preloader

Dünyadan İnsanlığa: İklimin Olağanüstü Hali

Dünyadan İnsanlığa: İklimin Olağanüstü Hali

Yazı Boyutu:

İklim değişikliği, Paris Anlaşması, ülkeler, endüstriler ve insanlık… Dünyanın içine çekildiği kriz tam olarak ne anlam ifade ediyor, içinden nasıl çıkılabilir; sizin için değerlendirdik.

10.000 yılı aşkın göreceli dengenin ardından, insanlığın tamamen medenileşmesiyle, Dünya’nın iklimi değişmeye başladı. Ortalama sıcaklıklar yükseldikçe iklim bilimciler, ısı dalgaları ve sıklıkla tekrar eden taşkınlar gibi akut risklerle kuraklık ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi kronik tehlikeler tespit etti. İklim bilimciler önümüzdeki on ila otuz yıllık dönemde değişen iklimle bağlantılı fiziksel bozulmaların etkisinin daha fazla olacağına kesin gözüyle bakıyor.

Dünyadan İnsanlığa: İklimin Olağanüstü Hali

Değişen iklimin mevcut durumda ve gelecekte yaratacağı fiziksel riskler 9 farklı karakterde açıklanıyor:

Artış: İklim değişikliğinin fiziksel etkilerinin 2030’a kadar artacağı ve bu etkilerin 2050’ye kadar devam edeceği düşünülüyor.

Mekânsal: İklim tehlikeleri lokal ölçekte dışavuruluyor. Dolayısıyla risk unsurlarının coğrafi olarak tanımlanmış alanların bağlamlarına göre değerlendirilmesi gerekiyor. Ülkeler arasında ve hatta aynı ülke içinde farklılaşmalar olabiliyor.

Yerleşik olmayan: Dünya ısınmaya devam ettikçe iklimin fiziksel riskleri değişmeye ve yayılmaya devam edecek. İklim bilimciler bu risklerin ancak ve ancak sera gazı emisyonlarının sıfırlanması ile durdurulabileceğini söylüyor.

Doğrusal olmayan: Fiziki, insan-yapımı veya ekolojik sistemlerin daha az işleyeceği veya topyekun duracağı sosyoekonomik darbelerin gerçekleşmesi an meselesi. Bunun nedeni mevcut sistemlerin alışılmış iklim anlayışıyla optimize edilmiş olması.

Sistemsel: Birbiriyle bağlantılı sosyoekonomik ve finansal sistemler nedeniyle, her ne kadar iklim değişikliğinin darbeleri lokal olarak görülecek olsa da; etkileri, bölgeleri ve sektörleri bir anda vuracak.

Gerileyici: İklim değişikliğinden en olumsuz etkilenecek olanların yoksul topluluklar ve nüfuslar olması bekleniyor. İklim tehlikesinin yarattığı mekânsal eşitsizlik, bazı bölgelere fayda sağlarken bazılarında eş zamanlı olarak yıkıcı etki yaratacak.

Hazırlıksızlık: Şirketler ve topluluklar iklim riskini azaltıcı politikalar benimsese de yükselecek maliyetler ve verilecek zor kararlar nedeniyle yatırım yapmak veya insanların ve varlıkların yerlerini değiştirmek için bir andan sonra geç kalınmış olacak.

Dünyadan İnsanlığa: İklimin Olağanüstü Hali

Üzerinde yaşadığımız gezegenin sıcaklığı 1880’lerden bu yana 1.1°C arttı. Bu değişiklik hem uydu ölçümleriyle hem de dünyanın dört bir yanındaki on binlerce bağımsız hava istasyonlarından gelen analizlerle doğrulandı. Bilim insanları gezegenin yüzeyindeki incelen buz tabakasını da bir delil olarak görüyor. Bu hızda bir ısınma, geçen 65 milyon yılda olması gerekene göre en yüksek değerinde.

Sıcaklığın dağılımı daha sıcak derecelere doğru kayıyor ve genişliyor. Bu da, birçok lokasyondaki ortalama sıcaklıkların daha yükseleceğini ve bizleri daha sıcak günlerin beklediğini gösteriyor.

Ulusal Çevre Bilimi programının Yeryüzü Sistemleri ve İklim Değişikliği Merkezi tarafından yapılan analize göre Avustralya’da 2020 ilkbaharının, “İnsan kaynaklı iklim değişikliği faktörü olmasaydı 500 bin yılda bir karşılaşılacak derecede sıcak” bir ilkbahar olduğu bildirildi.

Dünyanın küresel olarak 1.5°C ısındığı periyotta, Afrika’nın güney kesimlerinde ve kutuplarda sıcaklık 0.2°C ve 0.5 ila 4-4.3°C yükseldi. Genel olarak bakıldığında, toprak yüzeyinin 1.1°C’lik küresel ortalamadan daha hızlı ısındığı ve okyanusların daha yüksek ısı kapasitesine ulaşırken daha az ısındığı görülüyor.

Dünyadan İnsanlığa: İklimin Olağanüstü Hali

İklim bilimi bize, daha fazla ısınmanın önümüzdeki en az on yıl için kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Sıcaklıktaki küresel ortalamanın artmasıyla iklim değişikliğine bağlı küresel tehlikelerin de artacağı öngörülüyor. 2020 senesi bu anlamda kayda değer örneklere sahne oldu. Florida’daki gelgitlere bakıldığında, su seviyesi yılın en azından 14 günü 2005 ile 2017 yıllarındaki ortalamasının üzerinde artış gösterdi. Hindistan’ın kuzeyinde 50°C’ye ulaşan sıcaklıklar nedeniyle açık havada yapılan tüm işlerin ülke çapında durdurulması kararı alındı. Brezilya’nın bazı bölgelerinde sezonda iki kez yapılan hasatlar bire düştü. Ve bu liste uzayıp gidiyor.

Dünyadan İnsanlığa: İklimin Olağanüstü Hali

İklim değişikliği insan yaşamını ekonomik etkinliklerin temelini oluşturan üretim faktörlerini etkilemesiyle de değiştirecek. Zira insan yaşamıyla birlikte fiziki ve doğal sermayeler de altüst olacak. Bu değişimi aşağıdaki gibi kategorize edebiliriz:

Yaşanabilirlik ve çalışabilirlik: Sıcaklık baskısı gibi tehlikeler insanoğlunun dış mekânlarda çalışabilmesini, ve aşırı durumlarda insan yaşamının bizzat kendisini etkileyebilir.

Lancet Geri Sayım Sağlık ve İklim Değişikliği 2020 raporunda 2000-2018 yılları arasında aşırı sıcaklara bağlı yaşamını kaybeden yaşlı nüfusun %54 arttığı ve 2018 yılında tüm dünyada 65 yaş üstü 296 bin kişinin aşırı sıcaklar nedeniyle hayatını kaybettiği belirtiliyor.

Besin sistemleri: Değişen iklim koşulları bazı bölgelerde besin sistemi performanslarını artırabilecek olsa da besin üretimi kuraklık, aşırı sıcaklar veya toprağı etkileyen seller ve erozyon nedeniyle kesintiye uğrayabilir.

Fiziki varlıklar: Binalar gibi fiziki varlıklar aşırı yağışlar, gelgit taşkınları, orman yangınları ve diğer tehlikeler nedeniyle zarar görebilir.

Altyapı hizmetleri: Tıpkı fiziki varlıklar gibi altyapı hizmetleri de fonksiyonlarına bağlı olarak yıkılabilir veya zarar görebilir.

Doğal varlıklar: İklim değişikliği, insan topluluklarına önemli kaynaklar sağlayan ekosistemi dönüştürüyor ve buzullar, ormanlar ve okyanuslar gibi doğal varlıkların formlarında yıkıcı etki bırakıyor.

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği, Türkiye’de yaklaşık %80’lik kısmın meteorolojik kuraklık riski taşıdığını ve buna ek olarak aşırı oranda hidrolojik ve tarımsal kuraklık da yaşandığını belirtirken ülkede son 60 yılda yaklaşık 70 doğal gölün kuruduğunu ifade etti.

Paris İklim Anlaşması nedir?

Karşılaşılacak tüm bu mücadelelere karşı karar vericilerin ve iş insanlarının doğru araçlarla, analizlerle, süreçlerle ve yönetimlerle iklim riskine karşı önlemler alması bekleniyor. Burada da Paris İklim Anlaşması devreye giriyor. Paris Anlaşması, Kyoto Protokolü’nün 2020 yılında sona erecek olması sebebiyle, 2015 yılında Paris’te gerçekleştirilen 21. Taraflar Konferansı’nda (COP21), 2020’den sonra geçerli olacak şekilde kabul edildi.

Dünyadan İnsanlığa: İklimin Olağanüstü Hali

Anlaşma, 5 Ekim 2016 tarihi itibariyle, küresel sera gazı emisyonunun %55’ini oluşturan en az 55 ülkenin anlaşmayı onaylaması koşulunun sağlanmasıyla 4 Kasım 2016’da yürürlüğe girdi. Anlaşma 195 ülkenin onayıyla kabul edilmesiyle küresel çapta tarihi bir dönüm noktası olarak kabul edilse de bu, iklim değişikliği sorununun çözüldüğü anlamına gelmiyor.

Anlaşmanın uzun vadeli hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme göre 2°C altında tutulması ve bu artışın 1.5°C’de sınırlandırılmasına yönelik küresel çabaların sürdürülmesini kapsıyor. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyum kabiliyetinin ve iklim direncinin artırılması; düşük sera gazı emisyonlu kalkınmanın temin edilmesi ve bunlar gerçekleştirilirken, gıda üretiminin zarar görmemesi diğer bir temel hedef olarak belirtiliyor. Son olarak, düşük emisyonlu ve iklim dirençli kalkınma yolunda finans akışının istikrarlı hale getirilmesi hedefler arasında yer alıyor.

Dünyadan İnsanlığa: İklimin Olağanüstü Hali

Paris İklim Anlaşması’nın beşinci yıl dönümünde düzenlenen İklim Zirvesi’nde BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, dünya liderlerine ülkelerindeki karbon nötralizasyonu sağlanana kadar ‘İklim Olağanüstü Hali’ ilan etmeleri gerektiğinin çağrısını yaptı. Şimdiye dek 38 ülke iklim OHAL’i ilan etmiş olsa da G20 ülkelerinin salgın toparlanma fonlarını düşük karbonlu enerjiye kıyasla fosil yakıtlar için %50 daha fazla harcamaları ciddi bir eleştiri konusu.

Birleşmiş Milletler Enerji Programı tarafından yapılan açıklamaya göre, pandemi nedeniyle karbon emisyonunda yaşanan %7’lik düşüş, 2050’ye kadar sıcaklığı sadece binde 1 derece düşürecek.

Birleşik Krallık 2030’a kadar karbon salınımını %68, Avrupa Birliği de %55 oranında azaltmayı planladığını duyurdu. Hindistan, yakında yenilenebilir enerji hedefini iki katından fazla artıracak. Çin, 2030’a kadar fosil olmayan yakıtların birincil enerji tüketimindeki payını yaklaşık %25’e çıkarak. Dünyadaki küresel karbon salınımının %28’inden sorumlu olan Çin, 2060’a kadar karbon nötrü hedefliyor.

İklim değişikliği ile mücadelede Paris Anlaşması hedefleriyle uyumlu yol izlemeyen ülkeler listesinin başında ise İsveç gelirken Portekiz ve Yeni Zelanda en hızlı yükselenler arasında. Anlaşmadan çekildiğini açıklayan ABD 61. sırada ve sıralamanın sonunda.

Çevreye saygılı bir ulaşım hepimizin hakkı

Dünyadan İnsanlığa: İklimin Olağanüstü Hali

Çevre kirliliğinin birçok sebebi vardır. Bunlardan biri de şüphesiz çok sayıda kullanılan motorlu taşıtlar ve bunların doğaya yaptığı etkileridir. Bizim fosil yakıt diye adlandırdığımız bu enerji kaynağı, otomobil kullanımıyla beraber her geçen gün artıyor ve iklim krizine sebep oluyor.

Yeni teknolojilerle beraber bu etkinin azalması için uğraşan otomobil üreticileri, hibrid ve tam elektrikli otomobillerini yükselişe geçirdi. Elektrikli otomobillerin çağının gün geçtikçe artan bu dönemde, önümüzdeki senelerde fosil yakıtlı tüm araçların yok olacağı konuşuluyor.

Moda endüstrisi iklim değişikliği konusunda hedef tahtasında

Ülkeler kadar endüstriyel sektörler de sera gazı salınımı kısıtlamaları konusunda hedef tahtasında. Moda endüstrisinin tek başına Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık ekonomilerinin toplamı kadar sera gazı ürettiği, global ölçekte %4’lük emisyondan sorumlu olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda topyekun bir değişimin hayata geçirilmesi gerekliliği kaçınılmaz. Burada şirketlere büyük rol düşüyor; emisyon oranlarının düşürülmesi için markaların kendi operasyonlarında iyileştirmeye gitmeleri şart. Geri dönüştürülmüş elyafların kullanılması gibi karışık malzemelerin geliştirilmesi, sürdürülebilir taşımacılık araçlarının kullanımının artırılması, paketlemede geri dönüştürülmüş ve hafif malzemeler kullanılması, iadelerin minimuma indirilmesi ve en önemlisi aşırı üretimin önüne geçilmesi gerekiyor.

Moda endüstrisi genelinde tüm bu başlıklar yerine getirilirse 2030’da 308 trilyon ton karbondioksit azalımı hedefine ulaşılabiliyor.

Dünyadan İnsanlığa: İklimin Olağanüstü Hali

Pandemi ile birlikte iyice gün yüzüne çıkan ‘dünyaya bakma’ ve ‘dünyayı görme’ sorumluluğu ile topyekun insanlığa ve her bir insana hayati görevler düşüyor. Bireysel düzeyde bu sorunun önüne geçmek için siz de gündelik hayatınıza sürdürülebilir yaşam pratiklerini dahil edebilirsiniz.

Zeynep Özar Berksü
Zeynep Özar Berksü Tüm Yazıları