Füsun Onur: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri
Yazı Boyutu:
59. Uluslararası Venedik Bienali’nde Türkiye’yi Modern Türk sanatının köklü figürlerinden heykeltıraş Füsun Onur, yeni yerleştirmesi “Evvel zaman içinde…” ile temsil ediyor. Füsun Onur’un hayatı, eserleri ve bilinmeyenlerini gelin birlikte inceleyelim…
Füsun Onur Kimdir?
Füsun Onur, heykel pratiğine kavramsalcılığı getiren ve 1970’ler ve 1980’lerde yerleştirme formuna ulaşan Türk sanatının öncü isimlerindendir. Resim ve heykellerinde gündelik malzemeleri kullanarak mekân, zaman, ritim ve biçim üzerine düşünür. 50 yılı aşan bir kariyere sahip olan Onur, 1970’lerin başında avangardın Türkiye’nin sanat kanonuna girmesi de dahil olmak üzere modern Türk sanatının gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.

Füsun Onur’un Sanat Hayatı
1938 yılında İstanbul Kuzguncuk’ta doğan Füsun Onur, 1956 yılında Üsküdar Amerikan Kız Akademisi’nden mezun olduktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nde heykel okumaya başladı ve Hadi Bara Atölyesi’nde öğrenci oldu. Onur, 1960 yılında Fulbright bursuyla Maryland College of Art’ta eğitimine devam ederek sanat ve felsefe okudu. Eğitimini “Sanat Objesinin Olası Bir Dünyada Olası Kendisi, Var Olmanın Bir Olanağı Olarak Kendi Yararına Kamuya Sunulması” başlıklı doktora teziyle tamamladı.
Türkiye’ye döndükten sonra ilk kişisel sergisini 1970 yılında Taksim Sanat Galerisi’nde açan sanatçı, hemen ardından 1971’de Paris’teki 7. Uluslararası Genç Sanatçılar Bienali’ne davet edildi. Daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi, 1., 4., 12. ve 14. İstanbul Bienalleri, Atatürk Kültür Merkezi, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi ve Maçka Sanat Galerisi gibi birçok farklı platformda eserlerini sergiledi.
Yapıtlarında genellikle basit ve gündelik malzemelerin doğasında var olan mekân, zaman, ritim ve biçim potansiyellerini araştıran Onur, erken dönem soyut geometrik heykellerinden başlayarak, çizgiler ve düzlemler keşfi, yokluk ve mevcudiyet ikilikleri ve görünür ve bilinenin gizli ve bilinmeyen kalanla ilişkisi ile boğuştu. İlk yıllarında geometrik çizimleri ve soyut formlarla minimal heykellerinin ardından resim ve heykel arasındaki sınırları genişletmek için yeni stratejiler benimserken, yıllar geçtikçe, çalışmaları giderek artan bir malzeme yelpazesinin ortaya çıktığı enstalasyonlar lehine katı parça mantığından ayrıldı.
{774948}
Füsun Onur’un Öne Çıkan Eserleri
Füsun Onur, evi ile çalışmalarının çoğunu şekillendiren yaratıcı bir ilişki sunuyor. Hayatla sanatı birleştiren, sanatı yaşama biçimi olarak düşünen bir oluşum. Bu sebeple evi, atölyesi ve kullandığı malzemeler hep bir bütünlük içinde… Onur’un 70’li yıllarda yaptığı “Dollhouse” ise bu ilişkilenime eşsiz bir örnek teşkil ediyor. Minyatür bir oyuncak bebek evi düşünün; parça detaylarıyla büyüleyici… Ev, pencerelerindeki vitraydan, mutfak masasındaki çatal-bıçak takımına kadar eksiksiz. Mobilya, kilim ve ön kapıların dışındaki veranda da dahil olmak üzere, özelliklerin çoğu el yapımı parçalardan oluşuyor. Onur’un pek çok çalışması gibi, parçanın hassas doğası, sahnenin kırılganlığına da paralelik oluşturuyor. Yapının şeffaf çatısı, izleyicinin içeriye bakmasını sağlıyor ve bunu yaparken özel, ev içi alandan ödün veriyor. Bu da, bakanda röntgenci bir sansasyon yaratabiliyor ancak bunun yerine Onur’un bize yaydığı ortak bir nostalji var…

Onur’un minyatür ölçeğiyle dikkat çeken bir diğer çalışması ise 1976 yılında yapmış olduğu karma teknik heykel “Musical Chair”. Sanatçının 1970’lerde geleneksel heykel malzemelerine meydan okuma niyetini simgeleyen eser, üzerinde küçük kırmızı bir sandalye bulunan ahşap bir kutudan oluşuyor. Bu parçanın odak noktası, sanki geriye doğru devrilmiş ve düşme anından hemen önce tutulmuş gibi hafif bir açıyla ayarlanmış parlak kırmızı bir sandalye. Sandalyeyi yavaşça döndürmek için ise bir müzik kutusu mekanizması kullanılıyor ve altında suluboya ile yapılmış bir figürün yer aldığı boyalı bir levhayı ortaya çıkarıyor. Sadece küçük, kare pencerelerden bir kısmı görülebiliyor. Figürün uzuvları desteksiz bir serbest düşüşle dönüp; yukarıdaki sandalyenin boş koltuğuna hayaletimsi bir nitelik çağrıştırıyor. Tıpkı “Dollhouse”da olduğu gibi, bu bağımsız sahne Joseph Cornell’in montaj kutularını – ailesini nadiren terk eden bir sanatçı tarafından yaratılan geçmişin yaratıcı kolajlarını – hatırlatıyor. Koleksiyoncu Agah Uğur, küratör Özge Ersoy ile yaptığı söyleşide, Onur’un 1976 tarihli bu eserinin koleksiyonunun en önemli eseri olduğunu belirtiyor.

Onur, 2012 yılında “İsimsiz” ve “Kargaların Dansı” çalışmalarının sergilendiği dOCUMENTA’ya davet edildi. 2014 yılında Arter Sanat Galerisi kapsamında Füsun Onur’un 40’tan fazla yapıtı bir araya getirildi. Onur’un 50 yılı aşan sanatsal üretimine kronolojik bir yerleştirme önermekten ziyade, yapıtları arasındaki sezgisel bağlantıların izini süren sergide, sanatçının erken dönem üretiminden soyut geometrik desenleri ile form, uzam ve zaman ilişkisini araştırdığı heykelleri ve gündelik malzemeleri kullandığı yerleştirmeleri, Arter’in dört sergi katına yayılıyordu. Arter Sergiler Direktörü Emre Baykal’ın küratörlüğünü üstlendiği sergi, adını ise Lewis Carroll’ın “Through the Looking Glass” başlıklı kitabından alıyor.
Serginin şüphesiz en etkileyici parçaları arasında Onur’un ilk defa 1982 yılında Taksim Sanat Galerisi’nde sergilediği “Counterpoint with Flowers / Çiçekli Kontrpuan” isimli yerleştirmesi yer alıyor. Arter’in en üst katında yeniden kurgulanan parça, alabildiğine mavi plastik bir muşamba ile tamamen kaplanmış duvarlar ve tavan ile, odanın ortasına konumlanmış gerçek ve yapay çiçeklerden oluşuyor. Odaya adımınızı atar atmaz sanki bir deniz altı ile gökyüzü arasındaymış gibi tuhaf bir yanılsama yaratıyor. Malzemenin huzur veren rengi ve kaçınılmaz yapaylığı arasında izleyiciyi hapsediyor. Odayı bütünüyle bir sanat eserine dönüştürmesi ve izleyiciyi bu mekana hapsetmesi ile bizleri bu sanat yapıtını yalnızca izlemek yerine, onunla oynamaya, onun bir parçası olmaya davet ediyor gibi bir his uyandırıyor.

Yerleştirme ve heykel disiplininin genişlemesine ve yeni tartışmalarla zenginleşmesine katkıda bulunan önde gelen sanatçılar arasında kabul edilen sanatçı, İsveç, Makedonya, Hollanda, Fransa, Almanya’da sanat mekanları dahil olmak üzere çok sayıda uluslararası sergiye katıldı. Eserleri Arter (İstanbul), Tate Modern (Londra), Van Abbemuseum (Eindhoven), Centre National des Arts Plastiques (Paris) ve MAK Viyana gibi pek çok önemli uluslararası müze koleksiyonlarında yer almıştır.

Bugün halen çalışmalarına aktif olarak devam etmekte olan sanatçı, 59. Venedik Bienali kapsamında “Evvel zaman içinde…” yerleştirmesi ile Türkiye’yi temsil edecek. Onur’un yaklaşık iki yıldır üzerinde çalıştığı yerleştirme, insanların yol açtığı ve gezegenin geleceğini tehdit eden insan odaklı yönetim anlayışına karşı birleşerek mücadele eden bir grup fareyle, kedinin öyküsünü konu alıyor. “Evvel zaman içinde…” 59. Uluslararası Venedik Bienali Sanat Sergisi Arsenale’deki Türkiye Pavyonu’nda sergilenecek. İKSV tarafından yaptırılan ve üretilen ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı himayesinde gerçekleştirilen serginin küratörlüğünü Bige Örer üstleniyor. 59. Venedik Bienali, 23 Nisan – 27 Kasım 2022 tarihleri arasında gerçekleşecek.

{774890}