preloader

Sanatla Anılan İş İnsanları: Feride İkiz

02.09.2023
Sanatla Anılan İş İnsanları: Feride İkiz

Yazı Boyutu:

PwC Danışmanlık Ortağı ve koleksiyoner Feride İkiz, sanatla olan ilk karşılaşmasını ve ilgisini OGGUSTO okurları ile paylaştı.

Sanata olan ilginiz nasıl başladı ve bu tutku zamanla nasıl evrildi?

Çocukluğumda, annem amatör olarak resimle uğraşır ve sergilere katılırdı. Bursa Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nin alt katındaki atölyeye sık sık gider, onu ve atölye arkadaşlarını, boyalarını, tualleri seyreder, sanat kitaplarını incelemeye bayılırdım. Orada düzenlenen sergileri kaçırmazdık. Ailemin sanatçı dostlarının davetiyle sergi açılışlarında zaman zaman piyano çalardım. Boğaziçi Üniversitesi’nde işletme okurken, ilgim devam etmiş olmalı ki seçmeli ders olarak resim ve sanat tarihi aldım. Hocamız Nancy Atakan’dı, sınavlarda tepegözle duvara yansıtılan iki resmi analiz etmemizi isterdi. ‘Gardner’s Art Through the Ages’ adlı meşhur kitaptan çalışıp sınavlara hazırlanırdık, hep tam not alıyordum. Maalesef fotokopi, kitap siyah beyazdı ancak yıllar sonra eşim kitabın orjinalini hediye etti bana.

Yine çocukluk çağımda bir hayalim vardı; büyüdüğümde, az eşya ile dekore edilmiş, duvarlarında büyük soyut resimler asılı olan bir evde yaşamayı isterdim. 1997 civarında Beşiktaş’ta bir sergi gezdim. Orada ilk defa interaktif bir video yerleştirme gördüm. Bu benim için büyük bir sürprizdi. O zamana kadar sanatta hayal edebildiğim en çağdaş, en modern şey soyut resimlerdi. Ancak o gün, çağdaş sanatla ilgili bir aydınlanma yaşadım.

Sonrasında İstanbul Bienali başta olmak üzere yurt dışındaki bienallerin, fuarların düzenli takipçisi oldum. Venedik Bienali’ne eşim ve kızımla düzenli gideriz, muhakkak rehberle gezerim, gitmeden hazırlanırım ve eleştirileri okurum. Tatil planladığımız şehirlere gitmeden sanat ajandasını her zaman kontrol ederim hatta artık tamamen sanatla ilgili seyahatler planlıyorum. Çok şanslıyım ki eşim ve kızım da bana çok destek oluyorlar. Örneğin, bazen havalimanından direkt bir sanatçı sohbetine yetiştiğimiz oluyor hep beraber…

Paris, Londra, Miami ve New York’taki tüm ana akım galerileri, bazı sanat inisiyatiflerinin mekânlarını, müzeleri, koleksiyoner evlerini, sergi mekânlarını ziyaret ederim. Bir haftalık New York seyahatimin planlamasını paylaşsam başınız döner. Çok sayıda yere yetişmek için müzelerin geç saate kadar açık olduğu günleri dikkate alarak geziye hazırlanırım. Çok okuyor, çok geziyorum. Arter’in, Salt’ın, Istanbul Modern’in kütüphanelerinde uzun zamanlar geçiriyor ve güncel sergilerle ilgili arşiv tutuyorum. Geniş bir sanat kütüphanem de oluştu zamanla. Tüm bunların beni çok geliştirdiğine inanıyorum.

Koleksiyonunuzda hangi sanat eserleri ve sanatçılar öne çıkıyor?

Temasını ‘insan’ olarak özetlediğim bir çağdaş sanat koleksiyonum var. İçinde bulunduğumuz yüzyılda insanlık tarihinin belki de en radikal ve hızlı dönüşümü yaşanıyor, teknolojik gelişmeler müthiş heyecan verici. Ancak insanlık maalesef hâlâ ciddi problemlerle karşı karşıya; otokratik yönetimler, gelir dağılımındaki eşitsizlik, artık ciddi boyutta hissettiğimiz çevre problemleri ve yol açtığı açlık, susuzluk, göç, savaş, tüketim toplumu, tüm bunların tetiklediği toplumsal ve içsel problemler. Tüm bunlar çağdaş sanat üretimini etkiliyor, benim de koleksiyonum bunları mesele eden işlerden oluşuyor.

Koleksiyonumda farklı disiplinlerden çağdaş sanatçıların işlerini biriktiriyorum. Heykel, yerleştirme sanatı örnekleri, video sanatı örnekleri- geleneksel video, dijital üretilmiş resim, dijital video işleri ve neon işler var. Son dönemde pek tabii NFT’ler ve yapay zeka kullanılarak üretilmiş eserler de katıldı bu koleksiyona. Ağırlıklı Türkiyeli sanatçılardan oluşuyor ancak son dönemde NFT’lerle beraber yabancı çok tanınmış başarılı isimlerin ve uluslarası piyasalarda kariyerinde çok hızlı ilerleyen genç sayılabilecek sanatçıların işleri de bulunuyor. Hatta bazı önemli müze ve koleksiyonlarda işleri bulunan yabancı sanatçıların ilk NFT’leri veya az sayıda üretilmiş her biri tek edisyonlu NFT’leri dahi var elimde.

Sanatla Anılan İş İnsanları: Feride İkiz
Mat Collishaw

Bunlardan bir tanesi Mat Collishaw, yıllar önce Arter’de solo sergi yapmıştı. Bu sonbahar ise Borusan Contemporary’de solo sergisi var. Bir diğeri Mario Klingemann… Sotheby’s de ilk olarak yapay zeka ile ürettiği eserleri satılan sanatçı. Bir başkası Aes+f 1987’den beri dijital sanatla uğraşan, Rusya’yı Venedik Bienalin’de temsil etmiş sanatçı grubu.

Koleksiyondaki işler arasında pek tabii estetik olarak çok hoş bulacağınız şeyler de var; çaldığı zaman sizi son derece rahatsız edecek bir zil, yere toprakla yazı gibi kavramsal sanat örnekleri, yerleştirme sanatı örnekleri…

Koleksiyon son yıllarda çok süratli büyüdü, ismen öne çıkan sanatçılar listesi artık sayabileceğimin çok ötesine çıktı.

Koleksiyon yaparken hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz?

Çok araştırıyorum, tema kritik benim için, aynı şekilde medyumlar da öyle. Sanatçının CV’sini çok dikkatli inceliyorum, uluslararı katıldığı misafir sanatçı programlarına, sergilerine kadar bakıyorum. Sanatçının kullandığı teknoloji de kritik benim için. Ama sadece son teknoloji ile üretilmiş işler alıyorum sanılmasın. Bir önceki soruda yere toprakla yazılmış yazı örneğini de vermiştim. Seçkim dahilinde bulunan sanatçıların önemli bir kısmının yabancı veya Türkiyeli olsun kendi alanında bir düşünce önderi olduğuna da inanıyorum. Hemen hemen hepsi bu alanda öncü araştırmacı sanatçı ağlarının bir parçası. Kimisi bugünden rüştünü kanıtladı bile, kimisini de ileride tarih yazacak.

Yeni nesil sanatçılar arasında dikkatinizi çekenler kimler? Onların sanatlarında neyin sizi cezbettiğini düşünüyorsunuz?

Gençleri desteklemek için Base ve Mamut gibi organizasyonlardan işlerini aldığım sanatçılar oluyor. Beni yine ilk işin kendisi etkilemiştir sonra sanatçısını incelemişimdir. Aralarında sanat alanında kariyerine emin adımlarla devam edenler oluyor ve bu beni çok mutlu ediyor.

Bu isimlere örnek olarak Aslı Işıksal’ı veririm, 5 yıl önce Mamut’ta tanımış ve işini almıştım. Geçen kış Ömer Koç koleksiyonuna bir işi dahil oldu. Aslı hem sanatçı olarak hem de öğretim görevlisi olarak kariyerine devam ediyor.

Nejbir Erkol’un Base’den bir video işini almıştım, daha sonra üstat diyebileceğim sayılı çağdaş sanat koleksiyonerlerimizden biri olan Agah Bey’in de aynı videoyu aldığını duymuştum (duyumum yanlışsa affetsin kendisi). Nejbir, bir iki sene önce Arter’in bir misafir sanatçı programına da dahil oldu ve çalışmalarını başarılı bir şekilde sürdürüyor.

Bir başka örnek Hamza Kırbaş. Sanatçıyı ilk olarak Base’de gördüm. Bende hem geleneksel video işleri var hem de dijital ürettiği NFT formatında videoları. En son Amerika’da Resideny Unlimited misafir sanatçı programına katıldı, hâlâ Amerika’da şansını deniyor. Benim erken dönem tanıdığım bir sanatçının, sanat duayeni kurum ve kişilerden kabul görmesinden müthiş keyif alıyorum.

Yaşça ve kariyerlerinde bulundukları nokta itibariyle yeni nesil sanatçılar olarak nitelendiremeyeceğimiz, benim de destekçileri arasında bulunduğum Piksel yeni medya sanatı misafir sanatçı programının kurucuları Hande Şekerciler ve Arda Yalkın (ha:ar) ikilisi, özellikle yeni teknolojileri ve metodları sürekli olarak araştıran, son derece yaratıcı sanatçı dostlarımdır. Ayrıca, yeni nesil sanatçılara mentorluk ve hocalık yapmaları sebebiyle bu ikiliyi çok araştırmacı ve ilerici olarak tanımlamak istiyorum. Onların yurt içindeki başarılarını yurt dışında da yaptıkları solo sergilerle sürdürmelerine, (New York, Londra, Venedik, Milano, Miami sergileri gibi) önemli misafir sanatçı programlarına davet edilmelerine şahitlik etmekten müthiş keyif alıyorum.

İş dünyası ile sanat arasında nasıl bir paralellik veya kontrast görüyorsunuz?

Öncelikle sanat koleksiyonerliği benim hobim, işim değil. Finansal yatırım maksatlı alım yapmıyorum. Farklı bir koleksiyon tutkum, misyonum var benim. Kişisel olarak da iş hayatımın tüm stresini atıyorum. Mesleğim gereği çok daha tutucuyken (şirket satın alma ortaklıkları alanında danışmanlık yapıyorum), sanat alanında çok daha özgür hareket ediyorum, bu da çok hoşuma gidiyor. Ancak iş hayatımdaki ciddiyet ve detaycılıkla sanat alanındaki incelemelerimi yapıyorum diyebilirim. Kapitalist düzenin oyuncusu/tutsağı olmuş standard bir 21. yüzyıl beyaz yakalısına kıyasla, genel olarak bireysel farklılıklara hoş görüm çok arttı ve toplumsal meselelere hassasiyetim gelişti.

Ben iş dünyası ve sanat arasında paralellik veya kontrast görmüyorum çünkü bu konuya hiç böyle karşılaştırmalı bakmak istemiyorum. Salt tutku benimkisi. Ancak konu sanat piyasaları ve uzun vadeli getiriler gibi bir yere de gelirse, bu alanda da çok araştırmalarım ve okumalarım var. Ayrı bir röportaj konusu olur…

Çok okuyor, çok geziyorum. Arter’in, Salt’ın, Istanbul Modern’in kütüphanelerinde uzun zamanlar geçiriyor ve güncel sergilerle ilgili arşiv tutuyorum.

Sanatla iç içe olmanın size kattığı en değerli şey nedir?

Bir önceki soruda farkında olmadan biraz bana kattıklarına değinmişim. Belki şu şekilde devam edebilirim; ben koleksiyonerliği sadece eser almak olarak tanımlayamıyorum. Koleksiyon yaparken müthiş dostlar kazandım, kazanmaya da devam ediyorum. Ailemle beraber yurt içinde ve yurt dışında çok nitelikli sanatçılarla, küratörlerle, sanat yazarlarıyla, akademisyenlerle, yöneticilerle ve koleksiyonerlerle tanışıp hiç bitmesini istemediğimiz sohbetlere dahil oluyoruz. Manevi anlamda kendimi ve ailemi çok zenginleşmiş hissediyorum.

Genç sanatseverlere veya koleksiyon yapmayı düşünenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Bu, konuşmayı en çok sevdiğim alan. Öncelikle sanat eseri almak, koleksiyon yapmak için çok zengin olmak gerektiğini kesinlikle düşünmüyorum. Herkese ailesinden ciddi bir miras kalmayabilir. Sanat eseri sahibi olmak için büyük bir holding ortağı olmak şart değil. Akılda hep müzayedelerde rekor fiyatlara satılan eserler geliyor ve insanları ürkütüyor diye düşünüyorum. Genç yaşta kariyerinin başlangıcınızda kağıt işler alabilirsiniz, beğendiğiniz sanatçının edisyonlu işlerini veya baskı işlerini alabilirsiniz. İmkanlarınız arttıkça daha fiyatlı eserlere yönelebilirsiniz. Eğer gerçekten ilginiz varsa devamı gelecektir.

Genç sanatseverler çok gezsinler, müze, galeri ve fuarlara muhakkak gitsinler. Çok okuyup araştırsınlar. Tüm bunlara da en başta fazla zaman ayıramıyorlarsa fazla düşünüp tereddüt etmesinler, beğendikleri işleri alsınlar. Zamanla her şey yerli yerine oturacaktır.

İlgisi olan kişilere muhakkak İstanbul Modern, Arter gibi müzelerin üyelik programlarını tavsiye ediyorum. Sadece müzelerindeki sergi programlarını takip edip rehber eşliğinde gezmiyorsunuz, zaman zaman şehirdeki farklı sergileri de gezme imkânı bulursunuz. Her bir müzenin, yüksek ücretli altın üyelik/destekçi üyelik gibi programlarının yanı sıra çok cüzi ücretler ödenerek üye olunan programları da var. Contemporary Istanbul Sanat Fuarı’nı en az bir kez rehberle gezmelerini tavsiye ederim. Bienalleri ben hâlâ rehberli geziyorum… En son olarak da eklemek isterim, koleksiyon yapma amacınıza bağlı olarak danışmanla çalışabilirsiniz.

İlham veren kitaplardan bazılarını paylaşmadan geçemeyeceğim. Biyografi, otobiyografi türünde, okuması rahat ve çok sürükleyici kitaplar…

Sanatla Anılan İş İnsanları: Feride İkiz
Sanatla Anılan İş İnsanları: Feride İkiz

Vollard’ın “Bir Tablo Satıcısının Anıları” ve Duveen’in “Antikacıların Piri” harika. Her iki kitabın Türkçe birinci baskıları tükendi, son kopyaları ben alıp eşime dostuma hediye ettim. Ancak nadirkitap’ta ikinci el bulabilirsiniz. Bulamazsanız mutlaka İngilizce basımlarını edinip okuyun.

Venedik’te müzeden aldığım “The Autobiography of Peggy Guggenheim, Foreword by Gore Vidal” müthiş!

Marina Abramovich’in hayatı mutlaka okunmalı. “Duvarlardan Geçmek-Bir Otobiyografi” kitabını mutlaka edinin.

Son olarak Richard Polsky’nin “I sold my Andy Warhol (too soon)” kitanı daha yakın tarihe ışık tutuyor, piyasadaki gelişmeler ve dedikoduları anlatıyor. Tavsiye edebileceğim daha birçok kitap var ancak benim en keyif aldığım bu otobiyografiler.

İlk aldığınız sanat eseri hangisiydi?

Eşimle yirmi üç yıl önce bir İrfan Önürmen resmi almıştık.

Herhangi bir limit olmasa, hangi sanat eserini almak isterdiniz?

Para limitsiz olsa bir veya birkaç eser almaktan öte, aslen sanatla ilgili projelerimi hayata geçirmek isterim. Aslında bu projeleri hayata geçirmek için paranın beni sınırlayabileceğine inanmıyorum. Dünyada para çok, yeter ki projeniz iyi olsun. İş hayatım çok yoğun, diğer yandan yakın ilgime ihtiyacı olan ailem var. Aslen paradan ziyade, zamanım limitli diye düşünüyorum. Bugün Pinault kadar bir fonum olsa fena olmazdı tabii, diğer yandan aynı zevkle eser toplayabilir miydim bilmiyorum.

Yine de limit sorunum olmasa almak isteyeceğim, aklımın kaldığı işler var;

  • Venedik’te Prada Vakfın’da sergilenirken gördüğüm Jannis Kounellis’in büyük enstalasyonları (tavana asılı dev gardıroplar, yerdeki eski ceketler gibi).
  • Anself Kiefer’in dev boyutlu enstalasyonları (Pirelli Hangar’I Milano’da ve the Marguiles Collection- the Warehouse Miami’de müthiş işlerini gördüm).
  • Urs Fischer’den dev bir mum heykel; fitil ateşle yakılıyor ve eser zamanla eriyor (Borse de Commerce Müzesi açılışındaki ana salondaki heykel enstalasyon gibi mesela).
  • Rubell Museum (Miami)’de Two Circles isimli bir enstalasyonunu görüp çok beğenmiştim.
  • Adrian Villar Rojas’ın da dev heykel enstalasyonlarını çok beğeniyorum, Miami Bass Müzesi’ndeki son solo sergisi çok başarılıydı.
  • Çok istediğim bir başka iş de Antony Gormley’in duvarlara monte, yer çekimine meydan okuyan heykellerinden oluşan dev enstalasyonu (Londra’da Royal Academy of Art 2019 tarihli sergisindeki işleri kast ediyorum, gördüğüm en etkileyici sergiydi.)
  • Bir başkası Kara Walker’ın Brooklyn, New York’ta sergilediği ‘Sugar Baby’ heykel enstalasyonu, mutlaka projenin yapımı ve hikâyesi inceleyin.

Tüm bu dev enstalasyonları sergileyebileceğim ruhu olan, tarihi birkaç binam da olsa fena olmazdı…

Sanatla ilgili takip ettiğiniz yayın, podcast, Instagram hesapları neler?

The Art Newspaper abonesiyim. Artnet News, Sanat Dünyamız, Istanbul Art News, Art Unlimited okurum. Instagramda @sanatatak, @argonotlar.sanat, @trexitsalvador, @kennyschachter @jerrysaltz @quasimondo (Mario Klingemann), @matcollishaw @feralfile @aesplusf birçok müze, galeri, sanatçı, yazar ve küratörü takip ediyorum. Kendi instagram hesabımı da öneririm; @artloverfromistanbull.

Yurt içi ve yurt dışında en sevdiğiniz müzeler hangileri?

Hem müzeleri hem de koleksiyoner ailelerin koleksiyonlarının sergilendiği koleksiyoner sergi mekânlarını da not etmek istiyorum. Yurt içinde Arter, Istanbul Modern, OMM, Baksı Müzesi.

Yurt dışında ise Fransa’da Louvre, Centre Pompidou, Mac Lyon, Borse de Commerce (ayrıca François Pinault’un Venedik’teki her iki koleksiyon müzesi/sergi alanı), Roma’daki Maxxi, Venedik’teki Prada Vakfı Koleksiyon binası ile Pirelli Hangarı ve Gugenheim Venedik.

İngiltere’de Tate Modern, White Chapel, Royal Academy of Arts.

New York’ta Moma, MomaPS1, New Museum, Gugenheim New York, Whitney Museum, Noguchi Museum, Frick.

Miami’de ise Rubell Museum, Perez Art Museum Miami, Rosa Carlos de la Cruz koleksiyon sergi mekânı (Design Districte’ki yerleri), Marguiles Collection, El Espacio 23 (Perez Ailesi’nin sadece Kübalı sanatçılara adadığı sergi evi/deposu) ilk aklıma gelenler.

Bir eseri almadan önce sanatçısıyla tanışmak sizin için ne kadar önemli? Daha önce eserini beğenip sanatçısıyla tanıştıktan sonra alımdan vazgeçtiğiniz bir eser ya da tersi bir durum oldu mu?

Eseri ilk görüp beğendiğim diğer deyişle vurulduğum anlarda, her zaman sanatçısı orada bulunmuyor. Bazılarıyla daha sonra tanışmış olabilirim. Kimileriyle de o an veya öncesi tanışmış oluyorum. Birçok işin alımıyla ilgili veya sanatçıyla tanışmamla ilgili enteresan hikâyeler biriktiriyorum. Bunları şimdiden bir anı kitabında toplamaya başladım, bir gün yayınlar mıyım bilmiyorum. Ancak beğendiğim işi almak için sanatçıyla tanışmam, samimi bir bağ kurmam şart değil. Tanıştıktan sonra fikir değişikliğim oldu mu pek hatırlamıyorum.

Peki bu bağlamda en unutulmaz karşılaşmanız kiminle, nasıl oldu?

Belirttiğim gibi unutulmaz çok güzel güzel anılarım var, onları kitaplaştırıyorum. Ancak burada 1987’den beri dijital medyumda sanat icra eden AES+F kolektifinden Lev Evzovich’ten bahsedebilirim.

Mart 2021’den itibaren NFT’lerle ilgili önemli gelişmeler yaşandı. Geleneksel pazardan tanıdığımız birçok ünlü sanatçı da bu alana ilgi göstermeye başladı. Superrare adlı platform, blockchain sertifikasyon şirketi Verisart ile işbirliği yaparak bir dizi sanatçının çalışmalarını sattı. Bu sanatçılardan bazıları Neïl Beloufa (Pirelli HangarBicocca’da sergi açmış bir sanatçı), Petra Cortright (MOMA koleksiyonunda eserleri bulunuyor), Shepard Fairey (Gezi olayları sırasında ücretsiz olarak dağıttığı Atatürk portresiyle tanınıyor) ve AES+F gibi isimlerdi.

Sanatla Anılan İş İnsanları: Feride İkiz

AES+F’i bu seride görünce, daha önce bu sanatçıları tanımamış olmamın bir eksiklik olduğunu fark ettim. Bu kolektif, Rus kökenli dört sanatçıdan oluşuyor ve dünya genelinde ünlü müzelerde eserleri bulunuyor. Kandinsky gibi birçok ödül kazandılar ve Venedik Bienali’nde Rusya’yı temsil ettiler. Eserlerini okuduğumda (örneğin “Allegoria Sacra” ve “Inverso Mundus” gibi), gerçekten etkileyici olduklarını düşündüm. Hemen AES+F’yi takibe aldım ve kısa bir süre sonra Superrare platformunda bir AES+F eseri açık artırmaya çıktı.

Ben de bu açık artırmaya katıldım ancak bu müzayedede eseri Ortadoğu’dan bir koleksiyoner satın aldı. Hepimiz isimlerimizi gizli tutarak müzayedelere katılıyoruz ancak bu koleksiyoner blockchain dünyasında kendini tanıtan bir kişiydi, bu yüzden kim olduğunu biliyordum. Eseri alamadığıma gerçekten çok üzüldüm.

Bu arada, benzeri iyi sanatçıların NFT eserleri son dönemde koleksiyonuma dahil oldu. Bu eserlerden seçtiklerimle bir fiziksel sergi yapma fikri doğdu ve bu fikri hızla hayata geçirdik. Contemporary Istanbul’ 21 Haziran fuarında sergiyi düzenledik. Sergi fikrim başarıyla gerçekleşti ve bildiğim kadarıyla o dönemde Türkiye’de fiziksel olarak sergilenen ilk NFT koleksiyoner sergisiydi, belki dünyada da öyledir.

Elimde birçok eser vardı ancak gerçekten etkileyici bir başyapıt almak istiyordum. Müzayede sonrası, AES+F’in stüdyo yöneticisi Anton Svatsky’e durumu anlattım ve ne yapabileceğimizi sordum. Onların yakında NFT olarak satışa sunacakları bir seri olduğunu söyledi: “Allegoria Sacra” adını taşıyan uzun bir video eser, yaklaşık 30-40 dakika uzunluğunda, bazı sahnelerini NFT olarak hazırlamışlardı. “Seçmek istediğiniz sahneyi seçin” dedi. Bu benim için harika bir fırsattı ve en anlamlı sahnelerden birini seçtim ve eseri aldım. Kaybettiğim eserden çok daha güçlü bir iş olduğunu düşünüyorum.

Koleksiyon sergime konuk olarak AES+F’i davet ettim. Kolektifin üyeleri 1955-1958 doğumlular, dolayısıyla o zaman COVID-19’dan büyük endişe duyuyorlardı, üstelik seyahatler de minimum düzeydeydi. Lev Evzovich, “Ben İstanbul’a gelebilirim” dedi. Bu benim için adeta bir mucizeydi. Yakın zamanda COVID-19 geçirmişti ve bağışıklık kazanmıştı, bu nedenle rahatça seyahat edebiliyordu. Onu onur konuğu olarak ağırladık ve Crash Piksel Talks konuşma programına katıldı. Bu zorlu ama heyecan verici süreçten sonra tanışmak gerçekten büyük bir keyif oldu. Anton’la ve AES+F’in diğer üyeleriyle dost olduk. Anton’la yüz yüze tanışmamız ancak Aralık 2022’de, Art Basel Miami zamanında oldu. Kendi galerisini açtı ve kariyerine devam ediyor. Ayrıca çalıştığı genç sanatçıları, Whitney Museum gibi kurumların koleksiyonlarına dahil ediyor.

Kapak fotoğrafı: Şeref Yılmaz

Özlem Güsar
Özlem Güsar Tüm Yazıları