preloader

212 Fotoğraf Festivali'nin İkincisi Başlıyor

12.03.2019
212 Fotoğraf Festivali'nin İkincisi Başlıyor

Yazı Boyutu:

212 Photography Festival 3-12 Mayıs 2019 tarihlerinde Yapı Kredi Bomontiada’da gerçekleşiyor.

212 Photography Festival, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da çağdaş fotoğrafçılık alanında dikkat çeken yerel ve uluslararası birçok ismin katılımıyla birlikte hayata geçiyor. Ortak dil olarak fotoğrafı kullanan ve kutlayan festival, yerel ve uluslararası bir platform yaratmak adına bir fotoğraf yarışmasına da ev sahipliği yapıyor.

212 Fotoğraf Festivali'nin İkincisi Başlıyor

212 Photography Festival, ikinci senesinde de çağdaş fotoğrafçılık alanında dikkat çeken yerel ve uluslararası birçok ismi fotoğraf severlerle Yapı Kredi bomontiada’da buluşturuyor. Festivalde, Fransız fotoğrafçı Charles Fréger’in ilgi gören Wildermann isimli fotoğraf serisi, Amerika ve Avusturalyalı Cooper & Gorfer ikilisinin arktik bölgelerdeki Sámi kadınlarından oluşan ve masalsı tabloları andıran karmaşık fotoğraf kolajları, İsveçli belgesel fotoğrafçısı Niels Ackermann’ın fotoğrafladığı ve gazeteci Sebastien Gobert’in derlediği Ukrayna’nın komünizmden çekilme sürecinde Lenin heykelinin devrilmesinin şaşırtıcı yolculuğunu anlatan Looking for Lenin isimli etkileyici sergiler sanatseverlerle buluşuyor.

3-10 Mayıs tarihleri arasında 212 Photography Festival’da eserleri yer alacak ve aynı zamanda festivalin jürisi olan Niels Ackermann & Sébastien Gobert ile Cooper & Gorfer ve festivalin kurucusu olan Handan Yılmaz’la kısa bir röportaj yaptık.

Handan Yılmaz, 212 Photography Festival Kurucusu

212’yi kurduğunuz 2005 senesinden itibaren Türkiye’de fotoğrafçılığı nasıl bir noktaya geldi? Nasıl değerlendirirsiniz?

Aslında bu soruya yalnızca reklam ve moda fotoğrafçılığı çerçevesinde cevap verebilirim.Sektöre adım attığım senelerde reklam ve moda fotoğrafçılığı bana göre altın çağını yaşıyordu. İlk yaptığımız projelere dönüp baktığımda arkasındaki vizyondan ve işlerin kalitesinden hala etkileniyorum. Günümüzde de bu mirasın devam ettiğini ve uluslararası kalitede fotoğrafçılarımız olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Fotoğraf sanatı alanına geldiğimizde ise üreten insan sayısının az olduğunu gözlemliyorum. Festival çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz yarışma başvurularına baktığımızda bu alanda potansiyeli olabilecek kişilerin yabancı katılımcılara kıyasla dağınık bir üretim gerçekleştirdiklerini bir seri ya da alt metin oluşturmadıklarını görüyoruz. Bu bilginin yerleşmemesi önemli bir kayıp aslında. Umuyorum bu tip uluslararası organizasyonların da etkisiyle bu alanda bir farkındalık oluşur.

Geçen yıldan sonra bu sene 212 Photography Festival’da ziyaretçileri ne gibi değişiklikler bekliyor? Ne gibi aktiviteler olacak?

Her şeyden önce geçtiğimiz yıl 3 gün olan festival süresi 10 güne çıkarıldı. Geçtiğimiz yıl süre sebebiyle sergileri kaçıranlar olmuştu, bu yıl daha rahat ziyaret programı yapabileceklerini düşünüyorum. Sürenin 10 güne çıkmasıyla birlikte söyleşilerin, film gösterimlerinin ve atölye çalışmalarının sayısında da artış oldu. Yine geçtiğimiz yıla nazaran daha fazla alanda, daha çok fotoğraf sergileme imkanı oluştu. Dolayısıyla ziyaretçilerimizi dolu dolu bir içerik bekliyor diyebilirim.

Niels Ackermann & Sebastian Gobert, Festival Jürileri

Bulunduğunuz kültürel çevrenin işinize etkisi nasıl oluyor?

Başka bir ülkede yaşadığında yemek, mimari gibi çok sıradan şeylerin farklılığıyla şaşırmayı bekliyorsun. Ama genellikle durum böyle olmuyor. Aslında değişen kafanızın içindekiler. Başkalarını keşfetmek gibi aslında kendinizi de keşfetme yöntemi. Niels, Cameroon’da yaşıyordu. Ne kadar bireysel olduğunu ve böyle olmaktan dolayı hep iyi hissettiğini söyler Niel. Komünizm sonrası ülkelerde birkaç yıl okuyup çalışan Sébastien siyasi ve kültürel gerçekliklerle ilgili birçok şey öğrendi. Biz gazeteciler olarak yerel fenomenleri kendi algıladığımız şekilde değil de yerlilerin gözünden anlayarak inceliyoruz. Ukrayna’da, insanların asıl göstermekten istediğinizden tamamen başka bir şey görüyor olduklarını anladık; çünkü başta etkenlere dikkat ediyorlar. Görselliğin içeriğindeki bu kültürel bakış Lenin projesine ilginç bir katkısı oldu. Biz batılılar için Lenin büyüleyici bir imaja sahip. Özellikle düşüşü ve dönüşümü. Ancak biz Leninopad (Leninfall) ve komünizmden çekilmenin Ukraynalılar için ne anlama geldiğini anlamak zorundaydık.
212 Fotoğraf Festivali'nin İkincisi Başlıyor

Ancak çoğu Ukraynalı için hafızalarından çoktan silinmiş bir konu hakkında konuşuyorsunuz. Çoğu Ukraynalı bu durumu «geçmiş » olarak sınıflandırıyor. Bu bazen küçümseme ve anlayışsızlığa yol açabiliyor. Ama bazı yaşlılar için bu oldukça doğru. Lenin’i temiz ve iyi bir durumda kaidenin üzerinde durmasının dışında herhangi bir şekilde fotoğraflamamızı anlayamayan insanlarla tanıştık. Bunun dışında fotoğraflanan her şekil garip kaldığı gibi ülke hakkında yanlış izlenim verebilir.

Kültürel arkaplan ve geçmiştençok daha önemli ve bahsi geçmesi gereken konu ise siyasi ortam. Leninopad Euromaidan devrimi, Kırım İhlakı Rusya’nın Ukrayna’ya karşı hibrid savaşıyla aynı zamanda oldu. Dolayısıyla Lenin’in düşüşü sadece onunla ilgili değil. Bu aslında yozlaşma, otoriterlik, savaş, ayrımcılık, Putin ve birçoğuna karşı siyasi protestonun dışavurumuydu. İşte tam da bu çalışmamıza dahil etmemiz gereken oldukçaönemli bir unsurdu.

Fotoğraflarınız güçlü hikayeler anlatıyor. İşlerinizi oluştururken hangisi daha ön plana çıkıyor; hikaye minasıl uyguladığınız mı?

Sébastien ve ben her şeyden önce birer gazeticiyiz. Sébastien gerçek ve hakiki hikayeler yazmak için çok sıkı çalışırken bense gerçekliği gösterebilmek için elimden geleni yapıyorum. Bu gerçeklik ve dürüstlüğün arayışı çalışmalarımızın ana kaynağını oluşturuyor. Gördüğünüz fotoğraflar ne kurgu ne de photoshoplanmış. Renkler ise çok çok az bir şekilde doğru algılanması için ayarlanıyor, ama hepsi bu! Bir mekana gittiğimizde orayı olduğu gibi fotoğraflamak isteriz. Yani insanlar tozlu bir Lenin heykelini temizlesinler ya da etrafındaki kalabalığı kaldırsınlar istemeyiz; çünkü heykelin üstündeki her bir toz parçası birer bilgi kaynağı. Yani anlatmak istediğimiz hikaye her zaman gerçek hikaye ve güçlü.

Cooper & Gorfer, Jüri Başkanları

Bulunduğunuz kültürel çevrenin işinize etkisi nasıl oluyor?

İkimizin de farlı kültürel alt yapılardan gelmiş olması ve şu an ikimizin de İsveç’te yaşıyor olması bizleri insan olarak etkiledi, bunun dönüşü olarak işlerimiz de ciddi olarak etkilendi. İşlerimizdeki çok katmanlı bakış açısı da bunun yansıması olabilir. Kültürün hayat hikayelerimizdeki etkisi ve bu sayede olduğumuz kişiler olma durumu bizim fazlasıyla ilgimizi çeken bir durum. Kültürün dünyayı algılayış ve görüşümüz üzerinde çok büyük etkisi olduğu son derece açık ve hepimizin bildiği bir durum. Fakat bizim için bu durum küçüktü ve kültürel farklılıktan çok kişilik özelliklerine benzeyen durumları tespit edebilmemiz zor oldu. Bu durum bize, biz insanlar olarak içinde bulunduğumuz kültürle ne kadar bağdaştığımızı ve kültürel öğrenilen şeylerle karakteristik farklılıkları ayırt etmenin neredeyse imkansıza yakın olduğunu gösterdi. Öğrendiğini unutup yeni bir şekilde öğrenme süreci bize çok şey öğretti. İnsanlar olarak, olduğumuzdan çok daha bireysel olduğumuzu düşünmek gibi bir eğilimimiz var. Aynı zamanda, sadece kendi etrafımızdaki dünyayla iletişimde olduğumuzu farketmemiz de güzel bir şey. Biz işlerimizde bu durumu bir kişinin portresinin dekonstrükte edip, onun zihnindeki kırık parçalarla, aile hikayesiyle ya da ülkenin ve insanlarının kolektif hikayeleriyle tekrar bir araya getirerek görselleştiriyoruz.

212 Fotoğraf Festivali'nin İkincisi Başlıyor

Fotoğraflarınız genelde fotografik kolaj olarak tarif ediliyor; belirgin bir Rönesans tablosu kalitesi var. Bu spesifik artistik bakış açısı nereden geliyor?

Fotoğraftaki hayal kırıklığından geliyor. Bunu derken fotoğrafçılığı sevmediğimizi ve takdir etmediğimizi söylemiyoruz, fakat kendi işimizde en başından beri hissettiğimiz duygu bir kişide veya bir anda, bir fotoğraf karesinin yakalayabileceğinden çok daha fazlası var. Severek hatırladığımız bir anda çekilen bir fotoğrafın yansımasının, o andaki hatıralarımıza eş değer olmadığı durumu hepimiz yaşamışızdır. Çünkü özünde fotoğraf tam anlamıyla sadece bir kare. Çekildiği zamanda öncesi ve sonrasının bulunduğu, hayatımızda ve hafızalarımızda bir araya gelmiş bir sürü anının eriyip ayrılmaz hale getirdiği tek bir kare. Bu hayal kırıklığından yola çıkarak, farklı katmanlar eklemek için görüntülerimizde duyguları gizlemeye karar verdik. Bu katmanların çoğu da fotoğraf, fakat onlar portre ettiğimiz kişinin farklı anlarından ve yönlerinden geliyor. Final görüntüde o kadın anılarının, hayat hikayesinin ve çevresel etmenlerinin yarattığı bir kolaj oluyor. Ve her görselde bizden de küçük bir parça oluyor çünkü her ne kadar işlerimiz araştırma ve neredeyse analitik bir yaklaşımı baz alıyor olsa da her kadınla gerçekleştirilen görüşmelerde biz de bulunuyoruz ve onların paylaşmak istediği şeylerde bizim orada bulunmamızın da etkisi oluyor. Rönesans çizimlerinin, özellikle erken Rönesans, dünyayı daha düz ve kolajlanmış gibi gösteren yanlış bir perspektiften gelen bir canlılığı bulunuyordu. Bugünün gözünden bakınca, gerçek olmaya çalışmıyordu. Onun yerine, kişinin oluştuğu ve çevrelendiği esas parçaları gösteriyordu. Sonraki Rönesans çizimlerinde bile bir sahnenin aynı hikayenin farklı anlarından oluşmuş ve tek bir çerçeveye güzelce yerleştirilmiş bu yoğun anlatım şekli bulunmakta.

Festivale son başvuru tarihi 19 Nisan. Her yaştan profesyonel ve amatör fotoğrafçıların her türlü kamerayla çekilmiş fotoğraflarıyla başvurabileceği yarışmanın ödülü ise 5.000 Euro. İstanbul kaynaklı kültürel ve sanatsal bir geleneğe dönüştürmek amacıyla düzenlenen yarışmanın sonuçları ise festival sırasında açıklanacak.

OGGUSTO
OGGUSTO Tüm Yazıları