Sanatla Anılan İş İnsanları: Kına Demirel
Yazı Boyutu:
Mimeda Genel Müdürü Kına Demirel, sanatla olan ilk karşılaşmasını ve ilgisini OGGUSTO okurları ile paylaştı.
Sanata olan ilginiz nasıl başladı ve bu tutku zamanla nasıl evrildi?
Sanata olan ilgim küçük yaşımdan itibaren bulunuyor. Piyano, tiyatro ve koro çalışmaları hayatımın her evresinde oldu, tek olmayan ise plastik sanatlardı. Bunun en acı sebebi de küçüklüğümde resim hocamın sınıfın ortasında çizdiğim resimle dalga geçmesiydi. Bu anlamda resimle hiç ilgilenmedim. Ta ki üniversite yıllarımda, çok yakın bir arkadaşım beni bir sanat müzesinde saatlerce gezdirip, beni sanatla daha yakından tanıştırana kadar… O gün, kendim çizmesem bile sanatı daha iyi anlayabileceğimi düşündüm. O yıllardan itibaren de düzenli olarak sanat tarihi ve koleksiyonerlik eğitimleri, fuar, müze ve galeri gezilerim devam ediyor. İş hayatım yoğunlaştıkça sanat benim için kendimi sakinleştirdiğim, yaratıcılığımı beslediğim ve nefes aldığım bambaşka bir tutkuya dönüştü.
Koleksiyonunuzda hangi sanat eserleri ve sanatçılar öne çıkıyor?
Koleksiyonum yıllar içinde farklı evrelerden geçti; şu an için 2 ana dalı bulunuyor. İlki çağdaş Türk kadın sanatçılarının eserlerinin yer aldığı koleksiyon, diğeri de Afrikalı çağdaş fotoğraf sanatçılarının eserlerinin olduğu koleksiyon. Fotoğraf özellikle benim yıllardır ilgilendiğim bir sanat dalı, moda fotoğrafçılığından başlayarak, çağdaş sanatta kendisini fotoğraf ile ifade eden sanatçılara kadar çok geniş bir spektrumda sanatçı takip etmeye çalışıyorum. Son yıllarda özellikle Afrikalı çağdaş sanatçıların bu anlamda kendilerini çok iyi ifade eden harika eserler yarattıklarını düşünüyorum. Koleksiyonumda Zanele Muholi, Aidah Muluneh, Prince Gyasi, Omar Viktor, Saidou Dicko, Alice Mann gibi isimler yer alıyor. Öte yandan çağdaş Türk kadın sanatçılar koleksiyonumda ise Hale Tenge, İnci Eviner, Elif Uras, Gülay Semercioğlu, Canan, Hande Şekerciler, Hera Büyüktaşçıyan, Gözde İlkin, Kezban Arca Batıbeki, Melis Buyruk, Lal Batman, Nejbir Erkol isimler yer alıyor.
Koleksiyon yaparken hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz?
Koleksiyonuma baktığında her zaman ilk seçim kriteri bende yarattığı duygu. İlki eseri gördüğümde hissettiğim duygu ve eve döndüğümde hâlâ devam eden duygu. Bir eseri gördükten sonra ve eve geldiğimde hâlâ o eseri düşünüyorsam benim için önemli bir gösterge oluyor. Diğer önemli bir nokta ise sanatçının CV’si yani kendisinin eserlerinin hangi müzelerde, koleksiyonlarda yer aldığı, hangi sergilerde bulunduğu ve hangi bienallere kabul aldığı gibi. Son olarak da her aldığım eserin benim hayatıma dair bir yansıması da oluyor. O an hayatımda yaşadığım önemli bir olaydan sonra aldığım eserlerde o anın etkilerine rastlamak ve yıllar geçse de o eser ile o anı bağdaştırdığım çok oluyor. Dolayısıyla aslında koleksiyon yaparken her eser benim ve sanatçının hikâyesinin ben de yarattığı duygunun karşılığı oluyor.
Yeni nesil sanatçılar arasında dikkatinizi çekenler kimler? Onların sanatlarında neyin sizi cezbettiğini düşünüyorsunuz?
Yeni nesil sanatçılarda, yer aldıkları toplumların duygusunu nasıl yansıttıklarına baktığımı fark ediyorum. Benim için hem Türk hem de Afrikalı sanatçılarda aynı durum söz konusu… Yaşadığı topraklardaki mutluluğu, hüznü, mücadeleyi ve dik duruşu, sanat aracılığıyla nasıl yansıtmışlar, buna bakıyorum. Çağdaş sanatta hikâye çok ön plana çıksa da ben; sanatçının kullandığı tekniğe aslında zanaata hâlâ bakıyorum. Beyin ve el ne kadar birlikte çaba göstermiş benim için önemli oluyor. Bu anlamda Gözde İlkin, Alper Aydın, Güneş Terkol, Metin Alper Erkut, Sayna Soleimanpour ve Ali Bilge Akkaya takip ettiğim sanatçılar arasında.
İş dünyası ile sanat arasında nasıl bir paralellik veya kontrast görüyorsunuz?
İş dünyası ve sanat dünyası her ikisi de kendi kuralları olan ekosistemler. Her iki dünyada da var olmak için ekosistemlerin kurallarını bilmek gerekiyor. Öte yandan iş dünyasının stresli ortamlarını yok eden ise sanatsal dünyanın zenginlikleri oluyor. Sanat, tarih boyunca güçlü insanların, hükümdarların, iş insanlarının gücünü yaymak ve göstermek için kullandıkları bir araç. Bir nevi zenginliğin ve gücün temsilcisi. Günümüzde iş dünyası ile sanat iş birliğinin arttığını, çağdaş sanatçının belki bir anlamda geçmişin Renaissance sanatçısı gibi çok yönlülüğünün ticari anlamda da iş dünyası için fazlaca kullandığını ve bundan her iki tarafında da çok yararlandığını görüyoruz. Önümüzdeki dönemde ise, sanatın beyne olan iyileştirici gücü yaygınlaştıkça, insan kaynaklarının programlarında sanatsal programlarının yer alacağı ve iş dünyası ile sanatsal dünyanın daha çok birlikte iş birliği yapacağını öngörüyorum.
Koleksiyonerlik sanatseverliğin ileri bir adımı. Bir esere sahip olmaya karar vermeden önce bir süre bolca sanat eseri görülmesini, galeri ve müzelerin gezilmesini, sanat fuarlarına katılmalarını tavsiye ediyorum.
Sanatla iç içe olmanın size kattığı en değerli şey nedir?
Her geçen gün daha fazla bir biçimde sanatın içinde yer almaya çalışıyorum. Sanat eserlerine bakmak, sanatçılarla vakit geçirmek, yaratıcılığımı tetiklediği gibi görsel dikkatimi de arttırıyor. Bakmak ile görmek arasındaki fark, sanat eserlerine baktıkça gelişiyor. Son zamanlarda yapılan çalışmalar sanatın aslında iyileştirdiğini net bir biçimde ispatlamaya başladı. Buna çok katılıyorum. Özellikle iş dünyasının yarattığı stresli ortamların etkisini azaltmak için her ay birkaç kez sanat müzelerini, galerini gezmeye vakit ayırıyorum. Çok tutkulu olduğum bir konuda sanat tarihi. Sanat tarihini ve akımlarını okudukça hem dünya ve siyasi tarihi hakkında bilgi sahibi de oluyorum hem de o akımların günümüz toplumunu geliştirmekte nasıl bir katkısı olduğunu keşfediyorum. Bu anlamda sanat hem rahatlatıcı hem de eğitici bir tutku haline geliyor.
Genç sanatseverlere veya koleksiyon yapmayı düşünenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Koleksiyonerlik sanatseverliğin ileri bir adımı. Bir esere sahip olmaya karar vermeden önce bir süre bolca sanat eseri görülmesini, galeri ve müzelerin gezilmesini, sanat fuarlarına katılmalarını tavsiye ediyorum. Bir koleksiyoner adayı olarak hangi tarzlar, hangi sanatçılar hoşunuza gidiyor onu keşfetmek üzerine bir süre geçirilmesi gerekiyor. İlk alınan eserin önemli olduğunu düşünüyorum, o eserin piyasa değerinden ziyade, sizin yıllar geçtikten sonra bile baktığınızda hoşunuza giden, duygularınızı harekete geçiren bir eser olması önemli. Bana göre ilk alınan 10 eserde duygular ön planda. 10 eserden sonra artık koleksiyon oluşmaya başlıyor. O zaman da bana yıllar önce verilen tavsiyeyi aktarmak istiyorum: “Koleksiyonunuzun bir fokusu olsun.” Bu bir tema, belirli bir dönem, belirli bir sanatçı olabilir. İyi bir koleksiyoner, dağılmadan hem bilgisine hem bütçesine odaklanarak yatırım yaparsa, o koleksiyon da yıllar içinde çok değerli bir hale dönüşüyor.
İlk aldığınız sanat eseri hangisiydi?
Hâlâ duvarımda zevkle tutmaktan keyif aldığım Nurullah Berk’in Ayçiçekleri tablosuydu.
Herhangi bir limit olmasa, hangi sanat eserini almak isterdiniz?
Sanat tarihiyle ilgilenmemi başlatan Magritte’nin Empire of Light eseri, hakkında yazılanları defalarca okuduğum Jan Van Eyck’in Arnolfi’nin Düğünü, Türk sanat tarihinin en önemli isimlerinden biri olduğunu düşündüğüm Fahrünüsa Zeid’in çizdiği portrelerden herhangi biri, fotoğrafçılığa farklı yorumlar getiren Diane Arbus ile Cindy Sherman’ın eserlerine koleksiyonumda yer vermek isterdim.
Sanatla ilgili takip ettiğiniz yayın, podcast, Instagram hesapları neler?
Dünya çapında yer alan müzelerin Instagram sayfalarını ve sevdiğim sanatçıların sosyal medya sayfalarını sıklıkla takip ediyorum. Bol bol sanat ile ilgili güncel kitapları satın alıp okuyorum.
Yurt içi ve yurt dışında en sevdiğiniz müzeler hangileri?
Türkiye’de Arter, Pera, Sabancı, İstanbul Modern ve OMM müzelerine mutlaka gidilmesi gerekir diye düşünüyorum. Yurt dışında neredeyse ana tüm sanat müzelerini görmüş biri olarak her zaman Londra’daki Tate Modern ve Victoria & Albert Müzesi’nin bendeki yeri bambaşkadır. Sanatla ilgilenen meraklıların Madrid Prado, Bruksel’de Magritte, Floransa’da Ufizzi, New York’da Metropolitan Müzesi’ni görmelerini ayrıca tavsiye ederim.
Bir eseri almadan önce sanatçısıyla tanışmak sizin için ne kadar önemli? Daha önce eserini beğenip sanatçısıyla tanıştıktan sonra alımdan vazgeçtiğiniz bir eser ya da tersi bir durum oldu mu?
Bir koleksiyonerin sevdiği beğendiği eserin sanatçısıyla tanışması tabii ki çok keyif alınan bir durum. Ancak benim için bir eseri koleksiyona dahil etmemim ön şartı değil. Sanatçıların hem galerileri hem de sanat danışmanları ile çalışılan bir ekosistemde, sanatçısıyla tanışmadan da eserini çok beğenip, sanatçının o eseri yaratım süreci hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Öte yandan sanatçısıyla tanıştığınızda eseri ile daha derinlemesine hem hikâyesini dinleyebilir hem de tekniğini daha iyi algılayabilirsiniz. Tanıştıktan ve eserlerini birlikte inceledikten sonra ha:ar’ın eserleri, Hande Şekerciler’in heykeli, Melis Buyruk’un heykeli bu şekilde koleksiyonuma dahil oldu. Ama sanatçıyla tanıştıktan sonra eserini almaktan vazgeçtiğim bir eser daha olmadı.
Peki bu bağlamda en unutulmaz karşılaşmanız kiminle, nasıl oldu?
Yurt dışında Sotheby’s’den koleksiyonerlikle ilgili bir dönem eğitim aldım. Konu daha spesifik olarak fotoğraf koleksiyonculuğuydu. Hem derslerde hem de Sothebys’in müzayede evini gezerken sürekli olarak karşımıza İngiltere’nin parlayan sanatçılarından Juno Calypso çıktı. Tam o sırada Londra’da da sergisini açmıştı. Sergisini gezdik, akabinde kendisinin yaptığı bir söyleşiye katılma fırsatı buldum. Eserleriyle ilgili güçlü hikâyeleri tekniği ile birleşince ortaya çok güçlü kareler çıkıyordu. Tüm bu süreçte kendisiyle yaptığım sohbetler sayesinde eserlerinden birini koleksiyonuma dahil etme fırsatı buldum.