Sanatçı Sohbetleri: Hülya Sözer
Yazı Boyutu:
Eserlerinde kadın figürünü sembolik bir anlatım aracı olarak kullanarak toplumsal ve bireysel çelişkileri ifade eden seramik sanatçısı Hülya Sözer ile röportaj gerçekleştirdik.
Sokaklardan, farklı yaşam stillerinden ve ritüellerden ilham alan, ekpresyonizmin alt manifestosuna yakın bir duruş sergileyerek her yeni eseriyle sanatsal heyecanını ve yaratıcılığını bir adım öteye taşıyan seramik sanatçısı Hülya Sözer ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Kendinizden ve işlerinizden bahsedebilir misiniz?
Merhaba, ben Hülya Sözer. 1986’da İstanbul’da doğdum. Çocukluğumdan bu yana ellerimle bir şeyler üretiyorum. Mesleğimi ben değil, ellerim buldu derim hep. 2010 yılında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nden mezun oldum ve aynı yıl ilk kişisel sergimi açtım. 2012 yılında ise atölyemi açtım. Bu güne dek birçok karma sergi, fuar ve uluslararası sempozyuma katıldım. Bunun yanı sıra sanat seminerleri, çalıştaylar, sokak festivallerinde yer aldım. 2014 ve 2015 yıllarında Gizem Frit Seramik Yarışması’ndan iki adet artistik mansiyon ödülü kazandım. Çalışmalarıma Beyoğlu’ndaki atölyemde devam etmekteyim.
Sanatla uğraşmaya nasıl başladınız?
Bunun bir başlangıcı yok gibi. Verebileceğim en doğru cevap ‘kendimi bildim bileli’ olurdu sanırım. Ben sanatla uğraşacağı aşırı belli olan çocuklardandım. Hatta direkt mesleğimle ilgili fazlaca ‘anne’ hikâyem mevcut. Çamurla o zamanlardan beri iç içeyim. Sokaktan eve taşıyıp figürler yapmaya çalışan, sokakta bulamazsa evdeki çiçeklerin topraklarını eşeleyen ve onlara şekil vermeye çalışan bir çocuk. El kalem kağıt tutmaya da başlayınca liseye kadar çizimlerle, resimlerle devam eden bir süreç. Üniversite öncesi çok sevgili hocam ressam Resul Aytemür’den aldığım figür temeli ile üniversite ve sonrasında direkt meslek hayatına başlamış oldum.
Çalışmalarınızda hangi bakış açılarını ön plana çıkarıyorsunuz?
Formsal görüntüde ve işçilikte verebileceğim ilk cevap; ifadesel anlatımda sembol olarak kadın figürü kullanıyorum. ‘Kadın’ bir sembol olarak toplum içinde ve bireyin zihni içinde birbirinden tamamen farklı, çelişen sayısız anlam taşıyor. Bu kadınlar bazen erkek, bazen hayvan, zaman zaman bitki, nesne, çoğu kez de yalnızca bir duygu durumu olabiliyorlar. Hikâyesi ya da cinsi ne olursa olsun sonunda yine kadın görünümündeler. Aslen her biri farklı birer karakter ve hepsinin yoğunlaştığı hal-çare durumları var.
Çalışmalarınızı hazırlarken ilham aldığınız noktalar nelerdir?
Sokaklar, farklı yaşam stilleri, ritüeller, seyahatler, kimi zaman bir kitap cümlesi, kimi zaman da mahalle bakkalıyla yapılan bir sohbet etki alanlarıma dokunabiliyor.
Hangi sanat akımı sizi daha iyi tanımlar?
Biçimsel olarak değil ama alt manifest olarak kendime en yakın gördüğüm akım ekpresyonizm olurdu.
Yaptığınız bütün işler arasında en heyecan verici ve özel işiniz hangisi?
Seramik heykeller yapıyor olmak zaten başlı başına çok heyecan verici ve adrenali bol. Fırın süreci, malzemenin kırılganlığı. Spesifik bir işimi söyleyemem ama genel olarak üstüne katarak ilerlediğim için hep son yaptığım iş bir öncekinden daha çok yükseltiyor beni.
Şu anda üzerinde çalıştığınız veya çalışmayı planladığınız işlerden bahsedebilir misiniz?
Son dönem “Release” isimli, seramik ve epoksiyi ilk kez birlikte kullandığım bir seri üzerinde çalıştım. Bu iki malzemenin birlikteliğinin verdiği tatminle, seriyi geliştirmek için çalışmalarıma devam ediyorum.
Güncel sergileriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
En son Artweeks İstanbul’da yer aldım. 22 Haziran’da Carresse Bodrum’da açılışı olacak bir karma sergide yer alacağım. Aynı zamanda Artopol Galeri’de devamlı olarak çalışmalarım görülebilir.
Pop Quiz
Sanatınızı üç kelimeyle tanımlayabilir misiniz?
Form, ifade, figür.
İmkânınız olsa tanışmak istediğiniz sanatçı kim olurdu?
Misty Gamble ve hayatta olmayan birini de söyleyecek olursam Camille Claudel.
Tüm zamanların en önemli sanat eseri hangisidir?
Aklıma ilk gelen, ilk gördüğümde de aklımdan hiç çıkmayan “Bernini Abduction of Proserpina”.
Türkiye ve dünyadaki galeri ve müzelerden en sevdikleriniz hangileri?
Türkiye’de neredeyse içindeki tüm heykelleri çizdiğim ve zamanında çok uzun vakit geçirdiğim için İstanbul Arkeoloji Müzesi. İtalya Faenza’daki Uluslararası Seramik Müzesi, Borghese ve Paristen de elbette Rodin Müzesi.
Evinizde hangi sanat eserinin olmasını isterdiniz?
Bu sorunun cevabı çok uzun bir liste olabilir ama koleksiyonumda bir Füreya olsun isterdim.
Hangi şehir size ilham veriyor?
İlk olarak elbette yaşadığım yer İstanbul. Bir de her gidip döndüğümde işime daha da arzuyla sarılmama sebep olan Floransa.
En son ziyaret ettiğiniz üç sergi hangileriydi?
En son İstanbul Modern’de “Zamansız Meraklar”, Meşher’de “Göz Alabildiğine İstanbul” ve Artweeks İstanbul’u ziyaret ettim.
Sanatçı olmasaydınız hangi mesleği tercih ederdiniz?
Yine topraktan çok uzak kalamayıp arkeolog olabilirdim.
{268796}