Londra'nın En İyi Restoranları

Yazı Boyutu:
Zamansız şehir Londra’da gastronomik bir tura çıkıyoruz. Uzakdoğu’dan Güney Amerika’ya, dünya mutfağının en güzel örneklerini bulabileceğiniz bu şehirde sayısız favorimiz içinden en iyi restoranları derledik.
Dünya’nın her yerinden, farklı millet ve kültürlerden insana ev sahipliği yapan, sanat, gastronomi, moda gibi birçok alanda merkez haline gelmiş Londra; lüks, deneyimsel, salaş, yerel her türlü zevke hitap edecek restoran seçenekleriyle kozmopolit ruhunu bu alanda da yansıtıyor. Hem klasikleşmiş restoranları hem de sürekli yenilenen yemek sahnesiyle bu şehir, gastronomi severlerin kalbini çalmayı başarıyor. Uluslararası düzeyde üne kavuşmuş birçok şefin hazırladığı menüleri başka hangi şehirde bir arada bulabilirsiniz? Sadece mideye değil yaratıcılıklarıyla ruha, yüksek tasarım anlayışlarıyla da göze hitap eden, her duyunuzu harekete geçirecek temalarıyla Londra restoranları sizleri dünya turuna çıkaracak. Modern zamana ayak uydurarak yeşil, ekolojik, vegan, glutensiz yeme ve yaşam biçimlerine de uyan seçenekleriyle sizi deneyime açık olmaya davet ediyor.
Core, Nothing Hill

Üç Michelin yıldızı sahibi şef Clare Smyth yönetimindeki Core, açıldığı günden beri doğal, sürdürülebilir yemekler servis etmek amacıyla hareket etmektedir. İngiltere’deki lokal üreticilerden mevsime uygun, organik yetiştirilmiş malzemelerle, sebze ağırlıklı hazırlanan menüsü ile açıldığı günden beri Michelin yıldızı ve daha birçok ödüle layık görüldü. Şık ve bir o kadar da sade, sakin tasarımı, yine aynı etik ile tasarlanmış yedi tabaklık tadım menüsü ve destekleyici, geniş şarap menüsü ile oldukça tazeleyici bir deneyim yaşatıyor.
The Princess Royal, Notting Hill

The Princess Royal, Londra’nın en yeni favorilerinden. Şef Ben Tish, Akdeniz esintili menüsü, rahat-şık tasarımı bu pub’ı klasiklerden ayırıyor. Yeşillikler içindeki, camların arkasındaki arka bahçesiyle de Londra’da pek sık rastlanmayan açık alanda yemek keyfi çıkarmanızı sağlıyor. Notting Hill ve Kensington bölgesinin şık lokal kitlesine burada rastlayabilirsiniz. Menüsündeki “çiğ balık bar”, portakal aromalı kırmızı karidesler, taze burratası ve Floransa usulü et paylaşmak için ideal. Ama yemeğinizin ve hatta gününüzün yıldızı karamelli puding olacak.
Lyle’s, Shoreditch

Noma’nın eski şefi James Lowe tarafından yönetilen mutfağı ile Lyle’s, Shoreditch’te eski Lipton fabrikasının binasına açıldı. Beyaz ve naturel tonların hakim olduğu sakin dekorasyonu mekana İskandinav bir hava da katıyor. Ağıza olduğu kadar göze de hitap eden, renklerin dans ettiği tabakları ruhunuzu da doyuracak. Taze sashimileri sevenlerinin gözdesi.
The Clove Club, Shoreditch

Açıldığı yıldan beri her sene “Dünya’nın En İyi 50 Restaurantı” listesine giren The Clove House, 2013’ten beri Shoreditch Town House’ta hizmet veriyor. Büyük camlarından içeri süzülen ışık ve mavi-beyaz tasarımı müşterilerine huzurlu bir atmosfer sağlıyor. “Cool kalabalık” müşteri kitlesiyle genç ve dinamik bir akşam yemeği deneyimi sunuyor.
Din Tai Fung, Soho

Tayvan mutfağının dünya çapındaki temsilcisi Din Tai Fung, ABD’den sonra Londra’daki şubesiyle de adından söz ettiriyor. 1947 yılında, Çin’den Tayvan’a göç eden Din Tai Fung’un bir göçmen olarak cebindeki son parayla açtığı küçük dükkânın dünya çapında bir zincire dönüşebileceğini kim bilebilirdi? Buharda pişen ünlü mantılarının yanı sıra el emeği ve büyük bir ustalıkla hazırlanmış birçok Çin ve Tayvan lezzetini burada tadabilirsiniz.
Gauthier, Soho

Dünya’nın ilk Michelin yıldızlı vegan tadım menüsüne sahip restoranı Gauthier, deneyimsel yaklaşımı ile misafirlerini şaşırtıyor. Şef Alexis Gautier, Fransız mutfağını hayvan kullanmadan yapabildiği için çok mutlu olduğunu söylüyor. Mevsimsel ürünlerle değişen menüsünde kömür havyar, pırasa kroket, çiçek domates gibi birçok alışılmadık ürün et ürünlerinin yerini fazlasıyla dolduruyor.
Hakkasan, Soho

Artık İstanbul’dan ve Bodrum’dan da tanıdığımız dünyaca ünlü fine dining zinciri Hakkasan’ın doğduğu şubesi Mayfair, Michelin yıldızlı Çin yemeği yemek için vazgeçilmez bir nokta. Mottoları ise zarafet, enerji ve inovasyon. Geleneksel Çin mutfağı teknikleriyle kaliteli malzemeler kullanılarak oluşturulan tabaklardaki modern dokunuş ise Hakkasan’ın öne çıkmasını sağlıyor. Aynı şekilde iç tasarımındaki Uzak Doğu esintilerinin modernizmle buluşması da oldukça çekici bir atmosfer yaratıyor. Bir de buna özenle seçilmiş DJ playlisti eklenince akşam yemeği bir deneyime dönüşüyor.
Yauatcha, Soho

Dim Sum, kokteyller, Uzak Doğu’dan gelen çay çeşitleri ve Avrupa fırın ürünlerine fine dining yaklaşımıyla Yauatcha, Kanton mutfağını modern bir yorumla sunuyor. Açıldığından beri oldukça övgü topluyor ayrıca Michelin yıldızı da dahil olmak üzere birçok ödüle sahip. Soho’da Çin mutfağının modern yüzünü temsil ediyor ve misafirleri müdavime dönüşüyor. Menüdeki Venoise Puff ve Trüflü Deniz Mahsüllü Dim Sum favorilerimizden.
Cicchetti, Piccadilly/ Covent Garden

“Cicchetti” İtalyanca ekmek üzerinde servis edilen minik atıştırmalıklara denir. Bu restoran da şık fakat İtalyan rahatlığındaki dekorasyonuyla size Venedik usulü cicchetti’leri servis ediyor. Gün boyu alabalık masalarda sohbete eşlikçi paylaşımlık İtalyan lezzetleri sipariş edebilirsiniz.
Chiltern Firehouse, Marylebone

Ünlülerden kraliyet ailesine, Londra’nın ve hatta dünyanın jet setinin favorilerinden Chiltern Firehouse, oteli ve restoranıyla hizmet veriyor. İçinizi ısıtacak iç mekân dekorasyonunun yanı sıra gün içinde İngiliz tarzında döşenmiş bahçesinde de yer bulabilirsiniz. Amerikan mutfağının izlerini de hissedeceğiniz contemporary lezzetler Şef Richard Foster tarafından hazırlanıyor. Yan masanızda Joan Collins veya Alicia Keys ile karşılaşabilirsiniz.
Meraki, Marylebone

Tazeleyici ve hafif lezzetleriyle Meraki, Londra’nın ortasında bir Ege molası. Deniz mahsülü ve sebze ağırlıklı menüsüyle aklınıza kazınacak lezzetler tadabilirsiniz. İç baklalı ahtapot, deniz tarağı ceviche ve Makaroni Meraki’nin favorilerinden. Eşlikçi olarak kokteyl menüsüne de göz atmayı unutmayın. Ayrıca kahve tonlarındaki loş ve şık atmosferi ilerleyen saatlerde DJ eşliğinde hareketleniyor.
Isabel, Mayfair

Farklı farklı birçok Güney Amerika ve Akdeniz mutfağı öğesinden esinlenerek hazırlanmış menüsü, uzman miksolojistlerin hazırladığı kokteylleri ile Isabel, 2017’de açıldığından beri Mayfair ve Londra’nın “it” mekanlarından biri. Beaux-Art etkisinde yapılmış binasının taşıdığı miras ile tarz ve zevk sahibi olmanın varoluş temellerinde olduğunu söylüyorlar. Etrafınızı çevreleyen altın rengi duvar kağıdı, ayna barı ve bakır parlak avizeleriyle Mayfair’in lüks ve şık havasını korurken buna Latin ve Akdeniz’in sıcaklığını, mizacını ve gösterişini katıyorlar. Mevsime göre değişen menüsü tamamen taze, sezona uygun malzemelerle hazırlanıyor. Geç bir akşam yemeğinden sonra eğlenceye devam etmek istiyorsanız alt katta Dj eşliğinde oluşan hareketli atmosfer sizi bekliyor. Kuşkusuz şehrin en tarz restoranlarından biri olan Isabel, pazar günleri de misafirlerine canlı Latin Amerika müziği eşliğinde brunch sunuyor. Küba’nın dünyaca ünlü grubu Septeto Santiaguero and Sur Caribe burada her pazar misafirlerle buluşuyor. Akşam saatlerine kadar pazar gününüzün keyfini bu enerjik ortamda çıkarabilirsiniz.
IT London, Mayfair

Londra’nın yeni açılmış bir diğer “it” restoranı da adı gibi IT London. İbiza, Tulum, Mikonos gibi dünyanın parti merkezlerinden sonra IT artık Londra’da. Kurucusunun ise bir vizyonu var; kozmopolit noktalarda, modern tasarlanmış mekanlarda, özenle hazırlanmış müzik listeleri eşliğinde Akdeniz mutfağının en iyi örneklerini sunmak. İki Michelin yıldızlı Şef Nino Di Costanzo IT London’ın menüsünü hazırlarken hem İtalyan mutfağının en klasik tabaklarını hem de bunların modern füzyonlarını eklemiştir. Hem mutfağı hem atmosferiyle şu anda Mayfair’in en hareketli ve gözde eğlence mekanlarından birini kaçırmayın.
Kitty Fisher’s, Mayfair

18’inci yüzyılda yaşamış bir hayat kadınından adını alan, bir Mayfair klasiği olan Fisher’s, sıcak ve mütevazi havasıyla hâlâ Londralıların favorisi. Tarihi Shepherd Market’ın içinde eski klasik bir Londra evinde, Fransız bistrosu tarzında döşenmiş iç mekanı, sarı loş ışığı ve içinizi ısıtacak tabakları ile kendinizi ev konforunda hissedeceksiniz. Mayfair’in şatafatından uzaklaşırken aynı zamanda semtin yüksek kalite anlayışını her tabağında ve servisinde koruyor. Burada İngiliz mutfağının en lezzetli modern uyarlamalarını bulabilirsiniz.
Scott’s, Mayfair

Tartışmasız Londra’da deniz ürünlerinin ve balığın en iyilerini bulabileceğiniz yerlerden biri Scott’s. Londra’nın en eski beş restoranından biri ve hâlâ iş insanlarının, ünlülerin ve moda dünyasının favorilerinden. Ian Fleming’in meşhur çalkalanmış Martini siparişinin bile bu barda olduğu söyleniyor. Tarihi olarak Londra yemek sahnesinin önemli noktalarından biri olan Scott’s, büyük şampanya ve oyster barı, denizin mavisini aklınıza getirecek tasarımı ve Mayfair’in en ironik sokaklarından Mount Street’i izleyebileceğiniz kapı önündeki masalarıyla servis vermektedir. Sashimileri, oyster seçenekleri ve daha bir sürü seçenek arasında kalırsanız paylaşımlık deniz ürünleri tabağını sipariş etmenizi tavsiye ederim. Limonlu Madeleines kurabiyelerden ise yanınıza da almak isteyeceksiniz.
Dinings SW3, Chelsea

Şef Masaki’nin içeri giren herkese sunduğu ilk şey iç ısıtacak Japon misafirperverliği. Oldukça ilgili servis ekibi sizi evinizde gibi hissettirecek. Mottoları ise “home from home”. Chelsea’de bir ara sokakta mütevazi bir şekilde köşede sizi bekleyen Dinings SW3, sadece lezzetiyle değil tavrıyla da kendini klasik Londra restoranlarından ayırıyor. Sushi Bar’da oturup yetenekli şefleri hayranlıkla izleyebilir, ya da yeşilliklerle çevrili arka bahçesinde yemeğinizin ve ya özenle hazırlanmış kokteylinizin tadını çıkarabilirsiniz. A-la -carte menüsünün yanı sıra günlük çıkan menüsü de sizi şaşırtabilir. Geniş şarap ve sake seçkisi de yemeğinize güzel bir eşlikçi.
Claude Bosi at Bibendum, South Kensington

Adını Michelin’in şişmiş lastik adamından alan Bibendum, önünüzden geçtiğinizde mutlaka kafanızı çevirtecek, hayranlık bırakacak ikonik Michelin binasında Claude Bosi yönetimindeki mutfağı ile hizmet vermektedir. Binanın birinci katında hizmet veren restoranın amacı misafirlerine tabaktan çok bir yemek deneyimi sunmak. Mavi mozaik duvar süslemeleri, büyük pencerelerinden süzülen ışık ve sade dekorasyonuyla ferah ve bir o kadar da şık bir atmosfer sağlıyor. Malzemeleri tek tek tadabilecek basitlikteki lezzetleri şefin ustalığı ile öğlen, a-la-carte ve mevsimsel menüsünde bulabilirsiniz.
NOT: Giriş katındaki çiçekçiyle çevrelenmiş Oyster Bar da keyifli bir öğle saatinde belki de Chelsea’de geçmiş yorucu bir alışveriş turuna mola olarak ya da sadece günün keyfini çıkarmak adına kaçırmamanız gereken bir durak.
The River Café, Fulham

Thames Nehri’nin kenarında, yeşil bahçesindeki oturma alanıyla, taze ürünlerle günlük değişen menüsüyle kurucu ortakları ve şefleri Rose Grey öldüğünden beri Ruth Rogers tarafından işletilmekte. Eski bir yağ fabrikasında 1987 yılından beri hizmet veren The River Café turistlerin olduğu kadar yerel halkın da favorileri arasında. Dönem dönem birçok ünlü şefe el sahipliği yapmış restoran 1997 yılında Michelin yıldızını kazandı. Mideniz bu leziz, taze İtalyan mutfağından tabaklarla dolarken ruhunuz da Thames Nehri’nin sakinleştirici manzarasıyla beslenecek. Yabani mantarlı risotto, taze peynir ve şarküteri tabakları ve kendilerinin hazırladığı gelato ve sorbeler aklınızı başınızdan alacak.
Londra’da Geleneksel 5 Çayı İçebileceğiniz İkonik Yerler
Art Afternoon Tea at The Rosewood, Holborn

Holborn’da yer alan The Rosewood Hotel’in Aynalı Odası’nda şehirdeki güncel sergilerden esinlenilerek Pasta Şefi Mark Perkin tarafından tasarlanan geleneksel beş çayının modern esintilerle tasarlanmış menüsünün tadını çıkarabilirsiniz. Aynalı tavan ve duvarları, klasik-modern dekorasyonu ile saatlerce keyif çıkarabileceğiniz, uzun sohbetler edeceğiniz akşam üstünün şef, artistik dokunuşlarıyla rengarenk sanat eserleriyle unutulmaz bir deneyime çevirecek. Salvador Dali’den Yayoi Kusama’ya birçok sanatçı size, bu deneyiminizde eşlik edecek. İnternet sayfalarından güncel temalarına göz atmayı unutmayın.
Claridge’s, Mayfair

Mayfair’in lüks ve şık hayatının sembolü, hayranlık bırakacak binası ile Claridge’s Hotel’den daha ikonikleşmiş bir beş çayı düşünülemez. Bu geleneksel İngiliz ritüeline ünlü Fransız pastacılığının lezzeti dokunuyor ve karşı koyulamayacak lezzetler çıkıyor. Klasik tuzlu sandviçlerle başlayan ziyafet mevsimsel meyvelere göre değişen “petit-four”larla devam ediyor. The Foyer & Reading Room, Art Deco havası, ortadaki devasa çiçek aranjmanı ve eşlik eden yaylı çalgıların sesi ile bir saray odasını andırıyor.
The Diamond Jubilee Tea Salon at Fortnum and Mason, Piccadilly

Çay deyince 300 yılı aşkın bir süredir hizmet veren bu zamansız çay salonu içeri girdiğiniz anda size gerçek bir İngiliz deneyimi yaşatıyor. Bu tarihi salonda arka plandan gelen piyano sesi ise kendinizi Buckingham Sarayı’nda hissettiriyor. Kraliçenin bu yıl kutlanan Diamond Jubilee yılına özel hazırlanmış, vejeteryan ve glutensiz seçenekleri de olan yüksek sunumlarda hazırlanmış mini sandviçler, ünlü İngiliz muffinleri ve günlük değişen kek masasıyla klasik İngiliz beş çayının tadını çıkarın. Alt kattaki mağazasından da beğendiğiniz çaylardan ve kurabiyelerden bulabilirsiniz.
The Zetter Townhouse, Marylebone

1700’lerdeki sahibi tarafından da büyük partilere ev sahipliği yapmış, kalabalık misafir grupları ağırlanmış bu klasik Londra şehir evi eski ruhunu koruyor ve misafirperver ambiyansı ile sanki yakın bir büyüğünüze misafirliğe gitmişsiniz gibi sıcak ve evinizde hissettiriyor. Üst katındaki odalarda konaklama hizmeti, girişteki salonunda da şömineli bir odada gün boyu yemek ve beş çayı servisi veriyor. Yüksek servislerde ve klasik desenli İngiliz porselenlerinde sunulan küçük sandviçler, İngiliz usulu tuzlu kişler, İngiliz muffinleri başlayan şölen kekler ve tatlı seçenekleriyle devam ediyor. Ayrıca vejeteryan opsiyon da mevcut. Yanına bir kadeh şampanya da ekleyerek akşam üstünüzü hareketlendirebilirsiniz.
Londra’nın En İyi Brunch Mekânları
Bibo, Shoreditch

Londra’nın genç, dinamik ve kucaklayıcı merkezi Shoreditch’te bir yenilik daha. Göz alıcı arka bahçesiyle tanıdığımız, misafirlerini şehirden kaçırıp tropik bir atmosfere sokan Mondrian Hotel’in içinde yer alan Bibo, İspanyol tapaslarını brunch menüsüne ekliyor. Endülüslü Şef Dani García, kendi mutfağının lezzetlerini klasik brunch öğeleriyle karıştırıyor. Poşe yumurtalı paella, Güney İspanya’dan gelen zeytinler ve iberico ile Endülüs’e götürecek Eggs Benedict deneme değer. Brunch menüsüne özel kokteyller de yemeklere ideal eşlikçi.
Nobu, Shoreditch

Shoreditch’te oteliyle de hizmet veren Nobu, pazar günü açık büfe brunchlarıyla da adından söz ettiriyor. Açık mutfağı ve modern Japon tarzı dekorasyonuyla güne dingin ve lezzet dolu bir başlangıç sunuyor. Açık büfesi ise alışılmışın dışında; taze sushi, sashimi ve ceviche seçenekleri sunuyor. Menüden seçebileceğiniz sıcak seçenekler ise Japon ve Peru mutfağının izlerini taşıyor. Çırpılmış yumurta donburi, miso soslu siyah morino balığı ve jalapeño salsalı karnabahar favorilerimizden. Bottomless opsiyonuyla gün boyu sınırsızca istediğiniz kokteyli ısmarlayabilirsiniz.
NoMad London, Covent Garden

Sex and The City’den aşina olduğumuz New York brunch masalarını menüsüne taşıyan NoMad, klasik Manhattan tarzı brunch’ıyla artık Londra’da. Tarihi Magistrates Court’un, şu anda otelin avlusu olarak kullanılan imza cam tavanların altında, Şef Ashley Abodeely’in hafta sonu brunchlarına özel hazırladığı eklektik menüden büyük burritolar, pancakeler ve çıtır baconlar sipariş edebilirsiniz. Günün bu saatlerine özel hazırlanmış kokteyller ve sürahiler de sipariş etmeniz gerekenler arasında.
Granger & Co, Chelsea/ Nothing Hill/ Clerkenwell/ King’s Cross

Hafta sonu önünde bitmeyen sıralar göreceğiniz Granger& Co hem lokallerin hem de turistlerin favorisi. Huzurlu, sakin ve mütevazi havasına lezzet bombası tabakları da eklenince hem brunch hem kahvaltı için ideal bir lokasyon oluyor. Avustralyalı şef Bill Granger’ın memleketinin güneşi, bonkörlüğü ve mütevaziliğinden esinlenerek oluşturduğu bitkisel ürün ağırlıklı menüde hafif tatlılığı ve yumuşak dokusuyla Ricotta Hot Cakes, büyük bir özenle hazırlanmış, lezzeti sadeliğinden gelen çırpılmış yumurtası ve baharatlarla tatlandırılmış, yoğun lezzetiyle mısır mücveri klasiklerinden.
Egg Slut, Nothing Hill

Sokak arabasında Los Angeles’ta yolculuğuna başlayan ve favorilerden olmayı başaran Egg Slut kısa bir süre önce Nothing Hill’de de açıldı. Tempolu Londra hayatına hızlı ama lezzetli bir başlangıç yapmak isteyenler için açıldığı günden beri en uygun destinasyon oluyor. Yumurtanın her hali için lezzetli ve konforlu seçenekleri yenilikçi bir dokunuşla sunuyor. Klasik sosis- yumurta- peynir sandviçleri ise müdavimlerinin şimdiden oluşma sebebi.
Not: Uzun kuyruklardan kaçınmak için Portobello Pazarı’nın kurulduğu cumartesi dışında bir gün gitmenizi öneririz.