preloader

Fikret Mualla: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri

23.09.2022
Fikret Mualla: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri

Yazı Boyutu:

Türk resminin uluslararası üne sahip bohem sanatçısı, nam-ı değer “Paris Ekolü” Fikret Mualla’nın hayatı, eserleri ve bilinmeyenlerini sizler için derledik.

Dışavurumcu ve fovizm akımından etkilenen, Paris sokak yaşamına, kafeler ve sirkler gibi sosyal toplantılara odaklanan eserleriyle adını sanat dünyasına altın harflerle yazdırmış olan Türk asıllı avangard ressam Fikret Mualla’nın hayatı, eserleri ve bilinmeyenlerini keşfedin.

Fikret Mualla’nın Hayatı

Fikret Mualla Saygı, 20 Temmuz 1903’te İstanbul, Moda’da dünyaya geldi. Babası Düyun-u Umumiye’de görevli Ekrem Bey, annesi Emine Nevber Hanım’dır. Kadıköy, Bahariye’de mutlu bir çocukluk geçiren Mualla, daha sonraları bu dönemi “Devri saadetim” olarak tanımlamıştır.

Önce Saint Joseph ve ardından Galatasaray liselerinde eğitim gören Mualla, amcası futbolcu Hikmet Topuzer’in de etkisiyle futbol oynamaya başladı. 12 yaşında Galatasaray Lisesi’nde futbol oynarken sağ ayağını kırıp sakat kaldığında büyük bir travma geçirdi. Bu travmadan ona yadigar kalacak topal bacağı, onu derinden etkileyecek ilk olaydı.

Fikret Mualla: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri

Kazadan kısa bir süre sonra İspanyol gribi geçirdi ve annesi Emine Nevber Hanım’a da bulaşan bu hastalık maalesef onun ölümüne neden oldu. Fikret Mualla annesine çok düşkündü ve onun ölümünden kendini sorumlu tuttu. Yaşadığı travmalar sonucu gergin ve uyumsuz bir insan haline geldi ve babasının tekrar evlenmesi üzerine daha da içine kapandı. Bu evliliği ve üvey annesini hiçbir zaman kabul etmedi. Ailedeki huzursuzluk üzerine Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra mühendislik eğitimi almak için İsviçre’ye gönderildi; bu onun o sırada farkında olmasa da sanat dünyasına atacağı ilk adım olacaktı.

İsviçre’deyken resim yapmanın onun için mühendislikten daha ilgi çekici olduğunu fark etti. Dönemin konsolosu Rıza Bey’in desteğiyle resim eğitimi almak üzere Almanya’ya gitti.

Önce Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde afiş ve couture, akabinde Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimi aldı. İsviçre, Almanya ve İtalya’daki müzeleri gezdi ve Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirdiği Berlin’de kalmaya karar verdi. Mualla burada başarılı resimler, tasarımlar ve moda çizimleri yaptı. Çizimleri Alman dergileri tarafından kabul gördü. Almanya’da iken babasının maddi durumu kötüleşip ona para gönderemeyince, Mısır Hidivi Abbas Halim Paşa tarafından maddi olarak desteklendi. Ancak Almanya’nın bohem atmosferi onu içine çekti ve alkolik oldu. İlk olarak 1928’de Almanya’da alkol bağımlılığı nedeniyle tedavi görmek zorunda kaldı. Tedavisinin ardından Türkiye’ye dönerek resim öğretmeni oldu. Uzun süre öğretmenlik yaptı. Gazeteler, dergiler için yazılar yazarak, eskizler yaparak, sahne kostümleri çizerek ve kitap resimleyerek geçimini sağladı. İstanbul Şehir Tiyatrosu sopranosu Semiha Berksoy’a olan ilgisi nedeniyle de Beyoğlu semtine taşındı. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenen “Lüküs Hayat”, “Deli Dolu”, “Saz Caz” gibi operetlerin kostümlerini çizdi. İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun Yeni Adam dergisindeki yazılarını resimledi. Aynı dergide dönemin sanatçılarının portre tasarımlarını ve karikatürlerini yayımladı. Bir yandan da resim yapmaya devam etti. 1934 yılında suluboya resim ve desenlerinden oluşan ilk sergisini açtı.

Fikret Mualla: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri

Sanat tutkunu Salah Cimcoz, İstanbul zamanlarında Moda’daki yalısında Fikret Mualla’ya rahat bir çalışma yeri tahsis etti. Burada Mualla hem resim çalışmalarını sürdürüyor hem de Cimcoz’un çocuklarına resim dersleri veriyordu. Bu çocuklardan bir tanesi de ilerleyen dönemlerde Cumhurbaşkanı olacak Fahri Korutürk’ün eşi Emel idi. Mualla bir gün sarhoşken Salah Cimcoz ile arasında çıkan bir tartışma üzerine konağa giderek üzerinde çalıştığı tüm portreleri yok etti. Dev bir panoda toplu halde portrelerini çizmekte olduğu devlet büyükleri hakkında uygunsuz sözler sarf eden Mualla, bu sözlerinden ötürü soruşturmaya maruz kaldı ve bu olay hayatı boyunca peşini bırakmayacak olan polis fobisinin de başlangıcı oldu.

Bu olayın akabinde tekrar alkol bağımlığı artan ve psikolojik sorunlar yaşamaya başlayan Mualla’nın 1937 yılında yaşadığı bir olay ise bu fobiyi daha da travmatik bir hale getirdi. Bir akşam Beyoğlu’ndaki Degütasyon Lokantası’nda içerken gözü duvardaki Atatürk portesine takılan Mualla, portrenin resim kalitesini beğenmediğini söyleyip yüksek sesle küfredince, lokantadaki müşterilerden biri sanatçının sözlerini yanlış anlar ve Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesiyle polis çağırır. Mualla o geceyi karakolda geçirir. Yıllar sonra Hıfzı Topuz’a o geceyi anlatırken polisten dayak yediğini, falakaya yatırıldığını ve Atatürk’e hakaret dışında Almanya geçmişi ve Almanlara olan sempatisinden ötürü Alman casusu olarak itham edildiğini de anlatacaktır. Bedri Rahmi Eyüboğlu ile Fikret Adil o dönem araya girerek başkomiseri Fikret Mualla’nın akıl hastası olduğu ve Bakırköy Hastanesi’nde müşahede altına alınması gerektiği konusunda ikna eder. Bunun üzerine dokuz ay Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde, dönemin meşhur doktoru Mazhar Osman’ın hastası olarak tedavi gören sanatçının o günlerde hastanedeki en yakın arkadaşı alkol tedavisi gören Neyzen Tevfik olmuştur.

Bu dönemde babasını yitiren Mualla’nın, yüklü bir mirasın da varisi olmasıyla paranoyaları iyice arttı. Bu korku dolu süreç, sonunda bir sanat dostu avukatın da yardımı ile son buldu ve Mualla dokuz ayın sonunda taburcu olup varlıklarını sattıktan sonra Paris’e taşınmaya karar verdi. Gitmeden önce Abidin Dino’nun isteği üzerine 1939 Uluslararası New York Fuarı’nda Türkiye pavyonunda sergilenmek üzere İstanbul’la ilgili otuz kadar resim yapan sanatçının bu çalışması şehre vedası niteliğindedir.

Fransa’ya gittiğinde Edvard Munch ve Wassily Kandinsky gibi ressamların temsilcisi olduğu dışavurumculuk (ekspresyonizm) gündemdeydi. Fikret Mualla da bu yaklaşımdan etkilendi. Paris’te kısa bir süre eğlenceli, lüks bir hayat yaşayan sanatçı, İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve Fransa’nın işgali ile birlikte zor günler yaşamaya başladı. Öyle ki, o zamanlar günlük ihtiyaçlarını karşılamak için resimlerini değerinin altında sattığı söylenir. Alkol, polis fobisi ve vatan hasreti nedeniyle yaşadığı sorunlar nedeniyle Mualla birkaç kez daha hastaneye kaldırıldı. Mualla, sorunlarını resim yaparak ve içerek aşmaya çalışıyordu. 25 yıl boyunca eserlerini hiçbir yerde toplu olarak sergilemedi. O tarihe kadar eserlerini satın almak isteyenler onu Paris kafelerinde buluyor ve genellikle tabloları uygun fiyata satın alıyorlardı. Hastanede kaldığı süre boyunca resim yapmaya devam etti. Bu süreçte onu yalnız bırakmayan Dina Vierny, ona sık sık resim malzemesi getiriyordu. Bu resimler birkaç ay sonra Vierny’nin “Galerie Dina Vierny” adındaki sanat galerisinde sergilendi. Sergi çok başarılı olmasına rağmen Mualla Vierny’nin sattığı resimlerinden hakkını alamadı.

Vierny 1955 yılında elindeki Fikret Mualla resimlerden oluşan ikinci bir sergi daha açtı. Sanat camiasının aldığı bu son darbe ile iyice dibe sürüklenen Mualla, 1956 yılında yeniden akıl hastanesine yatırıldı.

İlk kişisel sergisini iki resim simsarı düzenledi. Sergide eserleri büyük ilgi gördü ve hepsi satıldı. Ressamlar söz verdikleri parayı vermeyerek onu dolandırdılar ama bu sergi sanatçıyı Paris sanat camiasında daha da büyük bir üne kavuşturdu ve onun “Paris’in Ressamı” olarak anılmasını sağladı. Burada birçok ünlü sanatçıyla tanıştı ve Picasso’nun dikkatini çekti. Mualla, Paris temalı resimler yapmaya devam etti ve giderek daha da ün kazandı. Eserleri koleksiyoncular tarafından toplanmaya başlandı. Ama düzenli bir hayat kuramadı. İki yıl sonra ikinci sergisini açtı ancak sergiden sonra bir kez daha hastaneye kaldırıldı. Aynı dönemde, resimlerinin sürekli alıcısı olan Madam Fernande Angles ile tanıştı. 1962’de felç olan sanatçının bakımını Madam Angles üstlendi ve onu bir bakıcı eşliğinde Reillanne’deki çiftliğine getirdi. 1967’deki ölümüne kadar bu çiftlikte Madam Angles için birçok eser üretti.

Mualla dünyadaki son günlerinde yazdığı bir mektubunda hayatını şu sözlerle özetlemiştir:

Bence her sanatkâr sıkıntı çekmeli, ızdırap duymalı, aç kalmalı… Ondan sonradır ki, yaşamının tadını almalı! İnsan ellisinden sonradır ki, rahatını, sağlığını arar ve düşünür oluyor. Benim alınyazım böyle imiş!.. Hayatım, sefaletle, mücadele içinde geçti. Şimdi bu sakin köyde, huzurlu, tek başına yaşayışa boyun eğiyor ve Tanrı’nın kaderime verdiği son mühleti bekliyorum… Bundan başka hiçbir projem yok! İddiasızım… Bizler cihanın her türlü ahvalini gördük. Hayatın çeşitli zevklerinden pek azını tattık. Bugün dilimizde maziyi yadetmekten, fırçamızda eser-i marifetten başka ne kaldı?

FİKRET MUALLA

Mualla 1967 Mayıs’ında sinir krizi geçirdikten sonra bir kliniğe yatırıldı. 20 Temmuz 1967’de ölü bulundu ve Paris’te isimsizler mezarlığına defnedildi. Cenazesi vasiyeti üzerine 1974 yılında bir zamanlar ondan resim dersleri almış olan Salah Cimcoz’un kızı ve dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün eşi Emel Korutürk aracılığı ile Türkiye’ye getirtildi ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.

Ölümünden sonra müzayedeye çıkarılan resimleri Türk Devleti tarafından satın alındı ve Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nde bir Fikret Mualla Salonu kuruldu. 1976 yılında Ankara’da onun adına arkadaşları, akrabaları ve çeşitli koleksiyonlardan topladığı yüz on sekiz tablonun yer aldığı bir sergi düzenlendi. Günümüzde eserlerinin çoğu özel koleksiyonlarda yer almakta ve retrospektifleri, başta İstanbul Modern olmak üzere uluslararası alanda tanınan birçok modern ve çağdaş sanat müzesi tarafından yürütülmektedir.

Fikret Mualla’nın Sanat Yaklaşımı

Fikret Mualla: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri

20. yüzyıl Türk asıllı avangard ressam Fikret Mualla, dışavurumcu ve fovizm akımından etkilenen ve temalarını Paris sokak yaşamına, kafeler ve sirkler gibi sosyal toplantılara odaklanan eserleriyle adını sanat dünyasına altın harflerle yazdırmış olsa da onun resim yapma aşkının altında aslında mutlu olmak ve her şeyi unutmak için resim yapan çocuk ruhlu bir adam yatıyor. Bu nedenle sanat dünyasındaki çeşitli akımlardan etkilenmemiş, sezgileri doğrultusunda resimlerinde kendi tarzını oluşturmuş ve lirik resimler üretmiştir. Huysuz, tavizsiz kişiliğini ve mutsuz yaşamını resimlerine yansıtmamış; aksine yaşama sevinciyle dolu resimler yapmıştır. Şehir manzaraları çizmeyi seven Mualla, İstanbul ve Paris’in insanlarını, sokaklarını, kafelerini, sirklerini, genelevlerini ve balıkçılarını resimlerine entegre etmiştir. Renklerle oynamayı seven sanatçının Henri Matisse’in renk kullanımından çok etkilendiği bilinmekle birlikte hayatının büyük bir bölümünün geçtiği Paris’te Türk resminin önemli bir temsilcisi olmuş ve o şehrin sınırsız sanat ortamına kendini kabul ettirmiştir.

Resimlerini genellikle guaj boya kullanarak renkli fon kağıtları üzerine yapan sanatçı ayrıca resimlerinde suluboya ve pastel malzemeleri sıklıkla kullanmıştır. Düşünülenin aksine Mualla’nın nevi şahsına münhasır tekniğini taklit etmek oldukça zordur. Bu zorluk sanatçının fırça darbelerinde kullandığı naif ve içgüdüsel duyumdan kaynaklanır.

Fikret Mualla: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri

Daimi olarak ruhsal çalkantılar yaşayan Mualla iç dünyasını veya ruh halinin derin izlerini resimlerinde pek dışavurmaz. Genellikle resimlerinde genellikle kişiliğinin detaylarını gizlediği canlı renkleri kullanır.

Paris sanat ortamında tanınırlığı biraz zaman alan Mualla’nın eserlerinin Picasso tarafından övüldüğü, ayrıca Mualla’nın tablolarından bir tanesini satın alıp, bir eserini de Fikret Mualla’ya hediye ettiği ve hatta Mualla’nın bu anlaşmayı bir şişe rakı karşılığında yaptığı söylenmektedir.

Fikret Mualla’nın öne çıkan eserleri arasında “Oturan Adamlar”, “Kafe”, “Marsilya’da Bir Kafede Fransız İşçiler”, “Haliç ve Süleymaniye Camii”, “Paris’te Bir Sokak”, “Baloncu”, “Balıkçı” gibi onlarca eser sayılabilir.

Fikret Mualla’nın Bugüne Kadar Hiç Görülmemiş Eserleri Simavi Ailesi’nin Sanat Koleksiyonu İle Satışa Çıkıyor!

Hürriyet’in eski sahibi Erol Simavi’nin ardından eşi Belma Simavi’nin vefat etmesiyle ailenin sanat koleksiyonun satışa çıkarılmasına karar verildi. Fikret Mualla’nın bugüne kadar hiçbir yerde görülmemiş tablolarının da arasında bulunduğu ve sanatçının çok nadir rastlanan eski dönemlerini de içeren koleksiyondan oluşan seçki, 9 – 17 Eylül tarihleri arasında Antik Palace’ta sergilendi ve sergide yer alan tüm eserler 18 Eylül Pazar günü Artam tarafından düzenlenen müzayede ile açık artırmaya sunuldu.

Fikret Mualla’nın Öne Çıkan Eserleri

Caz Orkestrası

Fikret Mualla: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri

Mualla’nın “Cazcılar” temalı eserlerinde resmettiği siyahi müzisyenlerin, çoğunlukla mavi, mor ve yeşil fonlar üzerine çalışılmış olduğunu fark ederiz. Çoğunlukla ahenk içersinde, coşkulu bir müzikal ortam yakalanmış olup, adeta yaşam sevinciyle doludur.

Desen ve gözlem konusunda bir hayli tecrübeli olan Mualla, bu siyah/pembe tenli, kırmızı/ mor dudaklı, genellikle beyaz gömlekli, siyah veya koyu renk giysili müzisyen gruplarının çaldıkları müziği yansıtan ritmi büyük bir ustalıkla yakalar. Trombonların, klarnetlerin, saksafonlarda tercih ettiği canlı tonlar resimlerinin albenisini arttırmakta ustalıkla kullandığı renk odaklarıdır. Sanatçının caz serileri seyirciyi adeta 50’li yılların Paris’ine, kaberlerin pik yaptığı döneme götürür.

Kağıt Oyunu

Fikret Mualla: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri

“Kâğıt Oynayanlar” serilerinde birbirinden tamamen farklı insan gruplarının bir masa etrafında ‘kumar tutkusu’ ortak paydayısla bir araya gelişini konu alıyor Mualla. Sanatçı burjuva sınıfının oyun oynamaktan aldığı hazzı, kumar düşkünlüğünü burunlarının diplerine kadar çektikleri ikonik iskambil kağıtları aracılığıyla hicvederken, öte yandan yuvarlak ışıklar, renkli düz arka planalar ve masaya dağılmış kağıtlarla çarpıcı ve zıt olan ögelerle görsel bir denge kuruyor.

Bar

Fikret Mualla: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri

Bar ve Bistrolar serileri Mualla’nın en önemli temalarından; zira bu mekânlar onun müdavimi olduğu, her ayrıntısını en ince noktasına kadar bildiği yerler… Öyle ki, parasız kaldığı zamanlarda bar ve bistro sahiplerine birkaç kadeh içki karşılığında tablolarından sattığı biliniyor. Bu eserde de net bir şekilde görebileceğimiz gibi yine cesur bir arka fon, güçlü bir renk harmonisi beraberinde bar tezgahlarını bir simge olarak kullanarak kalabalık sosyal gruplar arasındaki duvarın altını çizerken, ayrıca onları birleştiren ‘mekan’ algısının da altını çiziyor.

Moulin Rouge’un Önündeki Zarif Kadın

Fikret Mualla: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri

Mualla’nın Parislileri günlük koşuşturma içinde tasvir eden eserleri, onun en beğenilen ve ilgi gören eserleri arasındadır. Muhteşem bir renk ve kurgu zenginliği içerisinde her yaştan, her Türk ekonomik sınıftan ve farklı kılıktaki insanlardan oluşturduğu bu dengeli harmoni içerisinde burjuvalar, baloncular, top oynayan çocuklar, köpeklerini gezdiren şık kadınların oluşturduğu sakinlerini görüyoruz Paris sokaklarının sakinlerini görüyoruz.

Annesi ile çok yakın bir ilişkisi olan ancak onu talihsiz bir şekilde erken yaşta kaybeden ve burumdan kendisi sorumlu tutan Mualla, resimlerinde kadın ve çocuklar bir hayli çok kullanır. Birçok resminde anne ve çocuk imgesi işlenmiştir. Bu resimde de elinde balon tutan neşeli çocuklar vardır. Balonlar onun için bir anlamda nostaljik bir araçtır, çocukluğunun geçtiği zamanlara uzanan bu balonlar onun İstanbul ile kurduğu bağlantı niteliğindedir.

Mualla’nın sokaklarda gözlemlediklerini ilginç kurgular ve çok değişken yaratıcı renk armonileri ile olabildiğine hızlı bir eskiz ile çalıştığı söylenir. Özellikle son yıllarında resimlerine günde yarım saat ile kırk beş dakika ayırdığı ve bu kısa süre içerisinde son derece hızlı eserler ürettiği bilinmektedir.

Merve Yıldız
Merve Yıldız
editörün tüm yazıları