preloader

Türkiye'nin İlk Sosyal Markası: Zhoppers

13.10.2020
Türkiye'nin İlk Sosyal Markası: Zhoppers

Yazı Boyutu:

Türkiye'nin ilk sosyal markası Zhoppers'ın kurucusu İletişim ve Yönetim Danışmanı Tolga Yücel ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Türkiye'nin İlk Sosyal Markası: Zhoppers

Tolga Yücel

Zhoppers, Türkiye’nin ilk sosyal markası olarak tanımlanıyor. Sosyal markanın tam olarak ne anlama geldiğinden söz eder misiniz?

Uzun zamandır, markalarla çalışıyorum. Onlara yol haritaları hazırlıyorum. Konumlandırmaları üzerine yön çiziyorum. Bu böyle devam ederken, hedef kitlelerini de detaylı bir şekilde inceleme fırsatı buluyorum. Kökü iletişimci biri olarak, insanın yaşadığı değişimi anlamaya, o değişimin sadece markalara değil, sosyal yaşama ve iletişim kurma biçimlerine etkilerini araştırıyorum. Ve son zamanlarda da pazarlamacıların hiç tanıdık olmadığı bir kitle ile karşılaşıyorum. Ürün aldığı markanın dünya görüşünü merak eden, tüketmenin yanında bu gezegen için varlığının ne olduğunu samimi bir şekilde sorgulayan bir kitle dönüştürücü etkisi ile geliyor. Yaptıklarınızın ve söylediklerinizin gerçekliğine, insana temasına ve toplumu dönüştürücü etkisine bakıyorlar. Sosyal dönüşüm için markaların taşıdıkları sosyal mesajların ne olduğunu dinliyorlar. İçinde yaşadıkları dünyanın meselelerine kendi ilgilerinin yanı sıra, onlar gibi ilgilenen ve değiştirmek için bir şey yapan markaları arıyorlar. İşte bunun adına sosyal marka diyoruz. Zhoppers’ın marka vaadinde, dünya meseleleri ve iyilik, iyileştirme, dönüştürme var. Sosyal sorumluluk kavramı markalar için (özellikle Y kuşağı için) bir anlam ifade ederken, biz reddediyoruz. Bu işi layıkıyla yapan markaları, bu eleştirinin dışında tutuyorum. Biz, bu dünya için bir şey yapacak insanlara fırsat sunabilecek, bazı eşitsizlikleri ortadan kaldıracak Z Kuşağı’nın değerlerini esas alan, entelektüel açıdan ve aynı zamanda da somut bir şekilde kaynaklarının önemli bir bölümünü daha iyi bir dünya yaratabilmek için harcayacak bir markadan bahsediyoruz. Bu tanımla yola çıkan ve bu tanıma uygun değerleri benimseyen Türkiye’de ilk sosyal markayız.

Türkiye'nin İlk Sosyal Markası: Zhoppers

Böyle bir marka kurmaya nasıl karar verdiniz? Kuruluş hikayenizi anlatır mısınız? Zhoppers’ı “başına buyruk” olarak tanımlıyorsunuz. Sizin için “başına buyruk” olmak ne anlama geliyor?

Bahsettiğimiz kitlenin, bize çok benzediğini fark ettik. O kadar bize benziyordu ki. Dünya meseleleri ile ilgilenen, paylaşmayı bilen, dayanışmayı önemseyen, eşitlikçi ve özgürlük anlayışı yüksek bu kitlenin, dünyayı bizim gibi gördüğünü anlayınca, böyle bir markayı kurmaya karar verdik. Mevcut markaların, sadece “tüketici” veya “müşteri” olarak gördüğü bu kitle ile bir topluluk markası doğurmak istedik. Aslında markalar, yani müşterileri ile ticari birikim yaratan yapılar insanlar için var olmalı. İşte bu yüzden biz, “Türkiye’nin ilk sosyal markası” olmak için yola çıktık. Her kazandığını toplumla, kendi topluluğu ile paylaşan, kendi topluluğu gibi dertlenen, dünyayı onlar gibi anlamaya çalışan ve en önemlisi bir fikri veya görüşü olan bir marka olmayı amaçladık. Anlayacağınız, özgür, umut dolu ve en değerlisi “başına buyruk” tavrımızla, gezegenini evi bilen, onun dertlerini derdi bilip dünyayı anlama çabasına ortak olan, özgün tasarımlarıyla var olan sosyal bir markayız. Başına buyruk olmak aslında, “Kimseden izin almaksızın dilediği gibi davranan” demek… İçinde bu dünyaya karşı sorumluluğunu bilen bir eşitlik ve özgürlük anlayışından bahsediyoruz. Başına buyruk bir dil oluşturuyoruz. Türkiye’de, o kadar kötü anlamlar yüklemişler ki bu kavrama… Biz onu da değiştirme hedefindeyiz. Sözlük anlamı, derdimizi çok güzel anlatıyor.

Markanın ismi Z kuşağına gönderme yaptığı gibi, markanın kendisi de bu kuşağın değerlerini benimsiyor. Bu anlamda, özellikle 6 temel değerin üzerinde duruyorsunuz. Bu değerleri okuyucularımız ile paylaşır mısınız?

Markanın mimarisini, dilini ve tonunu oluştururken kendimizi doğru ifade edebileceğimiz ve bizi biz yapan değerlerimizi de en başta ilan ettik. Bunların ilki “paylaşımcılık” … Bizim sistemimiz paylaşmak üzerine kurulu. Sivil toplum kuruluşlarının meselelerini kendi meselemiz edinip, fırsat engelini ortadan kaldırmak için kendi imkanlarımızı kullanıyoruz. Onların çabalarının duyurulması, onlara özel ürün tasarlatarak finansal katkı sağlanması, kendi ekosistemimizle onları buluşturma gibi… İkinci değerimiz dayanışma… Oluşturmaya çalıştığımız kendi topluluğun içinden bu dünyayı iyileştirmek için çalışanlara, uğraşanlara destek olabilecek, fırsatlar sunabilecek şekilde bir yapı hazırlamayı hedefliyoruz. Üçüncü değerimiz ise, doğaya saygı… Biz, insanoğlunun doğaya verdiği zararın farkındayız. “Bunu azaltmak için ne yapabiliriz?” sorusu bizim için önemli. Hatta marka vaadimize uygun, %100 pamuk ve organik ürünleri tercih etmemizin sebebi de bu değerimizden kaynaklanıyor. Dördüncü değerimiz bilgelik… Biz sadece ürün satana bir marka olmayacağız. Önümüzdeki dönem için, kendi topluluğumuzun ihtiyaç duyduğu bilgileri, hikayeleri kendi sosyal medya kanallarımızdan paylaşacağız. İçi dolu bir ilişki kurmak, yeni nesil ve bilgiye dayalı bir marka oluşturmak istiyoruz. Beşinci değerimiz eşitlik… Biz, markamızı kullananları din, dil, ırk, cinsiyet olarak ayırmıyoruz. Hepsine saygı duyuyoruz. Hatta bunun bir işareti olarak da, bizde cinsiyet temelli bir reyon anlayışı göremezsiniz. Son olarak da özgürlük… Yaşadığı gezegenin meselelerine sorumlu olan bir özgürlük anlayışımız var. Zhoppers’ın içinde rütbeler değil, fikirler konuşuyor. Hiç kimsenin havalı unvanları yok. İnsanların bir şey üretme, bir şeyin peşinden koşup o konuyu merak etme özgürlüğünü destekliyoruz.

Logonuzdaki baykuş da oldukça ilgi çekici. Peki, özel bir anlamı var mı?

Evet, logomuzun bir anlamı var. Sarı bir baykuş… Baykuş bizim için, tüketimin dayatmalarına karşı, sosyal bir marka oluşturarak “toplumsal fayda” ile entegre bir hayatı simgeler. Düşünmeyi, bir hikâye duyunca heyecanlanmayı, birlikte üzülmeyi, birlikte sevinmeyi ve özgürce lakin insanlığa karşı sorumluluğu bir arada yaşamayı bilen bir markamız olsun istiyoruz.

Türkiye'nin İlk Sosyal Markası: Zhoppers

İlk gönüllü tasarımcınız sevilen oyuncu Yağmur Tanrısevsin ve iş birliği yaptığınız ilk STK ise Bir Dilek Tut. Bu isimlerle bir araya gelmenizden ve sürecin nasıl ilerlediğinden bahsedebilir misiniz?

Bu fikri ilk paylaştığımız insanların arasında Yağmur Tanrısevsin… Tasarımcı bir geçmişi var. Oyunculuğunun yanında seramik tasarımcısı… Pandemi döneminde, bir marka için ayakkabı tasarlamıştı. Böyle bir dünyayı anlatınca, “Ben de bir sivil toplum kuruluşu için tişört tasarlamak istiyorum, çizgilerimle toplumsal görevimi yerine getirmek istiyorum” dedi. Bu fikri Bir Dilek Tut Derneği ile paylaştık. Sonra onlar da çok etkilendiler, halen de çok destek veriyorlar. Çok güzel bir iş birliği başlamış oldu. 4 tişört tasarlandı, bizim marka vaadimize de uygun temalar seçti, Yağmur Tanrısevsin; eşitlik, doğaya saygı ve iklim krizi, uzay ve gelecek, kadına şiddetle mücadele… Tasarım hikayelerini de Youtube kanalımızdan paylaştık. Her tasarımın bir hikayesi var. Birçok ünlü oyuncu, yapımcı, televizyoncu, akademisyen, fikir insanı, iş insanı bu tişörtleri giyerek, kampanyaya destek vermekistediler. Hatta, son dönemlerde online satışımızın dışında, firmalar bizi arayıp Z Kuşağı çalışanlarına hediye etmek, aynı zamanda da Bir Dilek Tut Derneği’nin zorlu hastalıklarla mücadele eden çocuklarının hayalini gerçekleştirme çabasına katkı sağlamak istediklerini söyleyerek, toplu almaya başladılar. Orada, Pazarlama ve İletişim Takım Liderimiz Feyza’nın bulduğu sloganla devam ediyoruz; “İyiliği üzerine giy!”… Bence çok güzel özetliyor, yapmak istediklerimizi…

{773082}

Bain&Company tarafından yayınlanan bir rapora göre Z kuşağı şu anda tüketicilerin %40’ını temsil ediyor. Zhoppers da gençlere güvenen genç bir marka. Sadece markanız ve kitleniz değil; ekibiniz de oldukça genç. Örneğin; en genç ortağınız 18 yaşında. Uzun yıllardır iletişim sektöründe çalışan, “Marka Yönetimi” ve “Satış Yönetimi” gibi dersler vermiş biri olarak bu kuşağın beklentilerine ve tüketim alışkanlıklarına dair neler söylersiniz?

Evet, biz -mış gibi yapmamak adına yaptıklarımıza çok dikkat ediyoruz. Kendi inandığımız değerlere önem verirken, yönetimde, danışma kurullarında 18 yaş üstü ve altı gençlerle birlikte çalışıyoruz. Fokus gruplarımızda onlara soruyoruz. Diğer markalarla iş birliği yaparken, onların geri bildirimlerine dikkat ediyoruz. Aslında biz, Toffler’ın dediği gibi bildiğimizi her gün unutup, yeniden öğrenmeye çalışıyoruz. Her kuşak, kendi kuşağının çok cefa çektiğini, büyük sorunlarla uğraştığını söyler. Ancak şu çok net ki, hiçbir kuşak Z Kuşağı’nın yaşadığı sıkıntıların onda birini yaşamadı bile. Gelecek kaygısı, iklim krizi, uluslararası terör, dini temel alan korkular, robotlaşma, göçmen meseleleri, %1-%99 eşitsizliği, kaynakların tükenmesi, pandemi, diğer eşitsizlikler… Bunun yanında da inanılmaz bir şekilde artan işlenmiş bilginin hayatımıza girmesi… Devam kuşağı olmayan bu kuşak, her şeyi kendine göre baştan yapıyor. Hatta, genç” ve “deprem” kelimelerinin İngilizce anlamlarından oluşturulmuş Oxford Sözlüğü’ne giren “youthquake” kavramı, sosyal, kültürel, ticari ve toplumsal hayatın gençler tarafından tamamen değiştirileceğini söylüyor. Doğal olarak, farklı teknolojilerle ve geçmişteki kuşaklardan daha hızlı bir şekilde algı inşa eden bu kuşağın beklentileri ve tüketim alışkanlıklarının temelinde de bu sorunlar ve içinde bulundukları dünya önemli bir rol oynuyor. Mevcut pazarlamacılar, Y Kuşağı’na göre tüm hazırlıklarını yapmışlar. Ama sizin de dediğiniz gibi artan rolleri ve hacimleriyle, bir önceki kuşakla aynı olmayan ve sadece alışveriş veya tüketimde değil, ülkelerin yönetiminde, şirketlerin üst katlarında çalışacak olan bu gençleri doğru anlamak geleceği doğru anlamak ile eşdeğer. Bol alternatifli, kendine ve topluma katkısını ölçtükleri, zaman ve mekân bağımsız, mülkiyet kavramının tamamen değiştiği trendler bizi bekliyor. Biz, gençliğin bu değişimini bir çatışma unsuru olarak değil, onlara güvenen ve destekleyebileceğimiz her noktada onların yanında olan bir marka olarak hayatımızı sürdürmek istiyoruz.

{772409}

Tolga Yücel kimdir?

Tolga Yücel, 1974 yılında Bursa’da doğdu. Lisans öğrenimini Marmara Üniversitesi İİBF Fakültesi Almanca İşletme ve Enformatik Bölümü’nde, yüksek lisans öğrenimini ise İstanbul Bilgi Üniversitesi SBE İşletme Bölümü’nde tamamladı. Ulusal ve uluslararası şirketlerde yöneticiliğin ardından Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın Genel Sekreteri olarak görev yaptı. Ardından kendi iletişim ve yönetim danışmanlığı şirketini kuran, halen büyük markalara hizmet veren Tolga Yücel, Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Danışmanlığı, Bersay İletişim Grubu CEO’luğu görevlerini yürüttü. Halen Türkiye’nin ilk dijital ajans kollektifi Megawatt Ajans Hizmetleri A.Ş.’nin kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı olmanın yanı sıra; İletişim, dijitalleşme, strateji ve gelecek projeksiyonları konusunda konferanslar veren Tolga Yücel, kurucusu olduğu Yücel İletişim ve Yönetim Danışmanlığı bünyesinde markalara, liderlere, ulusal ve uluslararası şirketlere markalaşma, iletişim ve dijitalleşme üzerine danışmanlıklar vermektedir.

OGGUSTO
OGGUSTO Tüm Yazıları