preloader

Philips LatteGo ile Sanatın Baristası: Deniz Say

31.08.2023
Philips LatteGo ile Sanatın Baristası: Deniz Say

Yazı Boyutu:

OGGUSTO ve Philips iş birliği ile sanatın önde gelen isimlerinden Deniz Say’ı Philips LatteGo ile buluşturduk. Sanatıyla ilham olan Deniz Say‘ın rutinlerini ve hayatında kahvenin yerini izlemeye hazır olun!

“Sanatın baristası olur mu?” dediğinizi duyar gibiyiz. OGGUSTO x Philips iş birliği ile sanatın önde gelen isimlerinden Deniz Say’ı LatteGo ile bir araya getirdik ve sizlere kahve deneyiminin en sanatsal halini sunduk.

İlk olarak sizlere mükemmel bir kahve yapmanın yolunu açıklıyoruz. Yüksek kaliteli, aromatik kahveler demlemek en pratik şekilde Philips LatteGo 5400 ile mümkün! Ristretto’dan köpüklü cappuccino’ya kadar taze çekirdeklerden 12 kahve çeşidi yapmanızı sağlayan makinede, 12 ayardan oluşan farklı hassas öğütme çeşitleri mevcut. Aroma Extract sistemiyle de mükemmel sıcaklık, aroma ve krema elde edebiliyorsunuz. Üstelik kahve özelleştirme seçeneği sizlere kişiselleştirilmiş bir kahve deneyimi sunup 4 farklı kahve profili kaydetmenize de imkân veriyor. Yoğunluk ve uzunluk tercihinizi ayarladıysanız tek tuşla favori kahvenizi yudumlayabilirsiniz.

“İleri dönüşüm” kavramını resimlerinin ana teması olarak benimseyen Deniz Say ile atölyesinde sanat dolu bir gün geçirdik. Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü’nden mezun olan sanatçı, profesyonel iş hayatı deneyimlerinin ardından 2012 yılında, resim alanında eğitim almak için Altan Çelem ile çalışmaya başlamış, 2013 yılı itibarıyla ise eş zamanlı olarak Güneş Özmen ile kendi atölyesinde çalışmalarına devam etmiştir. Sizi, sıradan malzemeleri sanat yapıtlarına dönüştürmeyi en büyük heyecanı olarak tanımlayan Deniz Say’ı yakından tanımaya ve eserlerini keşfetmeye davet ediyoruz.

Bize biraz kendinden bahseder misin, senin hakkında ne bilmeliyiz? Çalışmalarındaki temel motivasyon nedir?

Merhaba, yaklaşık 12 senedir atık malzemeler kullanarak soyut resimler üretiyorum.

Sanatta sürdürülebilirlik temalı işler yaparak toplumda farkındalık yaratmayı amaçlıyorum. Temel motivasyonum, ‘atık’ diye tabir edilen nesnelere sanat eserlerinin içinde ikinci bir şans vermek…

Philips LatteGo ile Sanatın Baristası: Deniz Say

Çalışma ve üretim rutinini de merak ediyoruz. Nasıldır çalışma rutinin? Mesela çalışmaya başladığında her şey kafanda belli midir yoksa kendini akışa bırakıp süreç boyunca değişiklik yapar mısın?

Soyut ekspresyonist tarzda resimler üretiyorum, dolayısıyla tamamen doğaçlama ve süreç içinde şekilleniyor işlerim. Önce ilham aldığım atık malzeme ile yola çıkıyorum, renkler, kompozisyon vs sonrasında oluşuyor. Soyut resimde “bitti” dediğiniz yer de aslında zorlayıcı. Resme “bitti” dedikten sonra bile defalarca izleyip değişiklik yaptığım oluyor.

Bir sanatçı olarak senin için “isyan, başkaldırı” ne demek?

Sanatçı, kullandığı materyalle ve üslupla, duygularını ve düşüncelerini izleyiciye aktarır, kendini ifade eder. Öncelikle bir bakışı vardır, onunla ilgili bir iddiası, bir itirazı vardır. Sanat yoluyla o iddiaları anlatır aslında. Bir dert edinir ve bunu dile getirir. Bu da onun isyanı ve başkaldırısıdır.

Sanatın eleştiri potansiyelinin dışında dönüştürücü bir gücü olduğunu düşünüyor musun? Ya da sorunun en başına şunu koyalım; sanat eleştirmeli mi?

Önyargısız, nesnel ve esere bağlı kalınarak yapıldığı sürece eleştiri gereklidir ve faydası büyüktür diye düşünüyorum. Eleştiri, bir sanat eserinin anlamını büyük ölçüde açığa çıkarır ve değerinin belirlenmesine yardımcı olur.

Sanatın dönüştürücü gücü kesinlikle yadsınamaz. Toplumda farkındalık yaratmak, kitleleri etkilemek ve hatta eğitmek anlamında sanattan daha iyi bir güç düşünemiyorum.

Geçimin sanat piyasasına bağlı olduğuna göre, sanat piyasasının senden ne istediği senin için ne kadar önemli?

Ben bugüne kadar sanat piyasasının benden bekledikleri yönünde değil kendi derdimi anlatma çabasıyla işler ürettim. Piyasa beklentisi ile çalışmak, bende fazlaca kısıtlanmışlık ve özgürlüğü elinden alınmışlık hissi yaratacağı için önce kendi ruhumu besleyen işler yapmalıyım diye düşündüm hep. Kalıplar içinde sıkışmış ve birbirine benzer işler değil de daha özgün ve yaratıcılık içeren işler üretmek beni tatmin ediyor.

La chapelle bir röportajında “Gerçek sanatçılar şans ve risk alır ve sonuçları hakkında endişelenmezler” demiş, bizim coğrafyamız konjonktüründe buna katılıyor musun?

Coğrafya özelinde değil ama genel bir görüş olarak şunu söyleyebilirim ki sanatçı, ürettiği işin göndermesi ve mesajı ne olursa olsun, bunun sonuçları ile ilgili endişe duymamalı. Zaten duyduğu noktada eser, yönünü farklı bir tarafa çevirmiş ve sanatçı, anlatmak istediğinden farklı bir şey anlatmış olur. Ki bu da sanatın doğasına ters bir durum teşkil eder.

Philips LatteGo ile Sanatın Baristası: Deniz Say

Sanatçı olduğundan hiç şüphe duydun mu?

Severek yaptığım, tutkuyla bağlı olduğum, elimden alınsa yaşam motivasyonlarımdan en önemlisini yitireceğim bir işim var. Dünyayı farklı gördüğümü, yaratıcılıktan beslendiğimi ve sanatsal bir bakış açısına sahip olduğumu düşünüyorum, bundan hiçbir zaman şüphe duymadım. Ama sanatçıyım/sanatçı değilim gibi bir tanımlama yapma gereği de duymadım hiç kendim için.

Bugünlerde genç neslin sanata daha fazla ilgi gösterdiğini fark ettin mi?

Evet, genç neslin hem sanatçı hem de koleksiyoner olma yolunda eskiye göre daha fazla ilgi ve bilgiye sahip olduğunu düşünüyorum. Bence bunun en önemli sebebi de teknoloji ve yeni dünya düzeninin getirdiği kolaylıklar. Artık yeni mezun bir sanatçının izleyiciyle buluşması, kariyerine yön kazandırması için pek çok yardımcı araç var. Sosyal medya bunlardan biri. Ayrıca genç yeteneklerin galeriler, koleksiyonerler ve sanatseverler tarafından keşfedilmelerine aracı olan çok çeşitli kurum ve platformlar var. Tüm bunların, içinde sanatçı olma isteği olan gençlere cesaret verdiği inancındayım.

Philips LatteGo ile Sanatın Baristası: Deniz Say

Bir sanat eserinin, örneğin bir resmin açıklanması, anlatılması hakkında ne düşünüyorsun?

Göze yol gösterme manasında, bir sanat eserini açıklamak bana göre yanlış bir şey değil. Çünkü görmenin de öğrenilmesi gerekiyor. Özellikle çağdaş sanat işlerinin yanında eserin açıklamasıyla sıklıkla karşılaşıyoruz. Çağdaş sanatı anlamak belli bir göz eğitimi, sanat tarihi eğitimi ve birikim gerektiriyor.

“Eser kendini anlatmalı, açıklamaya ne gerek var” gibi bir yaklaşımı benimsediğimizde eserin daha geniş kitlelerce anlaşılmasına da engel olmuş oluyoruz.

Sanatçı olmaya karar verdiğin günlere döndüğünde sana “Sanatçı olmak istiyorum” dedirten şey ne oldu?

Ben, Boğaziçi Üniversitesi mezunu, çeşitli kurumsal iş hayatı deneyimleri sonrasında kendisine tamamen farklı bir yön çizmiş, önce sanat tarihi sonra da resim eğitimi almış, alaylı bir ressamım. Resim çocukluğumdan beri hayatımda önemli bir yer teşkil etti. Ve bir gün geldi, her şeyi bırakıp “Sanatçı olmak istiyorum” dedim. Zaten hep içimde olan bir tutkunun peşinden gittim de diyebiliriz.

Sanat, hayatta kalma yolculuğunda yardımcı oldu mu?

Kesinlikle oldu. Bu kadar sevdiğim, tutkuyla bağlandığım, yeni bir fikir aklıma geldiğinde günün hangi saati olursa olsun beni heyecanla yerimden kaldırıp atölyeye sürükleyen, hem çok özgür hem çok özgün hissetmemi sağlayan bir yoldaş benim için sanat.

Favori kahven nedir? Günün hangi saati için “Kahvesiz yapamam” dersin?

Guatemala ve Etiyopya çekirdeklerinden yapılan kahveleri seviyorum. Kahveyi genellikle sabah saatlerinde içmeyi tercih ediyorum. Sabahları kahvaltı sonrası bir kahve ritüelim var.

Teknoloji ve sosyal medya gibi şeylerin, insanlara birbirleriyle bu kadar saf bir şekilde nasıl birlikte olunacağını unutturduğunu düşünüyor musun?

Günümüzde insan ilişkileri ve yaşama biçimleri, teknolojinin gelişmesi ve sosyal medyanın ortaya çıkışı ile birlikte farklı bir boyut kazandı. Modern insan, yüz yüze iletişimden ziyade iletişim teknolojileri ve sosyal medya ile aracılanmış iletişim biçimini tercih edince, ekrana bağımlı hale geldi. Bence bugün hem kendisine hem çevresine yabancılaşmış bireylerden oluşan bir toplum içinde yaşıyoruz. Bu yeni iletişim tarzının beden dili içermemesi, sadece sanal davranış ve sanal duygular içermesi, insan ilişkileri anlamında bana göre çok büyük eksiklik. Sosyal ağlar sayesinde insanlar, artık eskisi kadar bir araya gelmez oldu. Bir araya gelseler belli bir süre sonra çevrelerindeki kişilerle aynı ortamdayken “sanal” ortamlarına dönmeyi tercih ediyorlar. Topluluklar içinde yaşayan “yalnız” kişilere dönüştük aslında…

Pop quiz başlıyor…

En sevdiğin film?

The Notebook.

Bir motto seçecek olsaydın…

Hayat hiçbir zaman kendini bulmak ile ilgili olmamıştır. Hayat her zaman kendini yaratmakla ilgilidir.

Peki, olmazsa olmazım dediğin bir şey var mı?

Ajandam.

Tatil için favori destinasyonun?

İtalya.

Kahvesiz olmaz, senin favori kahven hangisi?

Guatemala çekirdekleri ile yapılmış cappuccino.

En sevdiğin, favori sanatçın?

Anselm Kiefer.

Bugüne kadar aldığın en iyi nasihat?

Ne kadar bilirsen bil söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır.

Bir kişide önce neye dikkat edersin?

Samimiyetine.

En son hangi kitabı bitirdin?

John Berger’ın “Picasso’nun Başarısı ve Başarısızlığı” kitabı.

Tek bir süper güce sahip olacaksın, tercihin ne olurdu?

Görünmez olmak.

En çok kime gülersin?

Çocuklarıma.

Sanatçı olmasan ne olurdun?

Mimar.

En sevdiğin film/dizi karakteri?

Julia Roberts.

*Bu içerik Philips iş birliğinde hazırlanmıştır.

Banu Seyhan
Banu Seyhan Tüm Yazıları