Etik, Yavaş ve Sürdürülebilir Bir Moda Mümkün
Yazı Boyutu:
24 Nisan 2013 tarihinde Bangladeş’te yaşanan Rana Plaza trajedisinin ardından 1.100 tekstil işçisi hayatını kaybetti ve 2.200’den fazlası da yaralandı. Moda endüstrisinin giderek hırçınlaşan hızının sorgulanmaya başlamasına ön ayak olan bu kazanın ardından tüketiciler şu soruları sormaya başladı: “Her gün giydiğim kıyafetleri kimler, hangi şartlarda üretiyor?”, “Moda insanların yanı sıra dünyaya ne kadar zarar veriyor?” ve “Başka bir moda anlayışı mümkün mü?”
Günümüz sosyal hayatını tanımlayan bir kavram olan FOMO (fear of missing out/bir şeyleri kaçırma korkusu) insanlara yaşattığı suni satın alma hazzı ile tüketim çılgınlığını destekliyor. Değer ve ihtiyaç gözetmeksizin yaşanan bu haz beraberinde kalite, üretim koşulları ve tasarım değeri gibi temel unsurların göz ardı edilmesine neden oluyor. Sezonluk koleksiyon devrini haftalık periyodlara indiren bu sistem aslında insanları mutlu etmiyor; bilimsel çalışmalar insanlarda ortaya çıkan tatminsizliğin onları daha da mutsuz ettiğini gösteriyor.
Esas mutluluk satın alınan ürünle bağ kurulduğunda ve kişinin kendini ürünün hikayesiyle özdeşleştirdiğinde ortaya çıkıyor.
Moda, petrolden sonra dünyayı en çok kirleten ikinci endüstri. Su yoluyla atılan kimyasallar su kaynaklarının kirlenmesine ve o bölgedeki habitatın tahribatına neden oluyor. Karbon salınımı ise global havacılık sektörü ile eş değerde. Moda endüstrisi tek başına küresel karbon emisyonunun %5’ini oluşturuyor ki bu rakam oldukça çarpıcı ve yüksek.
Üretilen tekstil ürünlerinin %60’ını aynı sene sonunda ya tüketim fazlası olarak kalıyor veya çöpe dönüşüyor.
Başka bir moda anlayışı mümkün
Sorumlu üretimin birçok yolu var; bazı markalar vegan üretime yönelirken bazıları kimyasal kullanılmadan üretilen organik iplikler kullanarak sürdürülebilirliğe odaklanıyor. Suyun yanı sıra kimyasal madde kullanımı minimalize ediliyor. Kaliteli kumaşlarla üretilen temel parçalardan yaratılan koleksiyonlar gardıroplara uzun süre giyilebilecek sezonsuz kıyafetlerin dahil edilmesine olanak sağlıyor. Siparişle veya sınırlı stokla üretim yapan markalar, atölyelerinde maksimum şeffaflığa özen gösteriyor. Çalışma şartlarını ve çalışanlarının haklarını gözeten ve destekleyen iç politikalar kurmak mümkün kılınıyor.
Stella McCartney, lüks moda markalarının çevre dostu üretime geçmelerini destekleyenlerin başında geliyor ve 2011’den beri Etik Moda İnsiyatifi (Ethical Fashion Initiative) ile işbirliği yapıyor. Vivienne Westwood, Marni, Karen Walker ve Camper da bu insiyatifin partnerleri arasında.
Burberry, hem geleneksel moda haftası takviminin aksine yılda 2 sezonu geçerek hem de ‘see now, buy now’ yani ‘şimdi gör, şimdi al’ stratejisi ile tüketici ihtiyacına yönelik devrim niteliğinde bir adım atmıştı.
Gucci tasarımcısı Alessandro Michele’nin 2018 İlkbahar/Yaz koleksiyonunu çıkarttığı Milano Moda Haftası’nda paylaştığı notu hatırlarsınız: “Kişinin kendini kaybetmesine neden olan hız mantrasına direnin! Ucuz olan herhangi bir şeyi alma illüzyonuna kapılmayın.”
Hızlı modanın öncü markalarından H&M grubu bünyesinde doğurduğu & Other Stories, COS ve Arket markaları ile tasarıma, malzemeye ve üretim koşullarına değer veren bir yeni strateji çiziyor.
{771045}
Moda endüstrisinin doğayla ve insanla olan ilişkisini yeniden tanımlaması noktasında üreticiler kadar tüketicilere de görev düşüyor. Tüketim alışkanlıklarını gözden geçirmek ve bu anlamda pozitif değişime gitmek etik, yavaş ve sürdürülebilir modanın bir akım değil, aslında olması gereken üretim şekli ve anlayışı olduğu gerçeğini destekleyecek adımlar. Dünyayı korurken sadece iyi görünmekle kalmayacak, aynı zamanda iyi de hissedeceksiniz.