Türk Mücevher Tasarımcıları: Begum Khan
Yazı Boyutu:
Guerlain için tasarladığı parfüm şişesiyle harika bir işbirliğine imza atan Begüm Kıroğlu ile yaratıcısı olduğu markası Begum Khan üzerine sohbet ettik.

Begüm Kıroğlu
Mücevherlere olan tutkunuzu ne zaman fark ettiniz?
Çocukluğumdan beri mücevherlere, antikalara, moda tarihine çok meraklıyım. Antikacılardan, bit pazarlarından aldığımız ufak tefek parçaları, evde annemin dolabında bulduğum zincirlere takar, küpeleri kolyelere çevirir, devamlı evdeki parçalarla oynardım. Küçükken, profesyonel olarak bu işi yapacağımı hiç düşünmemiştim, ama aslında çizeceğim yol çok netmiş.
Markanızın kuruluş sürecini anlatır mısınız?
Begum Khan’ı 2012 yılında Shanghai’da yaşarken kurdum. Markanın ilk çıkışı bildiğiniz gibi kol düğmeleriydi. Ağabeyim Burak’a düğün hediyesi olarak aradığım artisanal kol düğmelerini bulamayınca kendim tasarlamaya karar vermiştim. İstanbul’daki zanaatkârlarla çalışmayı, yaratma ve atölye sürecini o kadar sevmiştim ki, birden koleksiyon organik olarak büyümeye başladı ve kendimi küçük bir kol düğmesi hazinesi ile buldum. İlk fikrim, İstanbul’da el işçiliğiyle yapılan kol düğmelerini yaşadığım Asya’ya ihraç etmekti. Maceramız o şekilde başladı ve oradan bütün dünyaya yayıldı.

Markanızı 3 kelimeyle anlatın desek?
Zamansız, şık, farklı.
{771634}
Guerlain için tasarladığınız parfüm şişesiyle bir harikaya imza attınız… Bu işbirliği size neler hissettiriyor?
Heyecanlı olduğum kadar da gururluyum. Louis Vuitton grubundaki en prestijli markalardan biri olan 200 senelik bir kurumun, onlara özel tasarım yapmam için bana ulaşmaları benim için hayal edemeyeceğim kadar onur verici bir andı. Hem ülkeme hem kendi markama bu kadar güzel, prestijli ve moda tarihine geçecek bir proje getirdiğim için çok mutluyum.

Şişe tasarımını bize anlatır mısınız? Arkasındaki ilham kaynağı nedir?
Ben her zaman hayal ettim. Olasılıkların sonsuzluğa uzandığı düşlerimde, güzelliğin cesaretle buluştuğu muzip dünyaların hayalini kurdum. Gerçeklikle sınırlandırılmamış bu evren beni, sıra dışı bir görüşü benimsemeye çekti. İstanbul, usta zanaatkârların tutkusu ve uzmanlığıyla hayallerimin hayata geçirildiği atölye oldu. Ancak böylesine büyülü bir şehirde bulunabilecek üstün yetenekli ustalarla çalıştığım için kendimi kutsanmış hissediyorum.
İstanbul doğduğum şehir, ikinci evim olan Paris ise kendimi romantik hayallere dalarken bulduğum yer. Île Saint Louis, Quai’de dolaşırken, Guerlain evinin hâlâ durduğu Champs-Élysées’deki eski gül bahçelerinin hayaline kapıldım. Uzak Doğu’yu anımsatan sandal ağacının kokusu, Akdeniz’e özgü bergamotunkine karışırken, zihnimde bir peri masalı oluşmaya başladı: Osmanlı İmparatorluğu’nun antik başkenti İstanbul’un efsanelerine çekilen bir kraliçe arı, gül rengi lokumlar ve tatlı şerbetlerle ziyafet çekmek üzere İstanbul’a kanat açar. Sonunda, göz kamaştırıcı bir mücevher gibi süslü ve romantik anılarla dolu olarak Paris’e geri döner ve dört nefis orkidenin taç yapraklarına konarak ışık olur.
Tasarım yapmaya başladığımdan beri doğanın harikaları olan bitki ve hayvanlara, özellikle de böceklere, büyük çekim duydum. Bilhassa arılar her zaman ilgimi çekmiştir. Yaz aylarında sıklıkla etrafımızda dolaşsalar da güzellikleri genellikle göz ardı edilir. Kırılgan ama çok güçlüdürler ve bu ikilemde ilham veren bir şey vardır. Guerlain’in alameti farikasi olan arı motifi, işbirliğimiz için doğal bir tercihti; böylece, Guerlain’in arısı da Begum Khan’ın böcek ailesine katılmış oldu.
{774026}
Peki, bu tasarımın süreci nasıl işledi?
Begum Khan markasının koleksiyonunda bulunan tüm mücevherler usta zanaatkârların el emeğiyle işlendiğinden, parçalarımızı mükemmele eriştirmek için gereken vakti her zaman ayırdık. The Bee Bottle ile de el sanatlarına bağlılığımız yeni bir seviyeye yükseldi.

Guerlain ekibiyle bir yıl boyunca yakın bir şekilde çalışarak, dört orkide üzerinde duran kraliçe arı tasarımını gerçekleştirdik. Bu çok özel mücevher için bronz dökümden oluşturulan bir taban 24 ayar altınla kaplandı ve yaklaşık 6.500 adet değerli kristalle özenle bezendi. Her bir değerli taş, teker teker, uzun saatler gerektiren zahmetli bir süreçte titizlikle elle yerleştirildi ve geleneksel yöntemlere süregelen bağlılığımızın yeni bir göstergesi oldu.
Hayatınızın sonuna kadar tek bir mücevher takmak zorunda olsanız neyi seçerdiniz?
İlk tasarımlarımdan biri olan elmaslı kaplumbağa yüzüğü, anneannemin alyansı ile birlikte takardım.
Gelecekte mücevheri nerede görüyorsunuz?
Daha sürdürülebilir malzemelerle yapılmış, nesilden nesile aktarılabilecek, zamansız tasarımların ve zamansız üretim tekniklerinin önem kazanacağını düşünüyorum.

Mücevheri en güzel taşıyan kadınlar sizce kim?
Kendine güvenen, farklı ve kendi olmaktan korkmayan, bağımsız kadınlar.
Çok sevdiğiniz birine hediye edeceğiniz mücevher hangisi olurdu?
Çok sevdiğim arkadaşlarıma kendi taktığım, bende anısı olmuş bir takıyı kendi üstümden çıkarıp o anda vermeyi çok seviyorum. Bence bana ait, çok sevdiğim bir parçayı onların taşıması aramızdaki bağı kuvvetlendiriyor ve çok güzel bir enerji yaratıyor.
