preloader

She's Mercedes ile İlham Veren Hikayeler: Ebru Şinik

01.07.2020
She's Mercedes ile İlham Veren Hikayeler: Ebru Şinik

Yazı Boyutu:

Mercedes’in ilham veren kadınlardan yola çıkarak oluşturduğu She’s Mercedes platformunun Wellbeing İyi Yaşam Elçisi Ebru Şinik ile sağlıklı yaşam üzerine konuştuk.

Marmara Üniversitesi Almanca Öğretmenliği bölümünden mezun olan Ebru Şinik, 17 yıl boyunca profesyonel iş hayatında üst düzey yöneticilik pozisyonlarında bulundu. 17 yılın sonunda hayattan beklentileri farklılaşınca uzun zamandır düşündüğü bir projenin neticesi olarak Yükselen Çağ adındaki Beden, Zihin ve Ruh Sağlığı Bütünlüğü Merkezi’ni kurdu. Bütünsel Sağlık ve Ayurveda Uzmanı Ebru Şinik, Yükselen Çağ Wellbeing Merkezi’nin kurucusu, lider danışmandır. Bütünsel Sağlık ve Beden-Zihin Tıbbı’nın en güçlü öncülerinden olan ünlü doktor, yazar ve filozof Dr. Deepak Chopra’nın öğrencisi ve California’da bulunan Chopra Center eğitmenlerindendir.

Çok farklı bir kariyerden bugün olduğun noktaya gelmiş bulunmaktasın. Biraz hikayenden bahseder misin?

Tabii, memnuniyetle. Ben İstanbul Menkul Kıymetler Borsası kökenliyim. Borsa oldukça stresli ve benim bedenim stresi kaldıramadı. Solunum sistemimde rahatsızlıklar yaşamaya başladım. Panik atak, depresyonlar… Borsacılığı hayat boyu yapamayacağımı anladım ve sakinleştirici ilaçlar kullanmak yerine koruyucu tıp protokollerini araştırmaya başladım. “İnsanlar binlerce yıldır stresli zamanlarda neler yapıyorlardı?” sorusuyla birlikte hocam Deepak Chopra ile tanışıp meditasyon ve nefes teknikleri eğitimi aldım. Stres, yaşadığım o hastalıklar, anksiyete ve nefes darlıkları için, analitik bir borsacı olarak hayatta hiç yapmam dediğim şeyleri “ya tutarsa” diyerek denedim ve tuttu. Öyle bir tuttu ki, hiç inanmayan ben de bile bu kadar işe yarıyorsa herkeste çalışır diye düşündüm. Onun üzerine California’ya gidip Chopra Center’da bu işin eğitimini aldım ve her şeyden önce bütünsel sağlık ve wellbeing’in geldiğini anladım. Türkiye’ye gelince de Yükselen Çağ Wellbeing Merkezi’ni kurdum. Özellikle pandemi döneminde iyilik, bütünsel sağlık, bağışıklık sisteminin yükselmesi gibi konular artık hepimizi çok yakından ilgilendiriyor.

Pandemi döneminde çok net gördük ki giydiğimiz kıyafetler, gittiğimiz yerler, yediğimiz yemekler çok güzel ama ruhumuza, zihnimize, bedenimize gerekli yatırımı yapmazsak yeni dönem çok kolay olmayacak. Senin güzel bir lafın var: “Genlerimiz kaderimiz değildir.” Yapabileceğimiz çok şey var değil mi?

Kesinlikle. Wellbeing denilince öncelikle şunu söylemek isterim; hiç kimse dünyaya hastalıklarla bir hayat geçirmek için gelmiyor. Genlerimiz yalnızca yatkınlıklarımızı belirler, kaderimizi değil. Çünkü bir genin otuz beş bin tane farklı ifadesi var ve o genin nasıl ifade edeceğini belirleyen şey de genlerimizin üzerindeki gen üstü denen epigenomlarımız. Bunlar, yaptığınız seçimlere göre ifade değiştiriyor. Yani atalarımızdan tabii ki genetik miraslar alıyoruz ama kötü bilgiler içeren genleri pasif hale getirip iyi bilgiler içeren genleri aktif hale getirmek, açmak-kapamak tamamen bizim gündelik yaşamda yaptığımız seçimlerde gizli. O yüzden wellbeing halimizi her zaman yükseltebiliriz. Sabah güne başlayış şeklimiz, gün boyunca duygu durumumuzu belirler. İnsanlar ufak rutinlerin uzun vadede yaşam kalitesini ne kadar yükseltebileceğinin farkında olmadıkları için bu konuya çok eğilemiyorlar. Çünkü herkes çok büyük bir disiplin gerektiğini zannediyor. Oysa sadece ufak ufak rutinleri değiştirmek yeterli. Örneğin, sabah koyu bir kahve ile güne başlamak yerine ılık su içmek ve nefes egzersizleri çalışmak gibi rutinler gen ifadesinde iki saat içinde değişiklik yapıyor. Yaptıkça motive oluyorsun, enerjin yükseliyor, bağışıklık sistemin ve cilt güzelliğin yükseliyor. Hayata farkındalıkla çok daha geniş bir perspektiften bakabiliyorsun.

She's Mercedes ile İlham Veren Hikayeler: Ebru Şinik

Daha sağlıklı yaşamak için ne çok uzun saatler ne de çok büyük paralar vermek zorundayız. Bunların ikisi de olmadan sadece öğrenerek ve adanmışlıkla hayat kalitemizi arttırmak mümkün öyle değil mi?

Kesinlikle öyle. Zaten ben kitaplarımda da bunları yazıyorum. Dünya Sağlık Örgütü’nün tanıdığı üç tıptan biri olan Ayurveda Tıbbı, üç bin beş yüz yıllık bir deneyimden geçmiş. İnsan her zaman insandı. O zaman da bu beden böyle çalışıyordu şimdi de böyle çalışıyor. O yüzden nefes teknikleri, meditasyon, bünye tipine göre beslenme ve hareket etme gibi protokolleri yavaş yavaş gündelik hayatımıza entegre etmeye başlamak hiç de zor olmuyor. Önemli olan, hiçbir konuda obsesif olmayıp her konuda dengeyi yakalamak. Ben her zaman şunu söylüyorum; insan hayal edebildiği her şeyi gerçekleştirme enerjisine ve yeteneğine sahiptir. Tabii ki düşüyoruz ama ben her düştüğümde daha sağlam kalktım. Çünkü hayat iniş ve çıkışlarla dolu. Düştüm diye sürekli yerde mi kalacağım? Kalkacağız ve hedefe kitleneceğiz. Önemli olan niyet ve hedefimiz. Bir diğer önemli şey de; beni ayağımdan çeken insanları yanımda hiç barındırmadım. Hep cesaretlendirip hayallerime inanan kadın arkadaşlarım var. Hemcinslerin birbirine ilham olmasına, birbirine destek vermesine çok inanıyorum ve önemsiyorum. Bu “sisterhood” çerçevesinde de KAGİDER ve TurkishWIN’de üyeliklerim var. Yeter ki birbirimize ilham olalım.

Yarından itibaren neredeyse hiç para ve zaman harcamadan hayatımızı daha kaliteli bir hale getirmek istesek bize vereceğin öneriler ne olurdu?

Wellbeing’i yükselten beş maddeden şüphesiz ilki, uyku düzenini oluşturmak olur. Çünkü bedenimiz işten kaçta geldiğiniz veya kaçta yemek yediğinize göre çalışmıyor. Organlarımız güneşe, ışığın dalga boyuna göre çalışıyor. Dolayısıyla sirkadiyen ritimlere göre bir uyku düzeni, wellbeing halimizin hem psikolojik hem de fiziksel düzeyde en çok etkileyen temel. İkincisi stres yönetimi. Hastalıkların yaklaşık %95’inden stresinizi yönetebildiğiniz kadar uzak kalabiliyorsunuz. Stres yönetimi yapamıyorsak, bağışıklık sistemi çökmeye başlıyor, kalp krizi riski artıyor ve hızlı yaşlanıyoruz. Üçüncüsü sindirim sistemi. Çünkü bütünsel sağlığımız sindirim sisteminden başlıyor. Aslında bağışıklık sistemimizin merkezi de sindirim sistemidir. Ayurveda Tıbbı’nın temeli de sindirim sistemine dayanır. Sindirim sistemi rahat değilse bütünsel olarak sağlıklı olmaktan bahsetmek mümkün değildir. Sindirim sisteminde yalnızca besinler sindirilmiyor, beş duyu organımızla algıladığımız her şey sindiriliyor. Sindirim sistemimizden beyne giden sinirlerin toplamı, beyinden sindirim sistemine giden sinir liflerinden dokuz kat daha fazla. Dolayısıyla onu dengede tutmak için temiz beslenme ilkelerine uymamız gerekir. Bu nedenle dördüncü madde temiz beslenme.

Sindirim sistemi için neler yapmalıyız?

Sabah, güne ılık limonlu ya da sirkeli su ile başlamak sindirim sisteminizi uyarır. Daha sonra beş dakika boyunca nefes tekniklerini yaparsanız merkezi sinir sisteminizi aktive eder ve gün boyunca duygu durumunuzun bozulmamasını sağlarsınız. Bunların dışında bünye tipine göre beslenme çok önemli. Baharatlar sindirim sistemine oldukça yardımcı. Bütün bünye tipleri için harika bir çay tarifi önerisi; kimyon, kişniş ve rezene. Üç baharatı harmanlayarak yapacağınız çay kendinizi çok daha iyi hissettirecek.

Temiz gıda dedin… Sanıyorum son dönemde bulunması en zor şeylerden biri.

Evet, çaba gösteriyoruz. Yerli tarım, organik tarım, sağlıklı tarım ürünlerini ararsak buluyoruz. Türkiye’de özellikle son iki yıla bakıldığında tarımda ciddi bir farklılık yükselişi görüyorum. Temiz beslenme derken, aslında hem temiz gıdaya ulaşmak hem de gıda kombinasyonlarının doğru olması önemli. Canımız iskender istiyorsa öğle yemeğinde tüketip akşam yemeğinde daha hafif şeyler tüketmek çok daha iyi bir fikir. Sindirim sistemi için yapılmaması gereken önemli bir şeyden de bahsetmek istiyorum: yemek sırasında buzlu sıvılar tüketmek, sindirimi kitliyor. Amerika halkının %42’sinin obez olmasının üç nedeninden biri sindirim sistemlerinin çalışmaması.

She's Mercedes ile İlham Veren Hikayeler: Ebru Şinik

Uzakdoğu’da neredeyse hiç obezite yok diyebiliriz. Bunun sebebi yemeklerinin yanında yeşil çay gibi sıcak ve yudum yudum şeyler tercih etmeleri olabilir mi?

Kesinlikle bu. Zaten yemek esnasına susamadıkça bardak bardak su içmemeliyiz. Çünkü sindirim ateşini zayıflatarak bütün gıdaların tam metabolize olmadan kana karışmasına neden olan, dolayısıyla enflamasyonu tetikleyici bir alışkanlık. Dediğin gibi Uzakdoğu’da yemekle birlikte sıcak ve minicik fincanlarda yudum yudum yeşil çay ile yasemin çayı sindirime yardımcı olması için içiliyor.

Ben mühendis olduğum için her zaman mantığıma uyan ve aklıma yatan şeyleri çok kolay hayatıma sokuyorum. Bana söylenen şuydu: Tükürük salgısı sindirimi en iyi şekilde yapacak içeriklere sahip. Dolayısıyla gazlı içecekler ve su içmek bu etkiyi azaltıyor. Bu sebeple de sindirim problemleri ortaya çıkıyor.

Doğru. Tabii ki de günlük hayatta kırk yılda bir yemeğin yanında soğuk bir içecek tercih edebilirsiniz. Bundan bahsetmiyoruz ama hem hızlı yemek yiyor hem de her öğününüzde buzlu bir şeyler tüketiyorsanız bu gerçekten hiç iyi değil.

Beşinci madde ise hareket. Hareketsizlik bedenimize en kötü uyuşturucudan bile daha fazla zarar veriyor. Sabah güne yalnızca yirmi dakikalık bir fiziksel aktivite ile başlamak, ilerideki on iki saatlik duygu durumunu yükseltiyor. Son bir madde daha ekleyecek olursak; sağlıklı ve mutlu yaş alma konusunda Dr. Chopra her zaman der ki; “Arkadaşlar her şeyi yapın. Bütün bunları yapın ama hayatınızda sevgi yoksa şefkat yoksa sevgi alışverişi yapacağınız bir ilişkiniz yoksa -ilişki demek illa sevgili demek değil- çocuklar, arkadaşlarınız, hayvanınız… o zaman immün sistemimiz hızla düşmeye başlar ve yaşlanmaya başlarız.” Yani sevgisiz bir yaşam wellbeing halini olumsuz bir şekilde etkiliyor.

Gelelim meditasyona… Meditasyon ile ilgili çok yanlış bilinen şeyler var. Özellikle erkekler bu konuya biraz daha mesafeli ve meditasyonu hanımlara özgü bir şey olarak görüyorlar. Doğru bilinen yanlışlardan biraz bahseder misin?

Bugün stres yönetimi dediğimizde, bilim insanlarının panzehir olarak ilk verdikleri reçete meditasyon. Örneğin, Google çalışanları bundan yaklaşık on sene önce düzenli meditasyon eğitimleri almaya başlıyor. Bu eğitimden sonra şirkette öyle bir odaklanma, yetenek, yaratıcılık patlaması yaşanıyor ki, o dönemki CEO Eric Schmidt şöyle diyor; “bu meditasyon eğitimini kitap haline getirelim ve bütün dünya ile paylaşalım.” Bunun üzerine Google bir meditasyon kitabı çıkardı. Daha sonra Davos Ekonomik Forum’unda meditasyon odaları kuruldu. Çünkü onlarca uyarıcı ile birlikte yaşıyoruz artık. Zihnimizin sessizliğini ve dinginliğini duymaya çok ihtiyacımız var. O yüzden meditasyon ile ilgili doğru bilinen çok yanlış bir miti söyleyeceğim: Meditasyon asla zihne gelen düşünceleri susturmak için değildir. Meditasyon her zaman zihnin ötesinde var olan o dingin ve sessiz alana girme teknolojisidir. Düşünebilen bütün insanlar bunu yapabilir. Burada doğru teknikle tanışmak çok önemli. Anda olamayan bir zihne sahipseniz meditasyon yaşamınızı gerçekten dönüştürecek en önemli anahtar. Kısaca doing halinden being haline geçiş.

Depresyon döneminde hangi besinler yenmeli? Hangilerinden uzak durulmalı?

Depresyon döneminde bol karbonhidratlı gıdalardan uzak durmak lazım. Örneğin ekmek yiyeceksek tam tahıllı tercih edilmeli. Daha çok vücudu ve zihni temizleyecek taze sebze ve meyveler ile bol lif ve baklagiller tercih edilmeli. Depresyonu yalnızca beslenme ile yenmek mümkün değil. Bunun yanında duygusal detoks programları, yoga ilmine dayalı nefes egzersizleri ve meditasyon mucizevi dönüşümler sağlar.

Benim de üzerinde çalıştığım, çok konuşulan ve tartışılan bir soru: Günde kaç öğün yenmeli?

Ben iki öğün, intermittent besleniyorum. Eğer verecek kilonuz yoksa, kendinizi enerjik hissediyorsanız ve güne erken başlayıp sabah kalktığınızda gerçekten açsanız, 09.00’dan önce olmak kaydı ile abartmadan kahvaltı yapabilirsiniz. Ancak stres hormonu yani kortizol hormonunun 24 saatlik sirkadiyen ritim içinde doğal olarak en yüksek seviyede salgılandığı saat dilimleri sabah 06.00-10.00 aralığıdır. Bu saat dilimlerinde bir de baskın bir Türk kahvaltısı yapmak aslında çok iyi bir fikir değil. Çünkü kan şekeri yükseliyor ve zaten o saatte düşük olan metabolizma hızı iyice düşüyor. Bu yüzden 16/8 intermittent beslenme metodu yani 16 saat mideyi tamamen boş bırakıp besleyici özelliği olan hiçbir şey yiyip içmeden, geri kalan 8 saatlik dilimde ise ölçü ve denge esaslı iki ana öğün beslenirseniz vücudunuzun enerjisinin çok daha yükseldiğini göreceksiniz. Çünkü bu 16/8 metodunda hücre kendi çöpünü yiyor ve gençleşmeye başlıyorsunuz. Fakat çocuklar ve ergenlik çağındaki çocuklar için bu geçerli değil. Çocuklar kesinlikle üç ana öğün yemeli. Tabii ki bunu uygulamadan önce mutlaka doktora danışmak gerekiyor.

Özlem Güsar
Özlem Güsar Tüm Yazıları