Farklı Disiplinlerde Çalışmalar Yapan Usta İsim: Mehmet Sinan Kuran
Yazı Boyutu:
Sanatçı Mehmet Sinan Kuran ile farklı davranmamız ve düşünmemiz gerektiği fikrinden yola çıkarak tasarladığı “Posthumous” sergisi ve sanat dünyasının geleceği üzerine konuştuk.
Mehmet Sinan Kuran, sanat kariyerine 45 yaşından sonra günlüklerine çizimler yaparak başladı. “Karmaşık ama canlandırıcı” olarak tanımlanan tarzını duygu yüklü minyatür çizimleriyle eserlerine aktaran sanatçının eserleri özel müzelerde ve koleksiyonlarda yer alıyor. İstanbul’da yaşayan ve üreten Kuran, çeşitli projelerde ise çocuklarla bir araya gelerek onlarla birlikte resim yapmaya devam ediyor. Sanatçının farklı davranmamız ve düşünmemiz gerektiği fikrinden yola çıkarak tasarladığı “Posthumous” sergisini 9 Haziran – 29 Ağustos 2020 tarihleri arasında Anna Laudel’de görebilirsiniz.
Minyatür sanatına yönelmenizin arkasında nasıl bir hikaye var?
Aslında belli bir metoda bağlı değilim. O anda içimden geldiği gibi çiziyorum. Ben sanatçının mümkün olabildiğince özgür olması gerektiğini düşünüyorum. Bütün standartlar ruhun akışına bir engel. Ruhumuzu ne kadar serbest bırakırsak bizi o oranda şaşırtır. Akıl edemeyeceğimiz tecrübeler yaşatır bize. Fakat çocuk yaşta bunun tam tersi öğretiliyor bize; ait olmak, layık olmak… Bunlar sinsice bizi etkisi altına alan tehlikeler. Kişinin mutluluğu şartlara bağlı olmamalıdır. Birey kendi sınırlarını belirlemeli ve onları geliştirmelidir. Tabii ki gerektiği yerde yardım alacaktır ama nihai karar hep kişinin kendisine ait olmalıdır. Burada tersine işleyen bir kural var; dünya ile bağlarımız azalınca kendi iç dünyamız zenginleşiyor. Yani Nietzsche’nin dediği gibi: “Dünyasını kazanır dünyayı kaybeden.”
Eserlerinizi birkaç kelimeyle tanımlayın desek…
Samimi, cesur, renkli, eğlenceli ve akıcı. Ayrıca kesinlikle duygusal.
Sanatınız nasıl oluşuyor? Bir eseri yaratırken ne gibi adımlardan geçiyorsunuz?
Resim ve heykel biraz farklı. Kendi yaptığım resimlerde kesinlikle kurgu yok. Kâğıt ve kalem bir araya gelince aniden başlıyor ve aniden bitiyor. Buna en azından bilinçli bir şekilde ben karar vermiyorum, bu müthiş zevkli çünkü çizerken ben de merakla izliyorum. Üç boyutlu işlerde de fikir aynı bu şekilde geliyor ama o noktadan sonra ciddi fakat kesinlikle keyifli bir süreç başlıyor. Bu süreçte yine kalabalık bir ekiple çalışıyorum.
“Posthumous” ile ziyaretçilere vermek istediğiniz mesajlar neler?
Bir ayan beyan açık olan bir de gizli mesaj var. Son derece açık olan birincisi; sanatçıların yaşarken ilgiye ve paraya ihtiyaçları var. Öldükten sonra pek umursadıklarını sanmıyorum. Dolayısıyla yaşarken onlara sevgimizi ve saygımızı eksik etmeyelim. Her şey maddiyat değil, maneviyatın da çok önemi var. İkinci mesaj; artık lütfen egolarımızı bir yana bırakalım ve birlik olalım. Bu dünya hepimizin ve çok geç kalmadan bu çarkı tersine çevirmeyi başarmalıyız. Bir şeyi özümseyelim; çok gereklideğiliz dünya için. Adım gibi eminim; biz olmadan her şey daha yolunda gider. O yüzden haddimizi bilelim, dünyanın sahibi olmadığımızı, burada misafir olduğumuzu anlayalım ve buna uygun davranalım. Hep birlikte, bütün farklılıklara rağmen, başarabiliriz.
Serginiz farklı evrelerden oluşuyor. Bu evreleri biraz açar mısınız?
Bu evreler Nietzsche’nin felsefesinde üst insan olma yolundaki yaşam evrelerinden Deve, Aslan ve Çocuk evreleri. Üç kat var Anna Laudel de ve bu üç evreyi üç kata dağıttık. Giriş katı, Deve, ikinci kat Aslan ve üçüncü kat Çocuk. Aynı zamanda üçüncü katta mezarım daha doğrusu lahitim var.
{773125}
Serginin kolektif bir parçası olarak; herkesin renklendirebileceği, çizimleri ya da yazılarıyla dahil olabileceği bir duvar var. Bu duvarı düşünürken, sergiye eklerken ki hayaliniz neydi? Neden böyle bir duvar var?
Uzunca bir zamandır özellikle çocuklarla kolektif duvar resimleri yapıyorum. Birçok kuruluşla ve dernekle çalışıyorum. Çocuklara özgür olmaları gerektiğini ve saçmalamanın ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bu projeye bayılıyorum. Onlarla birlikte olmak ve birlikte resim yapmak müthiş bir ayrıcalık. Galeride de bu kolektif duvar resmini yapmaya karar verdik. Anna Laudel çok farklı, aydınlık, modern bir galeri. Yeniliklere ve farklı düşüncelere son derece açık. 3 aylık bir süreçte 1500-2000 ziyaretçinin katılımıyla büyüyen bir kolektif resim. Müthiş değil mi?
Gelelim içinde bulunduğumuz bu pandemi sürecine… Bu süreç, sanatta ne gibi etkiler yarattı?
Herkes içine döndü, daha çok düşündü. Paranın pek de önemli olmadığını, daha farklı bir gerçekliğin olabilme ihtimalini düşünmeye başladı. Birlikte olmanın önemini fark etti. Önceliklerini gözden geçirip, notlar aldı. Ben bu sürecin herkes için çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Sanat da bu değerlerle besleniyor ve bu farklılıklar direkt olarak sanatı etkiliyor. Artık her şey daha anlaşılır ve samimi olacak kanısındayım.
Gelecekte sanat dünyasını neler bekliyor?
Köhnemiş galeri ve müze mantığı çöküşte. Daha dinamik, daha güncel, daha samimi ve daha pozitif bir anlayış güncellenmek üzere. Her şey daha farklı olacak. Adalet ve sanat daha ulaşılabilir olacak. Olmak zorundaydı zaten. Kısmet bu zamanlaraymış. Pozitif düşünmek gerekiyor. Sonunda buna çok ihtiyaç var ve bir şeyi anlamamız gerekiyor; iyi gün kötü gün diye bir ayrım yok. İyi günler kötüden sonra geldiği için bir anlam ifade ediyor. Herkesi “Posthumous”’a bekliyoruz. Eğleneceksiniz.