preloader

Eco-Awakening: Çevreye Duyarlı Tüketicinin Yükselişi

Eco-Awakening: Çevreye Duyarlı Tüketicinin Yükselişi

Yazı Boyutu:

Çevre bilinci ile tüketim iç içe geçerek yaşam şeklimizi ve dünyayla kurduğumuz ilişkiyi dönüştürmeye başladı. Peki, bu ekolojik uyanış kendine nasıl ve nerelerde ifade buluyor? Bu soruların yanıtlarını sizin için hazırladık.

İnsanların temiz su, temiz hava ve sağlıklı bir ekosistem taleplerinde bulunmaları yeni değil. Environmental awakening tabiri 1972’de ABD Başkanı Richard Nixon tarafından dile getirildi:

Bu bir çevresel uyanıştır. Bu Amerikan ruhunun yeni duyarlılığı ve Amerikan kamusal hayatının yeni olgunluğudur. Bireyler, kurumlar, hükümetler ve bağımsız kuruluşlar olarak doğal kaynakları korumak, hava kirliliğini kontrol altına almak, aciliyeti olan çevresel sorunları önlemek; onları yönetmek ve vahşi yaşamı korumak adına mobilize olmamızı gerektiren reformlar toplamıdır.

Üzerinden onlarca sene geçmiş olmasına rağmen işler iyiye gitmedi. Hatta şu an doğa alarm veriyor.

Doğal yaşam tehdit altında. Amazon’da her gün dakikada 60 hektar yağmur ormanı yok oluyor. Bilim insanları, 8 milyon canlı türünden 1 milyonunun, birçoğunun sadece birkaç on yıl içinde, neslinin tükeneceği konusunda uyarıyor. Bu kritik kayıp, gezegenin ve üzerindeki herkesin geleceğini tehlikeye atıyor.

Eco-Awakening: Çevreye Duyarlı Tüketicinin Yükselişi

Zaman azalıyor ve doğanın kaçınılmaz sonunu önlemek için harekete geçme zorunluluğu giderek acil bir hâl alıyor.

Peki insanlar umursuyor mu? Sorunun boyutu göz önünde bulundurulduğunda, insanların biyolojik çeşitlilik kaybını bir öncelik olarak görmemesi ve hatta konu hakkında herhangi bir şey yapılamayacağına inanmaları nedeniyle buna sırt çevirdikleri varsayılabilir.

Oysa durum tam tersi. Çevre bilinci ile tüketim iç içe geçerek yaşam şeklimizi ve dünyayla olan ilişkimizi dönüştürmeye başladı. Eco-awakening olarak adlandırılan bu ekolojik uyanış, sürdürülebilirlik literatürüne, geleceğe umutla bakmamıza olanak tanıyan bir tabir olarak girdi. Bu fikri köpürtense geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir araştırma raporu. Economist Intelligence Unit (EIU) ile World Wide Fund For Nature (WWF) tarafından dünya nüfusunun %80’ine ev sahipliği yapan 54 ülkede yapılan araştırmanın ardından yayınlanan rapor ile, insanlığın ve gezegenimizin geleceği açısından yeni bir değişim çağına, girdiğimiz duyuruldu.

Değişimin Doğası/Doğanın Değişimi

Doğa ortadan yok oluyor

Eco-Awakening: Çevreye Duyarlı Tüketicinin Yükselişi

1970’lerden beri memeli hayvan, kuş, balık, amfibi ve sürüngen popülasyonunda ortalama %68 gibi alarm verici boyutta bir düşüş görülüyor.

Tüm türlerdeki ve ekosistemlerdeki küresel düşüşler ile gezegenimiz şu an eşi benzeri görülmemiş bir yok olma krizi ile karşı karşıya. Bu durum öyle vahim ki bilim insanları biyoçeşitlilik ve doğa kaybının boyutunu ‘biyolojik imha’ ile eş değer görüyor.

Biyoçeşitlilik nedir?

Biyoçeşitlilik, hayatta kalmak için ihtiyacımız olan besin, temiz su, barınak ve ilaç gibi doğada bulunan her şeyi kapsıyor. Terimin kendisi başlı başına ‘biyolojik çeşitlilik’ teriminin kısaltılmış hali ve türlerin çeşitliliği ile zenginliği kombinasyonuna atıfta bulunuyor. Literatüre, 1985 senesinde Washington, D.C’de bir panel organize etmeyi planlayan National Research Council’dan Walter G. Rosen ile giriyor.

Biyoçeşitlilik neden önemli?

Birleşmiş Milletler, yaklaşık 1 milyon hayvan ve bitki türünün tehdit altında olduğunu ve on yıllar içinde çok daha fazlasının benzer tehlike ile karşı karşıya kalacağını söylüyor. Eğer bu öngörü gerçek olursa ve/ya bu öngörü gerçek olduğunda sonuçlarının Dünya üzerindeki tüm canlılar için korkunç olacağı bir gerçek.

“Biyoçeşitlilik olmadan, insanlık için bir gelecek söz konusu değil.”

David Macdonald, Oxford Üniversitesi Vahşi Yaşamı Koruma Profesörü

Türlerin varlığının hayati derecede önemli olduğu aşikar; zira biyoçeşitlilik varoluşumuzun sürdürülebilirliğinin kaynağı; soluduğumuz hava, yediğimiz yemek, içtiğimiz su, barınmamız, güvenliğimiz ve sağlığımız buna bağlı.

Biyoçeşitlilik küresel besin güvenliğini ve beslenmeyi destekliyor. Milyonlarca tür, nüfusu 7.6 milyarı geçen dünyaya dengeli bir beslenme sağlamak için meyvelerin, sebzelerin ve hayvansal ürünlerin kaynağı toprağı sağlıklı ve zengin tutmaya yardımcı oluyor. Biyoçeşitliliğin azalması, besin zincirini tepeden tırnağa tehdit ediyor.

Biyoçeşitlilik hastalıklarla mücadele ediyor. On binlerce yıldır ilaçların vazgeçilmez bileşeni olan bitkiler, yeni ilaçların araştırılması ve geliştirilmesinde rol oynamaya devam ediyor. Modern yöntemlerle üretilen ilaçların yaklaşık %25’inde yağmur ormanlarından toplanan bitkiler kullanılıyor.

Biyoçeşitlilik aynı zamanda bireylerin geçim kaynağı. Doğa, ekonomik büyümenin temeli ve milyarlarca insan hayatını kazanmak için doğaya güveniyor. World Economic Forum’a (WEF) göre 44 trilyon dolarlık bir ekonomik değer -global gayrisafi hasılanın yarısından fazlası- doğaya bağımlı iş kolları nedeniyle potansiyel risk altında.

{33335}

Biyoçeşitlilik iklim değişikliğini tersine çevirmeye yardımcı olabilir. Yapılan bir araştırmaya göre, eğer herkes fosil yakıt kullanımını kısıtlarsa doğal çözümlerle küresel ısınmayı 2 derecede tutabiliriz. Ekosistemin kendini onarabilmesi için ona yardımcı olmamız gerekiyor.

Doğa için Global Farkındalığı, Etkileşimi ve Hareketi Ölçmek

Eco-Awakening: Çevreye Duyarlı Tüketicinin Yükselişi

2050 senesine kadar dünya nüfusunun %68’inin şehirlerde yaşaması bekleniyor.

Her ne kadar doğanın kentli yaşamlarımızdan uzaklaşması kadar biz de doğadan uzaklaşmış olsak da, değişim çağrıları daha önce hiç olmadığı kadar yüksek sesle dile getiriliyor. EIU ve WWF tarafından yayınlanan rapor, milyonlarca insanın gezegen ve gelecek nesiller için gösterişli ve belirleyici kararlar aldıklarını gösteriyor. Umutlu bir tabirle, ekolojik uyanış çağı başlıyor.

Ocak 2021 itibariyle dünya nüfusunun %60’ı -4.66 milyar insan- internet kullanıyordu. İnternete sürekli artarak genişleyen erişim, milyonlarca insanın doğa adına dijital aktivizme dahil olmasına olanak tanıyor. 2020’de Google aramalarında biyoçeşitlilik ve doğa kayıpları ile alakalı terimlerin aranma oranı 2016 senesine göre %16 oranında artarak %45’lere ulaşıyor. Buna yön veren bölgelerin başında ise Asya geliyor. Hindistan’da bu tip aramaların popülerliğinin artışı %190 gibi olağanüstü bir oranda.

Doğa kayıpları dünyanın her yerinde yaşanırken bazı ülkeler ve topluluklar diğerlerinden daha fazla etkilenebiliyor. Twitter’da biyoçeşitlilik ve doğa kaybı ile alakalı yapılan paylaşımların oranı 2016 senesinde göre %65 oranında artmışken bu eğilim kendini en belirgin olarak Latin Amerika’da (%136) gösteriyor. Bunun nedeni Brezilya’da yaşanan orman yangınlarına ve yangınlar sırasında ülkesinin doğası yerle bir olurken harekete geçmekte başarısız olmakla eleştirilen Brezilya devlet başkanı Bolsonaro’ya bağlanıyor. Sadece #PrayForAmazonia etiketinin 3 milyondan fazla tweet’te görüldüğü kaydediliyor. Sahra-altı Afrikası’nda artış oranı %136 iken Asya’da bu oran %38.

Doğayı ve biyoçeşitliliği korumak için küresel harekete geçme haberlerinde dramatik bir artış gözlemleniyor. Doğa üzerindeki tehditler hakkındaki endişeler, her sene basının daha çok gündeminde yer alıyor. 2016 ila 2018 seneleri arasında doğa-ile-ilişkili protesto haberlerine yer verilme oranı %7 oranında artarken bir sonraki sene bu oran %103’e fırlıyor.

Doğayı korumak adına düzenlenen kampanyalarda da 2016’dan beri ciddi bir artış var. Raporda, bu zaman aralığında yapılan kampanyalara 159 milyondan fazla kişinin imza attığı belirtiliyor. Brezilya için toplanan imzalar (23 milyon imza), tüm kampanyalarda toplanan imzaların %15’ini oluşturuyor.

Tüketiciler sürdürülebilir seçenekleri daha önce hiç olmadığı kadar çok merak ediyor ve bu seçeneklere yöneliyor. Google’da sürdürülebilir ürünler ile alakalı yapılan aramaların 2016 senesinden bu yana %71 oranında arttığı söyleniyor. Sadece İngiltere’de Google’ın alışveriş kategorisinde yapılan sürdürülebilir ürün araması %60’ları geçiyor. Öyle ki krallıkta etik tüketici harcamaları rekor seviyelere ulaşıyor. 2019 senesinde yiyecek, içecek, kıyafet, enerji ve seyahat gibi etik ve sürdürülebilir ürünlerin değeri (41 milyar pound) son 20 sene içinde 4’e katlanmış durumda. Bunda ‘yeşil endüstri devrimi’ yapmayı hedefleyen yeni Yeşil Plan’ın da katkısı büyük.

Harvard Business Review’ın 2019 tarihli raporuna göre paketli tüketim ürünlerindeki artışın %50’si paketinde sürdürülebilirlik iddiası olan ürünlerden geliyor. Çin’de tüketicilerin %41’i çevre-dostu ürünler istediklerini söylerken Hindistan’daki organik ürünlerin satışının 2018’den bu yana %13 oranında arttığı görülüyor.

Eco-Awakening: Çevreye Duyarlı Tüketicinin Yükselişi

Sadece Amerika’da, 2021’in sonuna kadar, sürdürülebilir ürünlerin satışının -150 milyon dolarlık tüketim ile- satılan tüm ürünlerin %25’ini oluşturması bekleniyor.

Titizlikle incelenen sadece ürünler değil. Tüketiciler artık, özellikle söz konusu sürdürülebilirlik olduğunda, şirket değerleri hakkında da bilgi sahibi olmak istiyor. Hotwire tarafından 2019 senesinde yapılan ankete göre, tüketicilerin neredeyse %50’si şirket değerlerini ihlal ettiği için kullandıkları ürünleri değiştirdiklerini söylüyor.

Endüstriler de, tüketicilerin daha sürdürülebilir ürünlere ve hizmetlere olan taleplerinin doğrudan bir sonucu olarak değişiyor. Global hasılanın %1 ila %1.5’ini elinde bulunduran moda ve tekstil endüstrisi, petrol endüstrisinin hemen ardından, dünyayı en çok kirleten ikinci endüstri. Fakat endüstri, tüketici talepleri ile değişime zorlanıyor. Zira tüketicilerin %50’den fazlası ilgilerini moda ve tekstil endüstrisindeki sürdürülebilirlik sorununa çevirmiş durumda. Bu baskının sonucu olarak, işletmeler artık hammadde üretiminde sürdürülebilir kaynak arayışlarına girerken bir kısmı da tedarik zincirinin sürdürülebilirliği hakkında veri topluyor.

Kozmetik ve ilaç endüstri de tüketicilerden gelen etik olarak tedarik edilmiş, doğal ürünlere olan tüketici talebine değişimle karşılık veriyor. LVMH, The Body Shop ve Yves Rocher gibi devler, hammadde üretimlerinde insanı ve biyoçeşitliliği önceleyen kararlara imza atarken biyoçeşitliliği koruyan kaynak pratiklerini teşvik eden kâr amacı gütmeyen kuruluş Union for Ethical BioTrade üyeliklerinin %45 oranında arttığı görülüyor.

Makro ekonomik düzeyde, beslenme, altyapı ve maden sektörleri için doğa-dostu dönüşümler, 2030’a kadar yıllık 10 trilyon dolarlık bir işletme değeri kazandırabilir ve 395 milyon kişi için istihdam yaratabilir.

{38847}

Eğer İnsanlar Umursuyorsa Doğa Neden Hâlâ Tehdit Altında?

Artık doğa farkındalığının, ilişkisinin ve hareketinin daha önce hiç olmadığı kadar belirgin olduğunu biliyoruz. Fakat aynı zamanda doğal kayıpların oranının sürekli artarak devam ettiğini de görüyoruz. Bu durumda, insanların doğa kaybı hakkında artan endişeleri ile onu durdurmak veya hatta tersine çevirmek için gereken kararlı politikalar arasında derin bir boşluk olduğunu söyleyebiliriz. Peki bu neden olabilir, ve toplumsal fikir ile devlet politikaları arasındaki boşluk nasıl doldurulabilir?

Eco-Awakening: Çevreye Duyarlı Tüketicinin Yükselişi

Mevcut yasaların ve regülasyonların uygulanması

İlk bakışta, çevreyi korumak adına devletler seviyesinde devasa bir ilerleme kaydedilmiş gibi görülebilir. BM raporuna göre 1972’den beri çevre yasaları 38 kat arttı. 176 ülkenin çevresel çerçevede yasaları var, 150 ülke çevresel korumayı kurumlarında saygın bir yere oturttu ve 164 ülkede çevreden sorumlu bakanlık seviyesinde pozisyonlar yaratıldı.

Daha yakından bakınca ise, ne yazık ki, bu yasaları geçirmek ile onların uygulanmasını sağlamak aynı şey demek olmuyor. Bu başarısızlık belki de şimdiki zamanda ve gelecekte doğayı ve biyoçeşitliliği korumada en büyük mücadele alanı olacak gibi görünüyor. WWF’in 2016’da yaptığı bir saha araştırmasına göre 12 Afrika ülkesine yayılan 570 ulusal parkın %59’unun ekipman yetersizliğinden, %42’sinin ise güvencesiz çalışma koşullarından muzdarip olduğu görülüyor.

Maliyetlerin işin içine girmesi

Tüketici talepleri daha ve daha fazla endüstrinin ürünlerine ve hizmetlerine sürdürülebilir pratikleri entegre etmesinin önünü açıyor. Ancak iş modellerini sürdürülebilir olana dönüştürmek adına yeniden şekillendirmek oldukça maliyetli. Moda ve tekstil endüstrisindeki üst düzey yöneticilerin üçte ikisi, sürdürülebilir ölçeklerin uygulanmasının yüksek operasyon maliyetleri doğuracağına inanıyor. Örneğin, organik malzemeleri yetiştirmek, ve yeni üretim, dağıtım veya izleme teknolojileri benimsemek şimdiki yöntemlere göre kayda değer maliyetlere gebe. Ve özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler, tedarik zincirlerinde bu tip sürdürülebilir yatırımlar yapabilecek mali güce sahip değil.

Farkındalık eksikliği, halen…

Her ne kadar doğa ve toplumsal farkındalık adına kampanya geliştiren insan sayısı düzenli olarak artsa da bireysel varoluşumuz ve gezegenimizin sağlığı arasında bağlantı kuracak genel nüfussal düzeye ulaşmadık. National Geographic tarafından 12 ülkeden 12.000 insanın katılımı ile gerçekleştirilen 2019 tarihli ankete katılanların çoğunluğu dünya üzerindeki doğal kayıpların arttığından haberdar değil. Ancak devam eden ve siyasi ve toplumsal figürlerle gerçekleştirilen toplumsal farkındalığı artırma çabaları, bu sorunun üstesinden gelebilecek.

{31653}

Dünya şu an dönüşümcü bir değişim talebinin zirve noktasında

Dijital aktivizmden kentsel bozulmaya, dünyanın dört bir yanındaki insanlar doğanın korunması hareketine bağlılığını artırıyor. Öyle ki hissedilen endişe, aktivist çerçeveden çıkarak ana akım bir hareket olma yolunda ilerliyor. İnsanlar artık biyoçeşitliliği korumak için daha radikal adımlar atılmasını talep ediyor.

Hem kamu sektöründeki hem de özel sektördeki karar alıcıları doğayı birincil gündem maddesi yapmaları için zorlamak, özgün ve sürdürülebilir değişimi beraberinde getirecek katalizör olabilir.

Üzerinde anlaşılacak ve yerine getirilecek doğayı koruma hedefleri, çevresel konuların entegrasyonunun tüm hükümet politikalarına yayılması, tüm endüstrilerde özel sektörce benimsenecek sürdürülebilirlik çabaları, doğanın kaybı ile yaşanacak finansal riskleri doğru şekilde yönetebilmek adına finans sektörü reformu, tüketici satın alma alışkanlıklarındaki çevre-pozitif değişimler, dijital teknolojiyi kullanarak çevresel kayıplar hakkında farkındalığın artırılması, azınlık aktivizminin tanınması ve marjinalize edilmiş grupların rolünün göz ardı edilmemesi harekete geçilmesi gereken kilit alanların başında geliyor.

EIU’nun raporu şu cümle ile kapanıyor:

Türlerin yok olmasının kaçınılmaz riski ancak bireyler, organizasyonlar, şirketler ve politika yapıcılar gelecek tüm nesiller için doğayı korumak adına sorunların tanımlanması, değerlendirilmesi, ortaya çıkarılması, hafifletilmesi ve aşılması için bir araya gelirse önlenebilir.

Eco-Awakening: Çevreye Duyarlı Tüketicinin Yükselişi

Trendden Dönüm Noktasına

Şu an, hem araştırmalardan hem de yaşananlardan açıkça görebiliyoruz ki, pandemi pek çok tüketici davranışını hızlandırdı ve güçlendirdi. Ürünlerde ve hizmetlerde daha gerçekçi sürdürülebilirlik arayışları da bu davranışlardan biri. Öyle ki ekolojik uyanış artık bir trend olarak değil, bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.

Ne tüketiciler ne de şirketler, giderek kötüleşen iklim değişikliğinin ışığı altında, çevresel bağlılıklarından taviz verecek gibi görünüyor. Hatta sürdürülebilirlik üzerindeki vurgu daha da arttıkça devletlerin ve şirketlerin, tüketici memnuniyetini üst düzeyde tutacak inovasyonlara yatırım yaparak gezegene olabildiğince az zarar verecek modeller geliştirmesi bekleniyor.

Zeynep Özar Berksü
Zeynep Özar Berksü Tüm Yazıları