preloader

Klasikleri Niçin Okumalı?

04.01.2021
Klasikleri Niçin Okumalı?

Yazı Boyutu:

Büyük yaşam biliminin ilkelerine göre yazılan klasikler neden okunmalı? Editör ve Kerim Vakfı’nın kurucu kurul üyesi Zeynep Aslan anlatıyor…

Klasikleri Niçin Okumalı?

Zeynep Aslan

“Zamansız olandan daha zamanlı bir şey yoktur.” – S. H. Nasr

Italo Calvino, Klasikleri Niçin Okumalı isimli kitabında büyük bir eserin olgunluk çağında okunmasını gençlikte okunmasından çok daha zevkli bulur. Gençliğin, her deneyime olduğu gibi, okumaya da özel bir tat ve önem yüklediğinden olgunluk çağının ise birçok ayrıntı ve düzeyi fark edebilmeyi sağladığından söz eder. Klasikler, haklarında genellikle “okuyorum” sözünü değil “yeniden okuyorum” sözünü işittiğimiz kitaplardır. Duyduklarımızla ne kadar bildiğimize inanıyorsak, gerçekten okuduğumuzda o kadar yeni, beklenmedik, benzersiz bulduğumuz kitaplardır, Calvino’ya göre. Klasikler, ele aldıkları konuyla ilgili ana soruları soran, ait olduğu alanın standardını belirleyen eserlerdir. Düşünce tarihindeki bütün kırılmalar yeni soruların sorulmasıyla vücuda geldiğine göre klasikleri okumak, doğru soruları yeniden sormaya da vesile olacaktır. Heidegger de her büyük felsefe klasiğinin yeni nesiller için yeniden inşa edilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Edebiyatçılar, okumaya değer her kitabın bilimsel bir kitapla aynı biçimde okunmasını önerirler. İyi bir kurgu, aşk ya da şiir kitabını bilimsel olmadığını düşünmemeli. Hepsi de büyük yaşam biliminin ilkelerine, insan doğasının bilgi birikimine göre yazılmışlardır.

“Bütün büyük romanlar zaten bildiğiniz, ama o konuda büyük bir roman yazılmadığı için kabul edemediğimiz gerçekleri göstermek için yazılır.” – Orhan Pamuk

Klasikleri Niçin Okumalı?

Edit Post

Switch to draftPreviewUpdate

Image: Change block type or style

Move Image block from position 8 up to position 7

Move Image block from position 8 down to position 9

Change alignment

Klasikleri Niçin Okumalı?

Büyük yaşam biliminin ilkelerine göre yazılan klasikler neden okunmalı? Editör ve Kerim Vakfı’nın kurucu kurul üyesi Zeynep Aslan anlatıyor…

This image has an empty alt attribute; its file name is zeyneparslan.jpg



Zeynep Aslan

“Zamansız olandan daha zamanlı bir şey yoktur.” – S. H. Nasr

Italo Calvino, Klasikleri Niçin Okumalı isimli kitabında büyük bir eserin olgunluk çağında okunmasını gençlikte okunmasından çok daha zevkli bulur. Gençliğin, her deneyime olduğu gibi, okumaya da özel bir tat ve önem yüklediğinden olgunluk çağının ise birçok ayrıntı ve düzeyi fark edebilmeyi sağladığından söz eder. Klasikler, haklarında genellikle “okuyorum” sözünü değil “yeniden okuyorum” sözünü işittiğimiz kitaplardır. Duyduklarımızla ne kadar bildiğimize inanıyorsak, gerçekten okuduğumuzda o kadar yeni, beklenmedik, benzersiz bulduğumuz kitaplardır, Calvino’ya göre. Klasikler, ele aldıkları konuyla ilgili ana soruları soran, ait olduğu alanın standardını belirleyen eserlerdir. Düşünce tarihindeki bütün kırılmalar yeni soruların sorulmasıyla vücuda geldiğine göre klasikleri okumak, doğru soruları yeniden sormaya da vesile olacaktır. Heidegger de her büyük felsefe klasiğinin yeni nesiller için yeniden inşa edilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Edebiyatçılar, okumaya değer her kitabın bilimsel bir kitapla aynı biçimde okunmasını önerirler. İyi bir kurgu, aşk ya da şiir kitabını bilimsel olmadığını düşünmemeli. Hepsi de büyük yaşam biliminin ilkelerine, insan doğasının bilgi birikimine göre yazılmışlardır.

“Bütün büyük romanlar zaten bildiğiniz, ama o konuda büyük bir roman yazılmadığı için kabul edemediğimiz gerçekleri göstermek için yazılır.” – Orhan Pamuk

ImageUpload an image file, pick one from your media library, or add one with a URL.UploadMedia LibraryInsert from URL



Calvino’nun önsözünden: “Öncelikle Stendhal’i severim, çünkü yalnızca onda bireysel ahlâkî gerilim, tarihsel gerilim, yaşam atılımı bir bütün oluşturur: Romanın çizgisel gerilimidir bu. Puşkin’i severim, çünkü berraklık, ironi ve ciddilik demektir. Hemingway’i severim, çünkü yalınlık, abartısızlık, mutluluk arzusu, hüzün demektir. Stevenson’u severim, çünkü sanki uçar. Çehov’u severim, çünkü gittiğinden daha öteye gitmez. Conrad’ı severim, çünkü derin sularda seyreder ve batmaz. Tolstoy’u severim, çünkü kimi zaman “hah, şimdi anlıyorum nasıl yaptığını” duygusuna kapılırım, oysa bir şey anladığım yoktur. Manzoni’yi severim, çünkü düne kadar nefret ediyordum. Flaubert’i severim, çünkü ondan sonra artık onun gibi yapmayı düşünemez insan. Jane Austen’ı severim, çünkü asla okumam, ama var olmasından memnunum. Gogol’u severim, çünkü açıkça, kötülükle ve ölçüyle çarpıtır. Dostoyevski’yi severim, çünkü tutarlılıkla, öfkeyle ve ölçüsüzce çarpıtır. Balzac’ı severim, çünkü kahindir. Kafka’yı severim, çünkü gerçekçidir. Maupassant’ı severim, çünkü yüzeyseldir. Mansfield’i severim, çünkü zekidir. Fitzgerald’ı severim, çünkü halinden memnun değildir. Radiguet’yi severim, çünkü gençlik geri gelmez bir daha. Svevo’yu severim, çünkü yaşlanmak da gerekir…”

{773540}

İki kapak arasında buluşan anlam ve varlık, 17. yüzyıldan itibaren Batı’daki siyâsî, sosyolojik ve felsefî değişimlerle kendine yeni bir ifâde biçimi bulur: Roman. Modernizmin ürünü olan roman, insanın bireyselleşme sürecine eşlik eder. Stefan Zweig, romanın ortaya çıktığı bu dönemi, Balzac, Dickens ve Dostoyevski’nin biyografilerini içeren Üç Büyük Usta’sında Balzac’ın toplumu, Dickens’ın aileyi ve Dostoyevski’nin bireyi işleyişi üzerinden anlatır. Amacı usta yazarların hayatlarından söz etmek değil insan psikolojisinin gerçekliğini sunmaktır. O Balzac’ın acısından, Dickens’daki korkudan ve Dostoyevski’deki tutkudan bahseder. Bu yönüyle roman, kurgu oluşunun gerçekliğinden eksiltmediğini, donmuş bir şey olmadığını aksine dinamikliğini ve zamansızlığını ifşâ eder.

Romanın bilgeliği felsefeninkinden farklıdır. – Milan Kundera

Milan Kundera’ya göre roman, bir yazarın büyük varoluş temalarını deneysel kişiler aracılığıyla incelediği bir nesir biçimi. İnsana dâir her ne varsa bu türde kendine yer bulur. Bazen tek bir cümle zihni dağıtır, kalbi delip geçer. Fikirlerden değerli ipuçları bırakarak. Romanı modern dünyanın getirdiği kıymetli bir ürün kılan bu olmalı. Kendini arama, bilme ve bulma yolculuğunda bazen bir eksikliği tamamlarken kimi zaman fazlalıkları budar. Ortak yaralardan, coşku ve zaaflardan insanı yakalayan roman, samimiyetiyle bizi kendine çeker ve kalpten birlikteliği gerçekleştirerek insanlığı bütünler. Okuma Üzerine kitabında “İyi bir roman, en büyük filozofun bile arzulayacağı kadar iyi bir okuma metnidir” diyor Hearn.

Klasikleri Niçin Okumalı?



Kendinden önce imâ ile geçileni gün yüzüne çıkaran roman, bir yönüyle de insanın itirafı olarak görüldüğünden bu dönemde Doğu’nun romanı olmadığı söylenir. Zaaflarımızı göstermek konusunda tutucu oluşumuz, geleneğimizde itirafın olmayışı, romanın bizde gecikmesinin sebeplerinden sayılır. Klasiklerimizde manâyı gizleyerek ifâde etmeyi seçmişiz. Şiir, kendimizi ve hakikati ifâde biçimimiz. Klasik edebiyatımız baştan sona mazmunlarla örülü. Tanzimat sonrasında, yeni metinler ve yeni dünyalarla, çeviri romanlar, modern şiir, piyes, deneme, öykü türleri edebiyatımıza dahil olmuş. Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Üzerine Makaleler’de Türk romanına dair fikirlerini “Şüphesiz ki, bir Türk romanı vardır ve hem de kendi cemiyetimiz içinde kalmakla beraber, oldukça geniş bir okuyucu kalabalığına hitap eder; hatta bu okuyucu kalabalığıyla bu romanın yazıcıları arasında karşılıklı bir tesir bile vardır. Bununla beraber, batı dillerinden birini bilen, yabancı ülkelerde bu sanatın verdiği iyi örnekleri okuyan ve hayat üzerinde az çok fikir sahibi olan okur yazarlarımızın büyük bir zevkle tattığı bir romanı henüz yoktur” sözleriyle açıklar.

{772905}

Üç çeşit okur tipi vardır: Birinciler, yargılamadan okuyanlar; üçüncüler eserin tadına varmadan yargılayanlar ve arada, tadına vara vara yargılayan ve yargılayarak tad alan ikinciler. – Goethe

Lafcadio Hearn’e göre insanın kendini eğitmesine yönelik hiçbir şey, okumak için uygun bir kitap seçimi kadar elzem değildir ve hiçbir şey evrensel olarak bu kadar ihmâl edilemez. Ancak belli bir çıkar gütmeyen okumalarda, “senin” kitabın hâline gelecek olan kitapla karşılaşabilirsin, diyor Calvino. Ve bunu yapabilenleri, hayattaki her olayla romanın sahneleri arasında bağlantı kurabilenleri, tanıdıkları insanlardan söz edercesine kahramanları ve sahneleri birbirine anımsatanları kasteder. Roman demek elbette insan demek, karakter demek. Büyük kitapların yazarlarından çok kahramanlarının anılmasına şaşmamalı. Karakter iki şekilde etkiler bizi. Öncelikle hayatımıza kattıklarıyla şüphesiz. O, hayatla bizim için çarpışandır. Korktuğumuz hataları yapabilen, yaşayamadığımız aşkları yaşayandır. Gidemediğimiz yerlere gider, söyleyemediklerimizi söyler. Ben bu durumu okurun sabit karakterin hareket hâlinde olması olarak görüyorum. Ona eşlik ettiğimiz, tecrübelerini yaşadığımız, ona katıldığımız, ondan güç aldığımız ilişki biçimi. Diğer durum ise karakterin sâbitliğiyle bizi harekete geçirmesidir ki benim bir okur olarak ‘romanın gücü’ denen şeyden anladığımdır. Doğal olarak bu, bir klasik, klasik olarak işlev gördüğünde, yani onu okuyanla kişisel bir ilişki kurduğunda olur. Calvino’ya göre ‘senin’ klasiğin, kayıtsız kalamayacağın ve onunla bağlantılı olarak, hatta onunla karşıtlık içinde kendini tanımlamanı sağlayan yapıttır”.

This image has an empty alt attribute; its file name is klasiklernicinokunmali-344x600.jpg



“Rusya üç devrim geçirdi ama yine de Oblomovlar kaldı.” – Lenin

Karakterin gücüne muhteşem bir örnek: Oblomov. Bir erteleme karamanı. Harekete geçememenin adı. Yegâne eylemi eylemsizlik. En yakın arkadaşı Stolz. Bir Alman. Disiplinli, kararlı, akıllı ve kendinden emin bir adam. Modern çağın insanı. Oblomov ise hantal bedeni ve hâlinin farkında olan bilinci arasında ikiye bölünmüş bir kaytarıcı. Değişime direnciyle dönüştüren, güçsüzlüğüyle güç veren biri. Ayağa kalkmak ve hayatta kalmakla ilgili bütün denklemleri yıkan biri. Öyle ki onu tanıdıkça odasından çekip çıkarmak ister insan. Yataktan koltuğa geçmesi elli sayfa alsa da ona kızıp, söverken bir çırpıda okutur altı yüz sayfayı. Hiç sıkılmadan. Böylece içimizdeki Oblomovla yüzleşiriz. Ve artık bu hâlin bir adı vardır bizim için. Oblomuvluk, şakalarımıza ve günlük hayatımıza girmiş bir sıfattır artık. Bana göre klasikleri klasik yapan, zamana yenik düşmesine engel olan budur; hepimizde ortak olanı yakalama başarısı. Bu ortaklık her dönem için geçerli bir hakikat imgesinin yakalanmasıdır. Zaman değişir, hayat değişir, coğrafya, kültür, alışkanlıklar değişir fakat insana dâir ortaklıklar değişmez. İster, “Ne zaman yeni bir kitabın yayımlandığını duyarsanız, eski birini okuyun” nasihatine kulak verelim ister Calvino’nun “Ne olursa olsun klasikleri okumak okumamaktan daha iyidir” sözüne ama Umberto Eco’nun, “İnsanlar yazıyı icat etti. Yazının elin uzantısı olduğunu ve bu bakımdan neredeyse biyolojik olduğunu düşünebiliriz. Doğrudan doğruya vücuda bağlı iletişim teknolojisidir yazı. Bunu icat ettiğiniz zaman, artık bundan vazgeçemezsiniz. Tekerleği icat etmiş olmak gibi bir şey” sözlerini aklımızda tutalım bana kalırsa.

Klasikleri Niçin Okumalı?



Klasik, kendi türünde en yüksek seviyede ve en güzel örneği imliyor olsa da bu yaldızlı kelimenin bir de hissi var. İster edebiyatta ister müzikte, heykelde, mimarlıkta yahut modada olsun zamansızlığı ve ölümsüzlüğü ile içimizdeki sonsuzluğu ve biricikliği duyuran bir his…

Zeynep Aslan Kimdir?

İç mimari eğitimi almak üzere Londra American College’a gitti. Sanata olan ilgileri doğrultusunda eğitimini yarıda bırakarak İstanbul’a döndü ve 1999 yılında 2005 yılına kadar yürüteceği Elturko Sanat Galerisi’ni kurdu. Çalışmalarında, genç sanatçıların hayâllerini gerçekleştirmelerine yönelik projelere öncelik verdi. Daha sonra, sivil toplum kuruluşlarındaki faaliyetlerine yoğunlaştı. Türk Kadınları Kültür Derneği İstanbul Şubesi’nde yönetim kurulu üyeliği görevinde bulundu. Kurucu kurul üyesi olduğu Kerim Vakfı’nın Tasavvuf Araştırmaları alanında ulusal ve uluslararası girişim, sempozyum ve eğitim programlarına katıldı. Bu kuruluşlarda hala sürdürdüğü aktivitelerin yanı sıra, Nefes Yayınevi’nde editörlük faaliyetlerine ve Edebiyat Fakültesi’ndeki lisans eğitimine devam etmektedir. Zeynep Aslan; Cenan, Ahmed ve Server’in annesidir. Kendisini hayat karşısında daima öğrenci olarak görmektedir.

Kategori Listeleme

Toggle panel: Kategori Listeleme

Editörün Seçtikleri

Toggle panel: Editörün Seçtikleri

Popüler Yazılar

Toggle panel: Popüler Yazılar

Part: İlginizi Çekebilir

Toggle panel: Part: İlginizi Çekebilirİlginizi Çekebilir

Select

Yoast SEO

Toggle panel: Yoast SEO

Focus keyphraseHelp on choosing the perfect focus keyphrase(Opens in a new browser tab)

Google preview

Preview as:Mobile resultDesktop result

Url preview:

OGGUSTOwp.oggusto.com › klasikleri-neden-okumaliyiz

SEO title preview:

Klasikleri Niçin Okumalı? – OGGUSTO

Meta description preview:

Klasikleri Niçin Okumalı?

Jan 4, 2021 - Please provide a meta description by editing the snippet below. If you don’t, Google will try to find a relevant part of your post to show in the search results.

SEO titleInsert variable

Title Page Separator Site title

Slug

Meta descriptionInsert variable

SEO analysisEnter a focus keyphrase to calculate the SEO score

Premium SEO analysis

Add related keyphrase

Cornerstone content

Advanced

Post

Toggle panel: PostYazı ŞablonuVarsayılan ŞablonVideo İçerikRestoranSponsorluGaleriRöportajA to ZSeyahatÜrün Ekleme

Click the “Add Row” button below to start creating your layout

Add Row

Template

Toggle panel: TemplateBölümler

Click the “Add Row” button below to start creating your layout

Add Row

Content Permissions

Toggle panel: Content Permissions

Limit access to the content to users of the selected roles.

  • Admin
  • Administrator
  • Author
  • Contributor
  • Editor
  • Moderator
  • Not Verified
  • Revize
  • SEO Editor
  • SEO Manager
  • Subscriber

If no roles are selected, everyone can view the content. The author, any users who can edit the content, and users with the restrict_contentcapability can view the content regardless of role.

  • Post
  • Block

Summary

VisibilityPublic

PublishJanuary 4, 2021 5:28 pm

URLwp.oggusto.com/klasikleri-neden-okumaliyiz/Stick to the top of the blogAUTHORMove to trash

Yoast SEO

Readability analysis: Needs improvement

SEO analysis: Needs improvementImprove your post with Yoast SEO

Categories

SEARCH CATEGORIESOGGUSTOGETHERRestoranlarWe Are The WalkersAjandaŠKODA, Aklın KalbiİstanbulGenelSeyahatŞehir RehberleriYurt İçiYurt DışıSanatEser ve Müze İncelemeleriSanatçıSergiModaTrendlerStilMarkalar & TasarımcılarGentlemen by ArmaniOtomobilSaatYatErkek BakımıErkek ModasıMücevherLifestyleEtkinlikÇocukFilm ve Dizi ÖnerileriDekorasyonBitki ve Outdoor YaşamDekorasyon FikirleriDekorasyon TrendleriRenk ÖnerileriGüzellik by Kiehl’sMakyajSaçCilt BakımıJAG-STYLEGastronomiTürkiyeİstanbulRöportajlarWeddingGelinlikDüğün HazırlığıYılbaşı by YSL BeautySevgililer GünüSürdürülebilir YaşamSUMMER 2019Well-Being.SporBMWKTSMBusiness by BMWHome OfficeRöportajlarSummer by Lenovo KitextremeCasa SunsetsTeknolojiQRSiemensPets007 by Land RoverAdd New Category

Tags

ADD NEW TAG

Separate with commas or the Enter key.

MOST USED

  • seyahat
  • erkek
  • erkek modasi
  • moda
  • en iyi diziler
  • dizi önerileri
  • dizi ve film
  • netflix dizileri
  • hulu dizileri
  • blu tv dizileri

Post types

Anasayfa SliderPopüler Yazıİlginizi Çekebilir YazısıAdd New Post type

Featured image

Klasikleri Niçin Okumalı?

Replace ImageRemove featured image

Excerpt

WRITE AN EXCERPT (OPTIONAL)

Learn more about manual excerpts(opens in a new tab)

Discussion

Allow commentsAllow pingbacks & trackbacksOpen publish panel

  • Post
  • Image

Calvino’nun önsözünden: “Öncelikle Stendhal’i severim, çünkü yalnızca onda bireysel ahlâkî gerilim, tarihsel gerilim, yaşam atılımı bir bütün oluşturur: Romanın çizgisel gerilimidir bu. Puşkin’i severim, çünkü berraklık, ironi ve ciddilik demektir. Hemingway’i severim, çünkü yalınlık, abartısızlık, mutluluk arzusu, hüzün demektir. Stevenson’u severim, çünkü sanki uçar. Çehov’u severim, çünkü gittiğinden daha öteye gitmez. Conrad’ı severim, çünkü derin sularda seyreder ve batmaz. Tolstoy’u severim, çünkü kimi zaman “hah, şimdi anlıyorum nasıl yaptığını” duygusuna kapılırım, oysa bir şey anladığım yoktur. Manzoni’yi severim, çünkü düne kadar nefret ediyordum. Flaubert’i severim, çünkü ondan sonra artık onun gibi yapmayı düşünemez insan. Jane Austen’ı severim, çünkü asla okumam, ama var olmasından memnunum. Gogol’u severim, çünkü açıkça, kötülükle ve ölçüyle çarpıtır. Dostoyevski’yi severim, çünkü tutarlılıkla, öfkeyle ve ölçüsüzce çarpıtır. Balzac’ı severim, çünkü kahindir. Kafka’yı severim, çünkü gerçekçidir. Maupassant’ı severim, çünkü yüzeyseldir. Mansfield’i severim, çünkü zekidir. Fitzgerald’ı severim, çünkü halinden memnun değildir. Radiguet’yi severim, çünkü gençlik geri gelmez bir daha. Svevo’yu severim, çünkü yaşlanmak da gerekir…”

{773540}

İki kapak arasında buluşan anlam ve varlık, 17. yüzyıldan itibaren Batı’daki siyâsî, sosyolojik ve felsefî değişimlerle kendine yeni bir ifâde biçimi bulur: Roman. Modernizmin ürünü olan roman, insanın bireyselleşme sürecine eşlik eder. Stefan Zweig, romanın ortaya çıktığı bu dönemi, Balzac, Dickens ve Dostoyevski’nin biyografilerini içeren Üç Büyük Usta’sında Balzac’ın toplumu, Dickens’ın aileyi ve Dostoyevski’nin bireyi işleyişi üzerinden anlatır. Amacı usta yazarların hayatlarından söz etmek değil insan psikolojisinin gerçekliğini sunmaktır. O Balzac’ın acısından, Dickens’daki korkudan ve Dostoyevski’deki tutkudan bahseder. Bu yönüyle roman, kurgu oluşunun gerçekliğinden eksiltmediğini, donmuş bir şey olmadığını aksine dinamikliğini ve zamansızlığını ifşâ eder.

Romanın bilgeliği felsefeninkinden farklıdır. – Milan Kundera

Milan Kundera’ya göre roman, bir yazarın büyük varoluş temalarını deneysel kişiler aracılığıyla incelediği bir nesir biçimi. İnsana dâir her ne varsa bu türde kendine yer bulur. Bazen tek bir cümle zihni dağıtır, kalbi delip geçer. Fikirlerden değerli ipuçları bırakarak. Romanı modern dünyanın getirdiği kıymetli bir ürün kılan bu olmalı. Kendini arama, bilme ve bulma yolculuğunda bazen bir eksikliği tamamlarken kimi zaman fazlalıkları budar. Ortak yaralardan, coşku ve zaaflardan insanı yakalayan roman, samimiyetiyle bizi kendine çeker ve kalpten birlikteliği gerçekleştirerek insanlığı bütünler. Okuma Üzerine kitabında “İyi bir roman, en büyük filozofun bile arzulayacağı kadar iyi bir okuma metnidir” diyor Hearn.

Kendinden önce imâ ile geçileni gün yüzüne çıkaran roman, bir yönüyle de insanın itirafı olarak görüldüğünden bu dönemde Doğu’nun romanı olmadığı söylenir. Zaaflarımızı göstermek konusunda tutucu oluşumuz, geleneğimizde itirafın olmayışı, romanın bizde gecikmesinin sebeplerinden sayılır. Klasiklerimizde manâyı gizleyerek ifâde etmeyi seçmişiz. Şiir, kendimizi ve hakikati ifâde biçimimiz. Klasik edebiyatımız baştan sona mazmunlarla örülü. Tanzimat sonrasında, yeni metinler ve yeni dünyalarla, çeviri romanlar, modern şiir, piyes, deneme, öykü türleri edebiyatımıza dahil olmuş. Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Üzerine Makaleler’de Türk romanına dair fikirlerini “Şüphesiz ki, bir Türk romanı vardır ve hem de kendi cemiyetimiz içinde kalmakla beraber, oldukça geniş bir okuyucu kalabalığına hitap eder; hatta bu okuyucu kalabalığıyla bu romanın yazıcıları arasında karşılıklı bir tesir bile vardır. Bununla beraber, batı dillerinden birini bilen, yabancı ülkelerde bu sanatın verdiği iyi örnekleri okuyan ve hayat üzerinde az çok fikir sahibi olan okur yazarlarımızın büyük bir zevkle tattığı bir romanı henüz yoktur” sözleriyle açıklar.

{772905}

Üç çeşit okur tipi vardır: Birinciler, yargılamadan okuyanlar; üçüncüler eserin tadına varmadan yargılayanlar ve arada, tadına vara vara yargılayan ve yargılayarak tad alan ikinciler. – Goethe

Lafcadio Hearn’e göre insanın kendini eğitmesine yönelik hiçbir şey, okumak için uygun bir kitap seçimi kadar elzem değildir ve hiçbir şey evrensel olarak bu kadar ihmâl edilemez. Ancak belli bir çıkar gütmeyen okumalarda, “senin” kitabın hâline gelecek olan kitapla karşılaşabilirsin, diyor Calvino. Ve bunu yapabilenleri, hayattaki her olayla romanın sahneleri arasında bağlantı kurabilenleri, tanıdıkları insanlardan söz edercesine kahramanları ve sahneleri birbirine anımsatanları kasteder. Roman demek elbette insan demek, karakter demek. Büyük kitapların yazarlarından çok kahramanlarının anılmasına şaşmamalı. Karakter iki şekilde etkiler bizi. Öncelikle hayatımıza kattıklarıyla şüphesiz. O, hayatla bizim için çarpışandır. Korktuğumuz hataları yapabilen, yaşayamadığımız aşkları yaşayandır. Gidemediğimiz yerlere gider, söyleyemediklerimizi söyler. Ben bu durumu okurun sabit karakterin hareket hâlinde olması olarak görüyorum. Ona eşlik ettiğimiz, tecrübelerini yaşadığımız, ona katıldığımız, ondan güç aldığımız ilişki biçimi. Diğer durum ise karakterin sâbitliğiyle bizi harekete geçirmesidir ki benim bir okur olarak ‘romanın gücü’ denen şeyden anladığımdır. Doğal olarak bu, bir klasik, klasik olarak işlev gördüğünde, yani onu okuyanla kişisel bir ilişki kurduğunda olur. Calvino’ya göre ‘senin’ klasiğin, kayıtsız kalamayacağın ve onunla bağlantılı olarak, hatta onunla karşıtlık içinde kendini tanımlamanı sağlayan yapıttır”.

Klasikleri Niçin Okumalı?

“Rusya üç devrim geçirdi ama yine de Oblomovlar kaldı.” – Lenin

Karakterin gücüne muhteşem bir örnek: Oblomov. Bir erteleme karamanı. Harekete geçememenin adı. Yegâne eylemi eylemsizlik. En yakın arkadaşı Stolz. Bir Alman. Disiplinli, kararlı, akıllı ve kendinden emin bir adam. Modern çağın insanı. Oblomov ise hantal bedeni ve hâlinin farkında olan bilinci arasında ikiye bölünmüş bir kaytarıcı. Değişime direnciyle dönüştüren, güçsüzlüğüyle güç veren biri. Ayağa kalkmak ve hayatta kalmakla ilgili bütün denklemleri yıkan biri. Öyle ki onu tanıdıkça odasından çekip çıkarmak ister insan. Yataktan koltuğa geçmesi elli sayfa alsa da ona kızıp, söverken bir çırpıda okutur altı yüz sayfayı. Hiç sıkılmadan. Böylece içimizdeki Oblomovla yüzleşiriz. Ve artık bu hâlin bir adı vardır bizim için. Oblomuvluk, şakalarımıza ve günlük hayatımıza girmiş bir sıfattır artık. Bana göre klasikleri klasik yapan, zamana yenik düşmesine engel olan budur; hepimizde ortak olanı yakalama başarısı. Bu ortaklık her dönem için geçerli bir hakikat imgesinin yakalanmasıdır. Zaman değişir, hayat değişir, coğrafya, kültür, alışkanlıklar değişir fakat insana dâir ortaklıklar değişmez. İster, “Ne zaman yeni bir kitabın yayımlandığını duyarsanız, eski birini okuyun” nasihatine kulak verelim ister Calvino’nun “Ne olursa olsun klasikleri okumak okumamaktan daha iyidir” sözüne ama Umberto Eco’nun, “İnsanlar yazıyı icat etti. Yazının elin uzantısı olduğunu ve bu bakımdan neredeyse biyolojik olduğunu düşünebiliriz. Doğrudan doğruya vücuda bağlı iletişim teknolojisidir yazı. Bunu icat ettiğiniz zaman, artık bundan vazgeçemezsiniz. Tekerleği icat etmiş olmak gibi bir şey” sözlerini aklımızda tutalım bana kalırsa.

Klasik, kendi türünde en yüksek seviyede ve en güzel örneği imliyor olsa da bu yaldızlı kelimenin bir de hissi var. İster edebiyatta ister müzikte, heykelde, mimarlıkta yahut modada olsun zamansızlığı ve ölümsüzlüğü ile içimizdeki sonsuzluğu ve biricikliği duyuran bir his…

Zeynep Aslan Kimdir?

İç mimari eğitimi almak üzere Londra American College’a gitti. Sanata olan ilgileri doğrultusunda eğitimini yarıda bırakarak İstanbul’a döndü ve 1999 yılında 2005 yılına kadar yürüteceği Elturko Sanat Galerisi’ni kurdu. Çalışmalarında, genç sanatçıların hayâllerini gerçekleştirmelerine yönelik projelere öncelik verdi. Daha sonra, sivil toplum kuruluşlarındaki faaliyetlerine yoğunlaştı. Türk Kadınları Kültür Derneği İstanbul Şubesi’nde yönetim kurulu üyeliği görevinde bulundu. Kurucu kurul üyesi olduğu Kerim Vakfı’nın Tasavvuf Araştırmaları alanında ulusal ve uluslararası girişim, sempozyum ve eğitim programlarına katıldı. Bu kuruluşlarda hala sürdürdüğü aktivitelerin yanı sıra, Nefes Yayınevi’nde editörlük faaliyetlerine ve Edebiyat Fakültesi’ndeki lisans eğitimine devam etmektedir. Zeynep Aslan; Cenan, Ahmed ve Server’in annesidir. Kendisini hayat karşısında daima öğrenci olarak görmektedir.

OGGUSTO
OGGUSTO Tüm Yazıları