirici Gücü: Bibliyoterapi

“Bir okur doğarken bir yazar ölmeli.” – Barthes

Manguel’in, ideal okur tariflerinde beklenmedik ve kışkırtıcı ifadeler yer alır. ‘Okumalar Okuması’ndan alıntılıyorum:

İdeal okurlar bir hikâyeyi izlemez; yeniden yaratır.

İdeal okur metni altüst eder, yazarın söylediğini olduğu gibi kabul etmez.

İdeal okur bütün edebiyatı anonimmiş gibi okur.

Yüzyıllar öncesinden bir kitabı okuyan ideal okur, kendini ölümsüz hisseder.

İdeal okur mutsuzluğu tatmıştır.

İdeal okur kitabın karakterlerinden birine âşık olma yetisine sahiptir.

İdeal okur tarih hatasıyla, belgesel hakikatle, tarihi doğrulukla, topoğrafik kesinlikle ilgilenmez. İdeal okur arkeolog değildir.

İdeal okur yazınsal türlerle ilgilenmez.

İdeal okur romanın ana karakteridir.

Edebiyat ideal okurlara değil, sadece yeterince iyi okurlara bağlıdır.

{772972}

“İşte bu yüzden, hayâl etmeye, okumaya ve yazmaya devam etmeliyiz; ölümlülüğümüzün ağırlığını hafifletmenin, zamanın aşındırmasını ve olanaksızı olası kılmanın bugüne kadar bulduğumuz en etkili yolu bu olduğu için… – Mario Vargas Llosa, Carlos Fuentes “Edebiyata Övgü”

Deneyimlerimiz, kelimelerimizde saklı, kelimelerimizle sınırlı. Ne mutlu ki bu sınırları bizim için zorlayan, genişleten, ezber bozan yazarlar ve şairler var. Bir yıldönümüne daha yaklaştığımız, ruhumuzun dinlenmeye hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyduğu bu günlerde edebiyatla iyi olalım. Dili, Rilke gibi, acıyı söylemenin değil acıdan bir şey yaratmanın aracı görelim ve kullanalım yeni senede. Yaşarken ve gücümüz varken iyi olmak, mahkûm etmek yerine anlamak, insanlık öykülerine katılarak arınmak olsun niyetimiz. Mutlu etsin, ilham versin bize ve etrafımıza…

Zeynep Aslan Kimdir?

İç mimari eğitimi almak üzere Londra American College’a gitti. Sanata olan ilgileri doğrultusunda eğitimini yarıda bırakarak İstanbul’a döndü ve 1999 yılında 2005 yılına kadar yürüteceği Elturko Sanat Galerisi’ni kurdu. Çalışmalarında, genç sanatçıların hayâllerini gerçekleştirmelerine yönelik projelere öncelik verdi. Daha sonra, sivil toplum kuruluşlarındaki faaliyetlerine yoğunlaştı. Türk Kadınları Kültür Derneği İstanbul Şubesi’nde yönetim kurulu üyeliği görevinde bulundu. Kurucu kurul üyesi olduğu Kerim Vakfı’nın Tasavvuf Araştırmaları alanında ulusal ve uluslararası girişim, sempozyum ve eğitim programlarına katıldı. Bu kuruluşlarda hala sürdürdüğü aktivitelerin yanı sıra, Nefes Yayınevi’nde editörlük faaliyetlerine ve Edebiyat Fakültesi’ndeki lisans eğitimine devam etmektedir. Zeynep Aslan; Cenan, Ahmed ve Server’in annesidir. Kendisini hayat karşısında daima öğrenci olarak görmektedir.

OGGUSTO
OGGUSTO Tüm Yazıları