preloader

Materyal Devrimi: Moda ve Tasarımda Biyoteknolojinin Yükselişi

Materyal Devrimi: Moda ve Tasarımda Biyoteknolojinin Yükselişi

Yazı Boyutu:

Mantardan deriye, su yosunundan boyaya… Moda ve tasarım dünyası daha sürdürülebilir bir gelecek için biyoloji ve teknolojiyle işbirliğine gidiyor, ortaya devrim niteliğinde yeni materyaller çıkıyor.

Geçmişte, elyaf teknolojisi ve materyaller bilimi uzmanlarla, sporla, açık hava sporcularıyla ve moda endüstrisinin kâr marjıyla sınırlıydı. Ama artık işler değişti. Modanın bazı büyük markaları -yatırımı kaydırmak, radikal deneyler yapmak ve sürdürülebilirliğe olan bağlılıklarını artırmak şeklinde karakterize edilebilecek satır başları ile- yeni ‘materyal devrimi’ hareketine katılmaya başladı.

Günümüz inovasyon ruhunun gelişen sentetik ve yeniden-tasarlanmış elyaflar sözlüğünü yansıttığını söylemek yanlış olmaz. Biyolojik olarak üretilmiş deri, doğada çözünebilen kumaşlar, kapalı-devre geri dönüşüm ve e-kumaşlar, ana akım üretime hızla giriş yapmış moda tabirler. Dahası, geliştirilmiş tasarım yelpazelerinin ve yeni tanıtım olanaklarının genişletilmesine de katkı sağlıyorlar.

Materyal Devrimi: Moda ve Tasarımda Biyoteknolojinin Yükselişi

Bioneer (biological pioneer, biyolojik öncü) kavramı ise 90’ların başından, çevresel endişeler ivme kazanmaya başladığından beri kullanımda olan bir kavram. Bu türetilmiş sözcük, ekolojik inovasyonlardan -genetik mühendislik dahil- biyoteknolojiye kadar, geniş bir alan için kullanılıyor. Bugünlerde ise odak temel olarak moda, tasarım ve mimaride kullanılmak üzere laboratuarda üretilmiş, doğada çözünebilen malzemelerin geliştirilmesine kaymış durumda. Sofistike materyaller yaratmak adına mühendisliğin ötesine geçen bir üretime kayan bu yeni yaklaşım, sadece sürdürülebilirliği ve doğada çözünebilirliği değil, kimyasal zehirden ve atıktan kaçınmayı da kapsıyor.

McKinsey’in analizine göre, dünya çapında yapılan elyaf inovasyonu patent başvurusunun 2013 ile 2019 arasında 8 kat arttığı görülüyor. Ve bu keskin ivme ile anlaşılıyor ki, elyaf inovasyonu sınırlardan merkeze doğru yayılıyor. Yine McKinsey tarafından mercek altına alınan giyim firmalarından %45’i daha inovatif biyo-temelli malzemeleri kullanmak istiyorken firmaların %67’si inovatif sürdürülebilir materyalleri finanse etmenin firmaları için önemli olduğunu düşünüyor.

Materyal Devrimi: Moda ve Tasarımda Biyoteknolojinin Yükselişi

Bioneer’a geri dönecek olursak; onlar için, bakterileri, mantarı, algleri, fermente edilmiş çayı, mayayı ve diğer mikroorganizmaları kıyafet, ambalaj ve iç mimari unsurları üretmek için çalıştıran biyologlar, materyal bilimcileri ve mühendisleri diyebiliriz. Kumaş ‘yetiştirme’ fikri ilk kez 2003 senesinde, sürdürülebilir moda endüstrisi vizyoneri tekstil tasarımcısı Suzanne Lee tarafından tanıtıldı. O günlerde Lee ve materyal bilimci David Hepworth bahçelerini ve banyolarını bakteri fermente etmek için organize etti. O günden beri de, Central Saint Martins mezunu Suzanne, hayvansı malzemeler keşfetmek için biyoüretimde açılan yeni çağa öncülük ediyor.

Şeker, elma sirkesi ve yeşil çay gibi, kombuça çayı demlemek için gerekli malzemelerin aynısını kullanan Suzanne Lee, bakteriyel selülozla kıyafetler hayata getirdi. Sıkılmış meyve fermantasyonları ile yapılmış sonsuz deneyler sonunda hem doğada çözünebilen hem de gübreleşebilen deriye benzer bir materyal elde etti. Biyoloji ile modayı iç içe geçirdi.

Çelikten beş kat daha dayanıklı: Sentetik örümcek ipeği

Dünyanın ilk biyotasarım danışmanlık firması BioCouture’ün kurucusu ve laboratuarda yetiştirilmiş materyaller üreten geliştiriciler için bir ağ olan Modern Meadow Inc’in kreatif direktörü olan Suzanne Lee, tasarım, biyoloji ve teknoloji arasındaki inkar edilemez, engin evliliği adeta önceden haber verdi. Ve bizi bir sonrakine hazırladı: 2013 senesinde MIT Media Lab tarafından organize edilen Silk Pavilion. Tasarımcılar, mühendisler, sanatçılar ve bilim insanları öncülüğündeki araştırma laboratuarı, robot-örgüsü ipleri kullanarak bir ipekböceği kubbesi yarattı. Teknolojik olarak manipüle edilmiş eşsiz koza örgüleri, dijital ve biyolojik fabrikasyon malzemenin mimari oranda ilk kez hayata geldiği yer oldu. Burada amaçlanan ipek böceği anatomisinin mimari yapılar için kullanılabileceği değil, elde edilen potansiyel malzemenin esnekliğini ve dayanıklılığını ortaya koymaktı.

Biyoteknoloji ustası Bolt Threads biyo-ipeği moda amaçlı kullanmak adına araştırmaya devam etti. 2017 senesinde MicrosilkTM’yi Stella McCartney ile işbirliği içinde duyurdular. Örümcek DNA’sı, maya ve su ile tasarlanan MicrosilkTM, elastik, yumuşak, sentetik örümcek ipeği idi.

Neredeyse milimlik kalınlığı ile çelikten beş kat daha dayanıklı olan örümcek ipeğini, yakın zamana kadar seri şekilde üretmek mümkün değildi. 10 yılı aşkın araştırma ve geliştirme süreçlerinin ardından Japon biyoteknoloji girişimi Spiber, laboratuarda denk bir materyale ulaşmanın yolunu buldu; proteinler yaratmak için mikropların DNA’sını genetik olarak modifiye etmek. Daha sonra bu mikroplar şekerle ve diğer besin tuzlarıyla beslendi ve biranınkine benzer bir fermantasyon süreciyle sonuçlandı. Elde edilen madde saflaştırılarak toz haline gelene dek kurutuldu. Daha sonra işlenerek sürdürülebilir elyaflar, jeller, sentetik deri ve daha fazlasına dönüştürülebilecek bu yeni sentetik devrim, modada sürdürülebilirlik için etkileyici bir itici güç olacağa benziyor. Öyle ki North Face, 2019 senesinde Spiber ile işbirliği yaparak Moon Parka’yı yarattı bile.

Yeni nesil deri: Vegan mantar deri

Bolt Threads yakın zamanda, Amerikan firması Ecovative Design tarafından geliştirilen vegan mantar derisinin, Patagonia ve Stella McCartney ortaklığı ile başvurarak lisansını aldı. Yumuşak deri-benzeri materyal MyloTM, mantarların bakteriyel köklerinden, mycelium’dan üretildi. Gerçek deriye göre daha pratik ve çevre-dostu bir alternatif olması adına mycelium laboratuarlarda yetiştirildi ve izlendi.

Materyal Devrimi: Moda ve Tasarımda Biyoteknolojinin Yükselişi

O günden beri dirsek dirseğe çalışmaya devam eden Bolt Threads ve Stella McCartney, ilk denemeleri ‘biraz sıkı’ olan materyali son derece yumuşak ve bükülebilir forma sokmayı başardı. Hayvan derisi gibi ancak tamamen bitki bazlı, ve polyester-temelli yapay derinin verdiği zararı ortadan kaldıran, tamamen doğal ve doğada çözünebilen bu yeni nesil deri ile ilk giyilebilir tasarımlar ortaya çıktı. Henüz, ulaşılabilir fiyatla satılabilecek çoklu üretime geçilemediği için kıyafetler satışta olmasa da Stella McCartney inovasyonu ‘modanın geleceği’ olarak tanımlıyor: “Eğer bunu doğru şekilde çözebilirsek gezegen üzerinde büyük bir etki yaratabiliriz.”

Fransız lüks modaevi Hermés, mantar-temelli deri üzerine ürün geliştiren bir diğer marka. Kaliforniyalı girişim MycoWorks ile iş ortaklığı kuran Hermés, mantardan türetilen kumaş olan Sylvania ile ikonik Victoria seyahat çantasınının bir versiyonunu tanıttı. Üç senelik bir geliştirme sürecinin ardından Sylvania, MycoWork tarafından tescillendi. Mycelium kullanılarak taklit edilen derinin sağlamlığı ve dayanıklılığı inek derisiyle eş değer özellikleri taşıyor. MycoWorks’ün Kaliforniya’daki tesisinde üretildikten sonra, Hermés’in Fransa’daki atölyelerine gönderilecek olan Sylvania ile üretilecek Victoria çantalarının 2021’in sonunda satışa çıkması bekleniyor.

Mantar-temelli materyallerin daha kompleks ve alışılmış yapılarda kullanımı için denemeler yaygınlaştı. Hollandalı tasarım stüdyosu Grown.bio ambalaj, izolasyon panelleri ve iç mimari ürünleri için doğada çözünebilen ve karbon ayak izini eksiye düşüren çözümler arıyor. 2019 senesinde Hollanda Tasarım Haftası kapsamında sanatçı Pascal Leboucq ortaklığı ile ortaya çıkarttıkları pop-up performans alanı bu anlamda dikkate değer; Growing Pavilion. Ağaç iskelet üzerinde yetiştirilmiş mantar mycelium ile keten ve pamuk gibi diğer malzemeleri kullanarak tamamen doğada çözünebilen bir yapı sergilendi. Mimarinin geleceği için döngüsel düşünme anlamında son derece ilham verici.

Geleceği alglerle korumak: Doğayla barışık renkler

Moda endüstrisi dünyadaki su kirliliğinin %20’sinden sorumlu olmakla kalmıyor; kumaşları üretmek ve boyamak için kullanılan zehirli kimyasallar birçok tekstil çalışanının hayatını kaybetmesine neden oluyor. Aynı kimyasallar, o kıyafetleri giyen insanların ciltlerine de zarar veriyor. Bunun çözümü ise deniz yosununda bulunmuş gibi görünüyor.

Alman-İsrail firması Algalife, algleri kullanarak elyaf ve boya geliştirdi. Sıfır atıklı kapalı döngü bir model kullanan Algalife, yetiştirme sırasında sadece günışığına ve suya ihtiyaç duyuyor. Moda endüstrisinde 15 sene çalıştıktan sonra, firmanın CEO’su olan Renana Krebs, en çok ihtiyaç duyulan alanlardan birine öncülük etmesinin zamanının geldiğini düşünmüş. Algalife bünyesinde üretilen kıyafetler sadece kirlilik ve enerji kullanımı noktasında sürdürülebilir değil aynı zamanda deniz yosunu gibi doğal bir bileşenden üretildiği için giyen kişinin cildi ile de barışık. Bu sene içinde, ev ve spor giyim odaklı kıyafetlerin üretimi için çoklu üretime geçmeyi planlıyor.

Materyal Devrimi: Moda ve Tasarımda Biyoteknolojinin Yükselişi

Algleri kullanarak zehirli kumaş boyalarına doğal bir alternatif geliştiren bir diğer firma, Berlin çıkışlı Blond&Bieber. Firmanın kurucusu Rasa Weber, temiz su mikroalg varyasyonlarını pigmentlerine ayrıştırarak son derece geniş bir palette renk seçeneği yaratmanın mümkün olduğunu söylüyor. Algler biyoreaktörlerde büyüyor, daha sonra pigmentlerine ayrıştırılıyor ve boyaya dönüştülüyor. Oksijenle ve güneşle reaksiyona girdiklerinde değiştikleri için onlara ‘yaşayan renkler’ de deniyor. 2019 senesinde İngiliz erkek giyim firması Vollebak ile işbirliği yaparak Plant and Algea tişörtlerini satışa çıkaran Blond&Bieber, yarattıkları modeli geliştirmeye devam ediyor

Devrim niteliğinde diğer materyaller

Petrol-bazlı malzemeler spor ayakkabı dünyasının her köşesini sarmışken, Vivobarefoot, geliştirdiği yöntemle bunun bir alternatifi olduğunu kanıtladı. Zira 2019 senesinde tanıttıkları Primus Lite II Bio, dünyanın petrole en az bağımlı ayakkabılarından biri. Ayakkabının gövdesi, Amerikalı biyomateryal üreticisi tarafından yaratılmış mısırdan çıkarılmış bitki-bazlı bir malzemeden oluşuyor. Ayakkabıyı birbirine bağlayan elyaflar da tamamen bitki-bazlı; doğal kauçuk taban ve alg-yönetim programları altında yaratılmış köpükten izolasyon.

Materyal Devrimi: Moda ve Tasarımda Biyoteknolojinin Yükselişi

Dr. Carmen Hijosa tarafından geliştirilen ve şirketi Ananas Anam tarafından dağıtımı gerçekleştirilen Pinatex ise eski ve fakat sürekli gelişime açık olduğu için gündemde olan bir materyal. Ananas hasatının ardından toplanan kabukların ve yaprakların öğütülmesi ile elde edilen selülozik elyaflarla ortaya çıkan kumaş, deriye bir diğer en doğal alternatif. Endüstrinin ürettiği yıllık 40.000 ton ananas atığını döngüsel bakış açısı kapsamında bir deneye tabi tutan ve ortaya üzerinde doku ve renk seçenekleri geliştirilebilen bu materyali çıkaran Hijosa, 2015 senesinde Cartier Kadın Girişimciler Ödülleri adaylarından biri olmuştu. PETA sertifikalı vegan deri olan Pinatex, Puma ve Camper’ın üretim ağına dahil oldu bile.

Materyal Devrimi: Moda ve Tasarımda Biyoteknolojinin Yükselişi

Söz konusu deri olduğunda sürdürülebilir ve vegan olana duyulan ihtiyaç ile gözlerini bitkilere diken bir ikili var: Adrian Lopez Velarde ve Marte Cazarez. Meksikalı iki girişimci, Mexico City’nin kuzey batısında yer alan Zacatecas’ta bir kaktüs çiftliğinde deri üretiyor. Opuntina kaktüslerinin her 6 ila 8 ayda bir toplanıp güneşte kurutulup işlenmesiyle elde edilen deri, doğal kaynakların efektif kullanılmasıyla son derece yumuşak dokuda ve esneklikte sonuç veriyor. 2016’dan itibaren Google üzerinden ‘vegan deri’ aramalarının artmasına verilebilecek en sürdürülebilir seçeneklerden biri.

Lüks saat sektöründe son teknoloji materyaller geliştirme alanında uzun süredir lider rolü üstlenen IWC, sorumlu kaynaklardan tedarik edilmiş kağıt saat kayışları ile bu rolünü korumayı hedefliyor. Sorumlu kaynaklardan tedarik edilmiş deriye bir alternatif getirmenin öneminin bilincinde olan İsviçreli markanın kayış koleksiyonunda çelik, kumaş ve kauçuk seçenekleri mevcut. Şirket şimdi de TimberTex kayışlarla koleksiyonunu genişletiyor. IWC, müşterilerine yine hem kaliteli hem stil sahibi bir seçenek sunarken ürettiği ürünlerin üretim sürecine ve kullanım ömrüne odaklanarak ilk aşamadan son aşamaya dek çevresel ve sosyal etkilerini en aza indirmeye çalışıyor. Gördüğünüzde ve temas ettiğinizde lüks bir izlenim uyandıran TimberTex kayışları yumuşak ve esnek bir dokuya sahip. Genellikle plastik ya da petrol bazlı sentetik derilerin aksine %80 doğal bitki liflerinden oluşuyor. Kullanılan selüloz Forest Stewardship Council (FSC) sertifikalı ağaçlardan, başka bir deyişle kâr amacı gütmeyen organizasyonun Avrupa’daki sürdürülebilir ve sorumlu yönetilen ormanlarından geliyor. Kayışlar İtalya’da geleneksel kağıt yapım teknikleri kullanılarak üretiliyor ve bitki bazlı doğal boyalarla boyanıyor. Materyalin düzensiz damarlı yapısı her kayışın eşsiz olduğunun da göstergesi.

Materyal Devrimi: Moda ve Tasarımda Biyoteknolojinin Yükselişi

İnovatif materyal üretimi için odağını yine okyanuslara çeviren bir diğer marka ise en ikonik dalış saatlerinin üreticisi Panerai’den başkası değil. Geri dönüştürülmüş titanyumdan ve plastik su şişelerinden elde edilen yeni materyallerden doğan Mike Horn Edition Submersible, markanın karbon emisyonunu azaltma ve diğer saat markalarının da izinden gidebileceği sürdürülebilirliği inşa etme adına önemli bir adımı temsil ediyor.

Materyal Devrimi: Moda ve Tasarımda Biyoteknolojinin Yükselişi

Ve kapanış…

Materyal devrimi, hem moda endüstrisinin hammaddelerine hem de onları nasıl yönettiği konusuna köklü bir değişim getirecek gibi görünüyor. Yakın gelecekte girişimci firmalar, elyaf şirketleri, üreticiler, moda markaları ve mağazalar arasında daha fazla işbirlikleri görmeyi bekleyebiliriz pekala. Öyle ki bu inovasyonlar tek bir ürün veya özel seri olmaktan ziyade firmaların daha kapsamlı girişimlerinde önemli rol oynayacaklar. Şirketler mükemmeliyetçi yatırım merkezleri inşa edecek ve sınırları zorladıklarından emin olacakları ürün geliştiricileri finanse edecek. Dahası daha önce tedarik zincirlerine atfedilmiş bazı adımları için mağazalar ve markalar arasında daha kapsamlı ve dikey entegrasyonlar da beklemeliyiz. Ve son olarak, fonksiyonelliğin merkeze oturacağı yakın gelecekte elyaf üreticileri, değişen tüketici alışkanlıklarını ve yaşam şekillerini doğru şekilde ürünlerine yansıtmak için daha çok çalışacaklar.

Zeynep Özar Berksü
Zeynep Özar Berksü Tüm Yazıları