preloader

Sağlıklı Aile Yapısı Nasıl Olmalı?

17.01.2022
Sağlıklı Aile Yapısı Nasıl Olmalı?

Yazı Boyutu:

Aile, yalnızca anne-baba-çocuktan oluşan bir birim olarak tanımlanabilir mi? Aile olmak için kan bağı şart mıdır? Aile olmak için orada mutlaka bir anne ve babanın bulunması mı gereklidir? Tüm bu soruların yanıtlarını Uzman Klinik Psikolog ve Aile Danışmanı Şeniz Pamuk sizler için kaleme aldı.

Sağlıklı Aile Yapısı Nasıl Olmalı?

Şeniz Pamuk

Günümüzdeki aile yapılarına bakıldığında, çekirdek ailelerin yanında tek ebeveynli aileleri, eklemlenmiş aileleri, geniş aileyle birlikte yaşayan tek ebeveyn ve çocukları, evlilik bağı olmadan birlikte yaşayan anne-baba-çocukları, evlat edindikleri çocuklarıyla yaşayan aileleri, eşcinsel anne-babalar ve çocuklarını görebiliyoruz. Bu kadar çeşitliliğin olduğu bir ortamda, aile kavramından vaz mı geçmeliyiz yoksa aile kavramını daha farklı bir şekilde tanımlamayı mı denemeliyiz?

“Aile” Olmak İçin Gerekli İşlevler

Sağlıklı Aile Yapısı Nasıl Olmalı?

Ailenin ne olduğunu, kişinin kimleri ailesi olarak gördüğünü belki de kendisine bırakmak gerekir. Ancak, bir insan topluluğunun bir çocuk açısından “aile” olabilmesi için yerine getirmesi gereken işlevler oldukça nettir.

  • İletişim: Aile bireylerinin her zaman kan bağıyla birbirlerine bağlanmış olmaları gerekmediğinden bahsettik. Ancak onları diğer insan topluluklarından ayrı tutacak bir yapıştırıcının da olması gerekir. Bu yapıştırıcı iletişimdir. Aile bireyleri hem kendi iç dünyalarını hem de dış dünyadan gelen etkileri aile ortamı içinde paylaşma rahatlığına sahip olmalıdır.

    • Aile, bize ilk anda bir bütünü çağrıştırsa da aslında kendi içinde bazı alt sistemlerden oluşmuştur. Bu alt sistemler, en klasik anlamda, anne-çocuk, baba-çocuk, kardeşler, karı-koca gibi tanımlanabilir. Değişik yapılarda bu sistemler çeşitlenebilir. Önemli olan her alt sistemin içinde bir paylaşımın ve canlılığın olmasıdır. Kardeşlerin oyunları, karı-kocanın çocukları olmadan yaptıkları etkinlikler, anneanne-torunun kek pişirme ritüelleri gibi.

    • Ailenin hem dış dünyayla hem de kendi alt sistemleriyle arasındaki sınırların ne çok katı ne de fazla geçirgen olması önemli bir detaydır. Aile içinde, hangi bilginin kimlerle, ne ölçüde paylaşılacağı hem sınırları hem de bireyleri korumak açısından önemlidir. Örneğin; aile taşınacaksa, çocuk kaç yaşında olursa olsun, bu bilgiyi çocuğa da vermesi gereklidir. Ancak o hafta sonu anne-babanın arkadaşlarıyla hangi restorana gittiğini çocuğun bilmesi gerekmez.

    • Sırlar, bireyler açısından da aile açısından da çok zorlayıcıdır. Kişinin enerjisinin çok büyük bölümü bu sırları tutmaya, açık vermemeye gider ve sonuç olarak iletişim de sekteye uğrayabilir.

    • Güven duygusu iletişim üzerinden gelişir. Bir aile bireyi bir konuyu paylaşmak istediğinde ona ilgisiz davranmak, dinlemeden çözüm önermek kadar hemen yargılamaya başlamak da iletişimin önündeki engellerdir. Kendilerini anlaşılmamış hisseden aile bireyleri, aile sisteminin dışında çözüm aramaya başlayabilirler. Örneğin; çocuk sürekli arkadaşında yatıya kalmak isteyebilir.

  • Anne-Baba İşlevlerinin Tanımlanması: Annelik ve babalık işlevleri mutlaka ebeveynin cinsiyeti ile bağlantılı olmak zorunda değildir. Ancak bir çocuğun hem şefkate, sarmalanmaya ve koşulsuz sevilmeye hem de otoriteye ve sınırlara gereksinimi vardır. Aile içinde nesil farkının tanınması, anne-babanın rütbelerinin teslim edilmesi, çocuğun çocuk olduğunu kabul etmesi, anne-babanın oluşturması gereken bir zemindir.

Sağlıklı Aile Yapısı Nasıl Olmalı?

  • Birlik: Bir aileyi bir arada tutan, onları özel kılan unsurlar olmalıdır.

    • Bunların en başında değer yargıları gelir. “Bizim ailede akşam yemekleri birlikte yenir. Dürüstlük alınacak sonuçlardan çok daha değerlidir. En önemlisi kişinin elinden geleni yapmasıdır. Hayatta ne pahasına olursa olsun birinci gelmek gerekir” gibi.

    • Her ailenin bir kültürü vardır mutlaka. Ancak bu kültür aile bireylerine ne kadar iyi gelmektedir? Örneğin, “Bizim aile bağımsızlığa önem verir. Herkes istediğini yapmakta özgürdür. Kimse kimseye karışmaz” bakış açısı da bir kültürü yansıtır. “Anca beraber kanca beraber. Fırsat bulduğumuz her an beraber olalım. Anne kuaförde iken baba ve çocuk karşıdaki oyun parkında beklesin, sonra birlikte yemeğe gidelim, oradan da birlikte büyükanneye gidelim” de bir kültürü yansıtır. Burada önemli olan konu, bu kültürlerin aile bireylerinin kendilerini güvende hissetmelerine ve aidiyet duygularına ne oranda hizmet ettiğidir.

    • Bunun dışında paylaşılan etkinlikler, ortak ilgi alanları da birlik ruhuna katkıda bulunur.

  • Yönetim: Aileyi kim yönetiyor? Çocuk mu, ebeveynler mi, büyükanne-büyükbaba mı? Kararlar nasıl alınıyor? Ailedeki görev bölümü nasıl? Göreve ve rol dağılımları adil mi? Bir kişi çok fazla yükün altında eziliyor mu? Çocukların büyümesi ya da aileye yeni bireylerin katılması ya da kayıp gibi durumlarda, aile esneklik gösterip görev dağılımlarını yeniden düzenleyebiliyor mu?

  • Sorun Çözme Becerisi: Aile içinde sorunlar nasıl ele alınıyor? Bireylerin sorunları ya da dış dünya ile ilgili sorunlar aile sisteminde hemen bir sarsıntıya yol açıyorsa, ailenin sorun karşısında direnci yok oluyorsa bu aile bireylerinin aileye olan güvenlerinin azalmasına yol açar. Öte yandan, sorunları reddeden ya da küçümseyen aile yapılarında da bireyler kendilerini güvende hissedemezler. Bunun dışında, aykırı görüş getirmek isteyen bireylerin bu konuda ne kadar rahat oldukları da aile iklimi açısından önemli bir noktadır.

  • Duygusal Ortam: Aile bireylerine ailenin genel iklimi sorulduğunda nasıl yanıtlar verecekleri önemlidir. Sürekli gerginlik yaşanan, paylaşımların kısıtlı olduğu, kimsenin kendisini anlaşılmış hissetmediği bir ev ortamı pek de davetkar sayılmaz. Öte yandan bireylerin alanlarına saygı duyulmayan, herkesin kendini yutulacakmış gibi hissettiği ev ortamları da bireyin dayanma sınırlarını zorlayabilir.

{774411}

Sağlıklı Bir Aileye Sahip Olmanın Yapı Taşları

Sağlıklı Aile Yapısı Nasıl Olmalı?

Peki yukarıda saydığımız, sağlıklı bir ailenin sahip olması gereken özelliklere ulaşmak için olmazsa olmaz yapı taşları nelerdir? Ailenin ana amacı hem her aile bireyinin hem de ailenin bir bütün olarak işleyişinin geliştirilmesi olarak tanımlanabilir. Bu gelişimin sağlanması için ise en önemli yapı taşlarını bağlanma ve özneler-arasılık olarak düşünebiliriz.

Hepimizin bildiği gibi güvenli bağlanma bir çocuğun kendini bakım veren kişinin yanında hem fiziksel hem de psikolojik olarak güvende hissetmesiyle oluşur. Bakım veren kişi çocuğun gereksinimlerine karşı duyarlıdır, en azından bu gereksinimleri doğru olarak anlama niyeti içindedir. Ebeveyn aynı zamanda çocuğun duygusal iniş-çıkışlarına karşı sabırlı ve dayanıklıdır, çocuğun duygusal dışavurumları karşısında bir tampon görevi üstlenmeye hazırdır. Çocuğun duygularını sünger gibi içine almaz, o duygular karşısında alaşağı olmaz, öte yandan o duygular yokmuş gibi de davranmaz. Ebeveyn o duyguların neden ortaya çıktığını, nasıl bir mesaj vermeye çalıştığını çözmeye çalışır ve bu çözümlemeleri çocuğa da aktarır. Anne-babanın çocuk açısından güvenilir bir zemin oluşturduğu ortamlarda, çocuk artık dış dünyayı araştırmaya, keşfetmeye hazırdır.

Her birey bir öznedir ve her bireyin kendine ait duyguları, düşünceleri, niyetleri ve ihtiyaçları vardır. İki özne bir araya geldiklerinde duygularının karşılıklı denge içinde olması, dikkatlerinin aynı noktada olması ve niyetlerinin uyumlu olması özneler arası uyum açısından belirleyicidir. Anlaşılacağı üzere, çocuğun diğer bir özneye ilgisi ancak çevresinde güven veren yetişkinler varsa ortaya çıkabilir. Aksi takdirde, çocuğun temel meselesi kendini fiziksel ve duygusal olarak korumak olacaktır ve çevresindeki diğer bireyleri birer tehdit gibi algılamaya başlayacaktır.

Çocuk Aile Ortamında Bağ Kurma Becerisine Nasıl Sahip Olur?

Sağlıklı Aile Yapısı Nasıl Olmalı?

Bir çocuğun yetiştiği aile ortamı içinde bağ kurma becerisine sahip olması ve karşısındakinin zihnini gözetir bir şekilde büyümesi için ise birtakım gereklilikler vardır.

  • Güven Duyma ve Araştırma: Bebek de anne de zaman içinde birbirlerini daha iyi tanımaya başlarlar. Bu anlayış daha yumuşak ve anlaşılma hissi olan bir zemine oturduğunda bebek artık güven duymaya başlar. Ancak kendini güvende hisseden bir çocuğun merak duygusu geliştireceğini biliyoruz. Diğer türlü, çocuk sadece kendisi için endişelenir ve her bilmediği durumu bir tehdit olarak algılar. Öte yandan korku da sağlıklı bir duygudur ve bebeğin hayatta kalmasını sağlar. Bebek beklemediği bir durumla karşılaştığında, ergen, arkadaşları tarafından zorbalığa uğradığında hemen anne-baba ile onu güvende hissettiren yakınlığı arayacaktır. Böyle bir durumda anne-babanın ulaşılabilir olması önemlidir. Anne-baba-çocuk arasında ayrılık da kaçınılmazdır. Annenin işe başlaması, çocuğun anaokuluna gitmesi gerekir. Ayrılırken dökülen gözyaşı, sevginin bir göstergesi olabileceği gibi korkunun da bir ifadesi olabilir.

  • İlişkilerde Süreklilik – İlişkiye Yatırım, Kırılmalar ve Tamir: Anne-baba-çocuk arasındaki dans her zaman uyum içinde olmayabilir. Kimi zaman adımlar birbirini tutmaz, dans partneri başka bir adıma geçmek isteyebilir ya da canı dans etmek istemez. Çatışmalar, aykırı olma istekleri, başka alanların öncelik kazanması her ailenin içinde her gelişim evresinde sıkça yaşanan durumlardır. Bebek artık süt emmek istemez, çocuk her şeyi kendisinin de yapabileceğine inanır, anne-babanın görüşleri demode bulunabilir. Kızgınlık, hayal kırıklığı, endişe, çaresizlik, umutsuzluk, bıkkınlık son derece olağan duygulardır. İlişkilerde düzensizlik, çatışma ve başarısızlık kaçınılmazdır. Daha önceleri de bahsettiğimiz şekilde, bu duyguların inkârı ya da örtbas edilmesi aile sistemi içinde bir gerginlik yaratır. Bu gerginlik aslında sistemin değişme zamanının geldiğinin bir habercisi gibi de yorumlanabilir. Çocuk hiç desteğe ya da öneriye ihtiyacı olmadığını düşünüyorsa, artık büyüdüğünü hissediyordur. O zaman da yeni kurallar ve yeni sınırlar için yeni bir kontrat gerekmektedir. Çatışmayı bir hakaret ya da nankörlük olarak yorumlamak, karşılıklı uyumlanma becerisine ciddi bir darbe getirir. Artık uyumlanma çabasından çıkılmış, olay bir güç mücadelesine girmiştir. Ebeveynlerin bu ayrılıkları ve çatışmaları nasıl yönettikleri de önemlidir. Gizlice kaçarak mı, açıklayarak mı, kandırarak mı? Çatışmaları yok saymak, öfkenin kötü bir duygu olduğunu düşünmek de ev içindeki kopuşların nedeni olabilir.

{772934}

  • Çocukların Kırılmalar Yaşadığı Diğer Durumlar: Sevgi ve onayı kaybetme endişesi, bedensel zarar görme ve kötü olma korkusu olarak düşünülebilir. Bu korkular, yönetilmesi zor boyuta da gelebilir, sağlıklı bir yetişkin olmanın yapı taşlarına da dönüşebilir. Sevgiyi kaybetmemek adına, tuvaletini bezine yapmaktan vazgeçme, arkadaşlarla buluşmak yerine aile yemeğine katılma olumlu durumlara örnek olabilir. Kötü olma korkusu da kişiyi kendi doğru ve yanlışlarını tanımlamaya yönlendirebilir. Kötü kişi olmanın vicdani sorumluluğunu hisseden bir bireye dönüşmektedir çocuk.

Sağlıklı Aile Yapısı Nasıl Olmalı?

  • Duygunun Karşılıklı Olarak Dengelenmesi: İnsan sosyal bir varlıktır ve her zaman karşısındaki kişinin ne yaptığına duyarlıdır. Bebekler doğdukları andan itibaren cansız nesneler yerine insan yüzüne bakmayı tercih ederler. Bebekler henüz 10 günlük olduklarında dahi, bakım veren kişi değiştiğinde beslenme ve uyku düzenlerini değiştirirler. İlk üç ay içinde ise bebekler, tüm ruh hallerine ve yüz ifadelerine duyarlı hale gelirler. Sevme yetisi de çocuk bir yaşına gelmeden gelişir. Sevme yetisi, bakım veren kişi ve bebek arasındaki alışveriş sonucu ortaya çıkar. Sonuç olarak anne-baba ve çocuk arasında bir alış-veriş başlar. Karşıdaki kişiyi bir özne olarak algılamak ve onun öznelliğine önem vermek, çocuk hangi gelişim aşamasında olursa olsun varolan ve yenilenen bir süreçtir. Hiçbir çocuk bir anda ergenlik dönemine girip bambaşka bir çocuğa dönüşmez. Kurallar yerine ilişki ve iletişimin vurgulandığı ailelerde, ergenlik döneminde de konuları konuşabilmek ve anlaşmalara varmak olanaklıdır. Katı kopuşların yaşandığı durumlar, genellikle gerilimin ya yok sayıldığı ya da değersizleştirildiği ortamlardır.

  • Anlamın Birlikte Oluşturulması: Ailenin tüm bireyleri ya da ikili-üçlü alt grupları arasında kimi zaman çok yakın bağlar oluşabileceği gibi kimi zaman da özerklik arayışı, görüş ayrılıkları ya da farklı yaşam koşulları nedeniyle kopuşlar yaşanabilir. Böyle zamanlarda, olana birlikte anlam vermek, yapılabilecek ve yapılamayacakları tartmak önemlidir. Örneğin, bir çocuğun arkadaşının evinde en istediği oyuncak olabilir ve o nedenle sürekli arkadaşına gitmek isteyebilir, gencin romantik bir ilişkisi başlamıştır ve özel bir alana gereksinim duyabilir, baba işten çıkarılmıştır, eve yeni bir kardeş gelmiştir ya da bir aile bireyi ölmüştür. Çocuk yaşamla ilgili ilk anlamlarını birincil ilişkisinin içinde oluşturur; dünyayı annesinin gözünden algılar. Yeni bir durumla karşılaşan çocuk önce anne-babasının ne yaptığına bakar. Anne, çocuğun yeni bir deneyimine ortak bir ilgiyle, anlayışla, merakla ve kabulle yaklaştığında bunlar çocuğun öznel deneyimlerine dönüşür. İkinci aşamada, çocuk artık kendi anne-babasının dışındaki kişilerle iletişime geçecek ve onlarla kurduğu iletişim biçimleri üzerinden yeni anlamlar oluşturacaktır. Burada anlam oluşturmayı “Demek ki karşımdaki kişi bunu istiyormuş, bunu söylemeye çalışıyormuş, demek ki ben böyle davrandığımda karşımdaki kişi böyle tepki veriyormuş, demek ki annem babama bunu söylediğinde babam da böyle yapıyormuş” gibi düşünebiliriz. Burada önemli olan nokta çocuğun verdiği anlamdan hoşnut kalması değildir. Kendi duygusunu ve tepkisini, o anki duruma uygun hale getirebilmesi ve o durumu anlamaya çalışmasıdır.

  • Bütüncül Bir Kendilik Algısının Oluşturulması: Bütüncül bir kendilik algısının oluşması için, öznel deneyimlerin tutarlı, anlamlı ve süreklilik içeren bir şekilde düzenlenmesi gerekir. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi kendilik algısı katı değildir, yeni deneyimlerle esneyebilir ve değişebilir. Her aile bireyi kendilik algısını zaman zaman yeniden düzenlemeye gereksinim duyabilir. Bu durumda, yaşananların aile bireylerinin katkılarıyla bir öyküye dönüştürülmesi, anlamlı neden-sonuç bağlantıları kurulmasına yardımcı olunması önemlidir.

{774569}

Şeniz Pamuk Kimdir?

Şeniz Pamuk, çocuklarla klinik alandaki çalışmalarına lisansüstü eğitimi sırasında İstanbul Tıp Fakültesi Çapa Çocuk Psikiyatrisi Kliniği'nde başlamış, aynı dönemde bazı okulöncesi kurumlarda da danışmanlık yapmıştır. Lisansüstü eğitimini tamamladıktan sonra, Özel Robert Lisesi Çocuk İnceleme Merkezi'nde iki yıl eğitimci olarak çalışmış, bu sırada Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Birimi'nin kuruluşuna katkıda bulunmuştur. 2010- 2015 yılları arasında Beykoz Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’nda 13-18 yaş arasındaki gençlere yönelik gönüllü terapi çalışmaları yürütmüştür. 2015 yılından beri İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı bünyesinde Suriyeli kadınlara yönelik sanat terapisi grup çalışmalarını yürütmektedir. Çeşitli okullarda ve kurumlarda profesyonellere ve anne-babalara yönelik eğitimler vermeye devam etmektedir. 2017 yılında Türk Psikologlar Derneği’nden WISC-IV eğitimini almıştır. Temmuz 2008' de Özel Beyaz Bireysel Gelişim ve Aile Danışma Merkezi'ni kurmuştur ve halen çalışmalarını bu merkezde sürdürmektedir.

OGGUSTO
OGGUSTO Tüm Yazıları